TAKVA SAHİBİ OLMAK
Değerli Müminler:
Hangi işi yaparsak yapalım işimize özen göstermediğimiz takdirde sonuçlarının istenilen şekilde çıkmadığını hepimiz görmüşüzdür. Dünyevi bir işte bile özen, dikkat ve özveri gerekli olduğu halde İslami bir konuda lakayt davranmak doğrumudur?
Peki! Dinde özveri göstermenin adı nedir?
Rabbimizin ve Resulü Muhammed Mustafa s.a.v' in ifadesi ile bu hassasiyetin adı takvadır?
Takva ise kişinin nefsani duygulardan uzaklaşarak Allah'a yakınlaşmak adına gösterilen fedakârlıktır.
Takvayı anlatmak istediğimizde bunun en yalın ve özet halini Hz. Übey Bin Kab efendimizin şu ifadesi ile ortaya koymak mümkündür:
Hz. Ömer bir gün Übey bin Ka'b'a takvanın ne olduğunu sormuştu.
Ubey da ona:
-"Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer? "diye mukabelede bulundu.
Hz. Ömer:
-"Evet, yürüdüm" karşılığını verince de bu sefer:
-"Peki, ne yaptın?" diye sordu
Hz. Ömer:
-"Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim" cevabini verdi
Bunun üzerine Übey bin Ka'b:
-"işte takva budur" dedi. [1]
Günahlara açık olan bizler zaman zaman hatalar yapabiliriz ama önemli olan yaptığımız hatalardan ders çıkaranlardan olmaktır.
Her nerede olursan ol Allah'tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, bu onu yok etsin! İnsanlara da güzel ahlak ile muamele et! [2]
Müslüman bilir ki, Allah katındaki üstünlük dünyevi çıkarlarla elde edilmez.
Üstünlük ancak takva sahibi olmakla mümkündür.
Peki! Bizler yaşantımızla takvaya ulaştık diyebilir miyiz?
Bu sorunun cevabını bulmak isteyen Allah Resulünün şu beyanına kulak vermelidir:
Kişi, kalbini tırmalayan, kendisini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takva makamına ulaşamaz. [3]
Acaba Allah'ın hoşuna gitmeyen işleri yapan Müslümanlar olarak rahatsızlık duyabiliyor muyuz?
Baktığımızda her hususta bir üstünlük yarışındayız ama sorduğumuzda takva sahibi bir Müslüman gibi bir hal ortaya koymak için kendimizi bir sağa, bir sola eğip, bükmekle meşgul olmaktayız.
Siyasetimizi, cemaatimizi, makamımızı, servetimizi üstünlük olarak gördüğümüz yetmezmiş gibi, şimdi birde ırkçılığa dayalı bir üstünlük yarışına girdik.
Hâlbuki ırka dayalı bir mücadeleyi İslam'ın yasakladığını bildiğimiz halde, bu bir marifetmiş gibi sunmaya kalkıyoruz.
Allah Resulü s.a.v bu yola girenlere açıkça uyarıda bulunuyor:
Asabiyet davasına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dava uğrunda mücadele eden kimse bizden değildir. [4]
Bu öylesine tehlikeli bir düşüncedir ki, kişi bu inançla savaşa girecek olsa şehit olmaz!
Allah Resulü s.a.v bu yolda ölenlerin Rableri indinde bir karşılık bulmayacağını şöyle beyan ediyor:
Kim hevasına uyarak batıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa cahiliye ölümü üzere ölür. [5]
Bu ifadeden şu mana çıkarılmasın! Kavmiyetçilik yapmamak adına milletimizi ve vatanınızı sevmeyelim!
Milletini üstünlük vesile olarak görmemek kaydı ile sevmek, vatanı uğrunda can vermek İslam'da mukaddestir. Bizim burada ifade ettiğimiz konu şeytan'ın yaratılışı ile kibre kapılması gibi bir meseledir.
Allah Resulünün Mekke den çıkarken söylediği söz de buna bir örnek olarak verilebilecek bir ifadedir:
Allah'ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zorla) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım." [6]
Sonuç olarak takva dünyalıkları üstünlük vesilesi görmemek, Allah'a yaklaştıracak sebeplere sarılmaktır.
Unutmamak gerek ki, ahretteki halimiz nasıl yaşadığımızla alakalıdır.
Peygamber efendimiz s.a.v kişinin nasıl yaşarsa öyle öleceğini ve öyle diriltileceğini şöyle ifade ediyor:
Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşr olunur. [7]
Değerli dostlar!
Bize düşen yaşantımızla ve ölümümüzle insanlara örnek olacak bir takvayı üzerimizde taşımaktır!
[1] İbn-i Kesir, Tefsir, I, 42
[2] Tirmizi, Birr, 55/1987
[3] Buhari, İman, 1
[4] Ebu Davud, Edep, 121
[5] İbn-i Mace, Fiten, 7
[6] Heysemi, Mecmau‘z-Zevâid, 3/283
[7] Müslim, Cennet, 83