Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

BATININ ÇÜRÜMÜŞ MEDENİYETİNDE ONUR ARAYANLAR

Değerli kardeşlerim:

Her varlık gibi insanda çevresinden etkilenen bir birey olarak diğerlerinden farklı bir olguya sahiptir. İnsan etkileşim içinde olduğu çevresi ile olan ilişkisi akıl ve mantık çerçevesinde değerlendirmeler ve Rabbinin kendine verdiği insani değerler çerçevesinde olur.

Zaman zaman insan akıl ve mantık dışı hareketler yapıyor olması ise onun nefsi ile var edilip, şeytan gibi bir düşman ile karşı karşıya oluşundan kaynaklanır.

Burada önemli olan asıl mesele dış çevresinden çokça etkilen insanın hangi tür bir çevrede bulunması gerektiği meselesidir.

Bu soruya cevap aradığımızda önce insanın iman etmesi gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız: Bu gerçeğe bir işaret olarak Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar ebedî başarı ve mutluluğa erenlerin tâ kendileridir. [1]

Tabi ki sadece iman etmekle insanın kurtuluşa ermesi mümkün değildir. Çünkü dünyada bile kazanç elde edebilmek için gayret gerekliyken iman eden bir kimsenin gayret etmeden ahret yurdunda felaha ermesi mümkün değildir.

Ahret yurdunda felaha ermek için ise insanın kendine yol gösterecek veya bu yolda beraber yürüyecek dostlara ihtiyacı olduğu açıktır.

Konumuzun başında da ifade ettiğimiz üzere insan çevresinden etkilenen bir varlık olması hasebi ile çevresini oluştururken dikkat etmesi gereken kaideler olmak zorundadır. Bunların en başında gelen yakın çevre diye ifade edilen aile ve dost kavramlarına kimleri koyduğumuza dikkat etmek gerekir. Bu noktada Allah Resulü s.a.v’in şu uyarısı dikkatle okunması gereken bir ifadedir:

 “Mü’minden başkasını dost tutma, yemeğini  müttakîlerden başkasına tattırma!” [2]

Maalesef bugün gelinen noktada Müslümanların aile ve dost kavramı öylesine yozlaşmaya uğradı ki, kim aile, kim dost anlaşılmaz hale geldi.

İşte bu yozlaşmanın bir sonucu olarak bugün bizler kâfirlerde ne görürsek onu alıp ailemize sokuyor ve kâfir veya kâfir gibi yaşayanları da dost ediniyoruz.

Oysa Rabbimiz Resulüne hitaben yaptığı şu uyarı ile bize gidilmesi gereken yolu net bir şekilde ortaya koyduğu halde bize o yola muhalefet etmek için gayret gösteriyoruz. Nedir o yol?

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ


Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma. [3]

Bize Rabbimiz tarafından örnek olarak sunulan Allah Resulünün hayatına baktığımızda gerek müşriklerin, gerekse ehlikitabın yaptığı amellere açık bir muhalefet olduğunu görmekteyiz.

Bir örnek olması açısından şöyle bir hadiseyi ortaya koymak istiyorum:

Allah Resulü s.a.v : "Beyaz saçları yolmayın. Zira o beyaz saç, kıyamet günü Müslümanın nûrudur."  [4] diye buyurduğu halde sırf ehlikitaba benzememek için sahabe efendilerimize şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:

“Yahudiler ve Hıristiyanlar (ağarmış saç ve sakallarını) boyamazlar, onlara muhalefet edin.” [5]

Bu ifademize hemen bir not düşelim ki yanlış uygulamalar olmasın. O da şu dur ki siyah renk hariç bir boyamadan bahsediyoruz. Burada ki siyah rengin yasaklanması karşıdaki kimselerin aldatılmasını önleme amacı ile ortaya koyulan bir hükümdür.

Şu ana kadar ifade ettiğimiz hüküm ve uygulamalar bir gerçeğe işaret etmek içindi. O da Müslüman kendi inancı ve kültürüne aykırı hiçbir davranışı yapamaz. Bu ona kesin kes haram kılınmış bir hükümdür. Ancak ne hazindir ki bugün bu gerçeklikten çok uzak bir toplumda yaşıyor ve dini sadece ölüm gelince mecburen hatırlıyoruz.

Şimdi soru şu? Nasıl oluyor da öldüğünde kapısına gelmek gerektiğini düşündüğü Rabbinin emrine aykırı yaptığı bunca şeye rağmen insan utanmıyor.

Kitabın neresinde veya sünnetin hangi uygulamasında;

Zina, içki, kumar, faiz, hırsızlık, vs vs var?

Neresinde Hıristiyanlar gibi çam dikip yılbaşı kutlamak var? Veya nereden çıkmış insanın güzel suretinin bozulup cadılar bayramı adı altında çirkinleşmek?

Peki! Cadılar bayramı nedir biliyor musun?

Cadılar Bayramının kökeni, Keltlerin ( İrlanda kökenli bir topluluk) eski bir dini festivaline dayanır. Keltler, dini bu gecede ölülerin ruhlarının dünyaya geri döndüğüne inanırlardı. Bu inanç, onları kötü ruhlardan korumak için kostümler giymeye ve büyük ateşler yakmaya yönlendirdi.

Hıristiyanlık Avrupa’da yayılmaya başladığında, bu etkileşimin bir sonucu olarak 31 Ekim Azizler Günü Arifesi olarak anılmaya başlandı. 1 Kasım’da kutlanan Azizler Günü ile birleşerek, zamanla cadılar bayramı ismini aldı. Cadılar bayramı bugünkü modern formuna, Hıristiyanlık ve eski Kelt inançlarının bir araya gelmesiyle evrildi.

Söyle ey sözde Müslüman senin sokaklarında gezen bu çocuklar neyi kutluyor? Bunlara o imkânı sunanlar kim? Sonunda varılacak yer neresi?

Milletleri millet yapan tarihleridir, kültürleridir, inançlarıdır. Tarihsiz bir millet, kültürsüz bir toplum, inançsız bir medeniyet inşa etmek mümkün değildir. Kültürünü, inancını ve kişiliğini kaybetmiş bir toplum başsız bir orduya benzer. Ordu başsız, toplum inançsız, insanlar kültürsüz yaşaması mümkün değildir.

Acaba zulüm ve kandan beslenen beşeri kokuşmuş sistemlerin bize dayattığı bu saçma uygulamaları ne zaman bırakacağız?

Maalesef bizler Allah Resulünün haber verdiği kimselerden olduk:

“Muhakkak siz, önceki ümmetlerin âdetlerini karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de onları takip edeceksiniz.” buyurmuş,  Yahudi ve Hıristiyanları mı kastettiğini soran oradaki sahâbîlere, “Başka kim olabilir?” cevabını vermişti.  [6]

Oysa yapılan her amelin bir karşılığı olduğunu çok açık:

“Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” [7]

Onları taklit etmeyi bir medeniyet olarak gören bazı aklı evvellere belki de en güzel cevap Mehmet Akif’in istiklal marşındaki şu dizeleridir:

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
 “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.

Peki! Ne arıyoruz bu zalim emperyalist bozuk düzenin çarklarında; şan mı, şeref mi, haysiyet mi?

Eğer ki gerçekten zerre kadar iman kaldıysa bizde şanında, şerefinde, haysiyetinde nerede olduğunu biliriz:

 اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ

“Yoksa onlar kâfirlerin yanında izzet, şeref ve kuvvet mi arıyorlar? Boşuna aramasınlar. Çünkü izzet, şeref ve kuvvet tamamiyle Allah’a aittir.” [8]

Tarih boyunca başarılı olan Müslüman toplumlar bu bilinçle hareket etmiş en güzel örneğin Allah Resulünde olduğunu bilinciyle onun mübarek örnekliğini hayatlarına tatbik etmişlerdir. Nitekim bu zaten her Müslüman’ın bilmesi gereken bir gerçektir:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖى رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيرًا

“Andolsun, Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”  [9]

Rabbim bizleri kâfirlere benzemekten, onlar gibi yaşamaktan ve onlar gibi ölmekten muhafaza eylesin!

Rabbim müslümanca yaşamayı ve yaşatmayı, İslam’ın izzet ve şerefine sığınanlardan olmayı hepimize nasip eylesin!

 

 

 


[1] Nur 52

[2] Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 56

[3] Casiye 18

[4] Ebû Dâvûd, Tereccül 17; Tirmizî, Edeb 56; Nesâî, Zînet 13. Ayrıca bk. İbni  Mâce, Edeb 25

[5] Buhârî, Libâs, 67

[6] Buhârî, İ’tisâm, 14.

[7] Ebû Dâvûd, Libâs, 4

[8] Nisa 139

[9] Ahzab Suresi - Ayet 21

Dosyalar

BATININ ÇÜRÜMÜŞ MEDENİYETİNDE ONUR ARAYANLAR
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş