17. DERS | ALLAH İÇİN YAPILAN YOLCULUK “HİCRET”
Değerli kardeşlerim:
İnsanı değerli kılan kul olma çabasıdır. Kul olmak ise sevdiği için her şeyden vazgeçmeyi gerekli kılar.
İşte Müslümanlar da böyle yaptı. Allah’ın rızasını kazanmak adına doğup büyüdükleri Mekke’den yanlarına hiçbir şey almadan inançlarını yaşamak adına Medine’ye hicret ettiler.
Gitme imkânı bulamayan Müslümanlar dışında bir Hz. Ebubekir, bir de Allah Resulü s.a.v kalmıştı.
Allah’ın elçileri Rablerinin izni olmadan hiçbir şey yapamazlar. Bunun sonucu olarak Peygamberimiz hicret için ilahi bir emir bekliyordu.
Hz Ebu Bekir “ Ya Resulallah ben de hicret etsem” diye izin istediğinde “Acele etme belki Allah sana bir arkadaş nasip eder” diyerek onu durdurdu.
Müslümanların bir bir Medine’ye hicret etmiş olması müşrikler de endişe ve korkuya sebep olmuştu.
Ya Medine’de güçlenirseler, ya kervan yolları tehlikeye girerse, Yarın Mekke’ye saldıracak olursalar gibi endişeler onları karar almak üzere Darun Nedve de toplandılar. Mesele peygambere ne yapılacağı hususuydu:
Her kafadan farklı bir ses çıkıyordu:
- Onu zincire vuralım
- Çölde göz hapsine alalım
gibi görüşler dile getirilirken en korkunç düşünce her zaman olduğu gibi Ebu Cehil’in başının altından çıkıyordu:
- Onu öldürelim! Bunu da her kabileden bir genç alarak yapalım. Böylelikle kan davası olmaz! teklifinde bulundu.
Korkunç bu teklif kabul görürken bu planı uygulamak üzere Ebu Cehil 12 kişi ile peygamberi Mekke’den çıkmadan yok edip İslam’ı bitirmeyi planlıyorlarken ,Allah da onların tuzaklarının üstüne tuzak kuruyordu.
Rabbimiz peygamberini alınan karardan haberdar ederken onun hicretine de izin verildi.
Bu emrin gereği olarak Allah Resulü s.a.v hiç yapmadığı şekilde bir öğle vakti Hz Ebu Bekir’in kapısını çaldı ve hicret emrini haber verdi.
Hz. Ebu Bekir hicret için aylardır baktığı develerden birini peygambere vermek istese de Allah Resulü s.a.v parasını vermek şartıyla deveyi aldı.
Bu tavır tebliğ yapan kimselere ders mahiyetinde bir harekettir. Tebliğ yapan kimseler yaptıkları bu kutsal görevi sekteye uğratacak her türlü durumdan uzak durmalılardır.
Kutlu sefer için hazırlık başlarken Hz. Esma kutlu bu iki yolcunun azıkları hazırladı.
Allah Resulü s.a.v Hz. Ali’yi kendinde olan emanetleri sahiplerine teslim etmek ve düşmanı aldatmak için kendi yatağına yatmasını emretti.
Burada altı çizilmesi gereken hususlar var:
- Düşmana karşı tedbir ve planın önemi
- Düşmanın güvenini sağlayacak kadar temiz bir hayat
Hz. Ali Allah Resulünün yatağına yatarken, Allah Resulü s.a.v Yasin süresinden ayetler okuyarak, kendisini bekleyenlerin yüzüne toprak saçarak evden çıktı.
Akla şu soru gelebilir neden eve girmediler?
Çünkü Arap toplumunda evde birini öldürmek korkaklık olarak görülüyordu.
Müşrikler yatağında yatan peygamberi beklerken Allah Resulü s.a.v Hz Ebu Bekir ile birlikte yola revan oldular.
Allah Resulü s.a.v Mekke’den çıkarken acıklı bir hitabe ile
“Ey Mekke bütün dünyada en çok sevdiğim yer senin topraklarındır. Fakat senin evlatların beni rahat bırakmıyorlar”
Diye hüzünlü bir veda ile doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kaldı.
Sabah olup da uyanan müşrikler eve girdiklerinde yatakta Hz. Ali’yi buldular.
Bu arada Hicret’in iki kutlu yolcusu müşrikleri bir kez daha aldatacak bir hamle olarak Medine’ye ters istikametteki Sevr mağarasına yöneldiler.
Burada bulundukları süre içinde Hz Ebu Bekir’in oğlu Abdullah gündüz aldığı bilgileri gece mağaraya gelerek iletiyor, Hz. Ebu Bekir’in kölesi Amir bin Fuheyr’de gündüz koyunlarını o bölgeye getirerek, hem izleri siliyor, hem de onlara süt ikram ediyordu.
Bu arada Allah Resulünü evde bulamayan müşrikler telaşa kapılarak bu iki kişiyi bulana 100 deve verileceğini söyleyerek herkesi peşlerine taktılar.
Bir ara mağaranın ağzına kadar geldiler, öyle ki eğilseler bu iki kutlu yolcuyu görecek ve sonuç müşrikler adına büyük bir zafere dönüşecekti. Ancak Allah c.c müşrikleri aşağılayarak onları çok basit görünen bir şekilde korudu. Bu koruma örümcek ağı ve orda biten bir ağacın dalına kurulan güvercin yuvasından başka bir şey değildi.
Bu basit ama etkili koruma karşısında Ümeyye Bin halef:
“Burada kalan olmaz ağlara bakın” diyerek orada olanları mağaranın ağzından uzaklaştırdı.
Bu durum karşısında korkan Hz. Ebu Bekir’in korkusuna karşılık Peygamberimiz ifadesi tam bir teslimiyet örneğiydi:
“Korkma! Allah bizimle beraberdir” buyurdu.
Üç gün üç gece mağarada bekledikten sonra aramalarım biraz gevşemesi ile birlikte Abdullah’ın develeri getirmesi ile yola çıktılar.
Yolu ise kendilerine bir müşrik olan Abdullah Bin Uraykıt gösteriyordu.
Önce Kızıldeniz’e doğru yola çıkıldıysa da daha sonrasında Medine’ye doğru yol alındı.
Bu müşrikleri aldatmak adına yapılan bir hamleydi, bilinen yolunun aksine bir yol izlendi.
Kutlu bu iki yolcu dinlenmek için durdukları bir anda yüz deve hayali ile yola çıkan Suraka Bin Çoşum ile karşı karşıya kaldılar. İz sürme konusunda maharetli olan Suraka izlerini bulmuş ve onların olduğu yere doğru atını sürmüş dörtnala geliyordu ancak bilmediği bir şey vardı. Oda bu iki kutlu yolcunun Rableri tarafından korunduğu gerçeğiydi.
Bunun sonucu olarak önce at tökezledi ve Süraka düştü. Atını kaldırıp tekrar denemek istese de, bu sefer de atın ayakları kuma battı.
Suraka anladı ki, bir güç kendin onu engelliyor. Bu olayların üzerine Suraka peygamberden af dileyerek Müslüman oldu ve arkadan gelenleri buralarda kimse yok diyerek onlar da geri çevirmiştir.
Rivayet edilir ki, Allah Resulü s.a.v Surakaya hitaben :
Ey süraka! Ben seni Kisra’nın tacını ve elbisesini giyiyorken görüyorum demiştir.
Nitekim Hz Ömer döneminde İran’ın fethedilmesinden sonra Hz Ömer ona bu tacı ve elbiseyi giydirmiştir.
Müslüman odur ki, hangi zorluk olursa olsun Allah yolundaki mücadelesinden vazgeçmemelidir. Yeri geldiğinde doğup büyüdüğü toprakları sırf Rabbinin rızası için terk edebilmelidir. İşte budur kişiyi imanlı eden!
Rabbim hepimize gerektiğinde Allah yolunda hicret yapabilecek imanı nasip eylesin!