GÜNAHLARINIZI İFŞA ETMEYİN!
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu diğer varlıkların aksine dünyaya görev ve sorumluluklarını bilerek gelmediğinden doğumundan ölümüne kadar sürekli öğrenmeye ihtiyaç duyar. Bu öğrenmede en önemli yeri ise kendinden önce dünyaya gelen insanların tecrübeleri ve birikimleri oluşturur.
Rabbimiz bu tecrübe ve birikimi doğru ve yararlı hale getirmek adına kitaplarını ve resullerini göndermiş ve insanlığın faydasına olanları açıklayıp, zararlı olanlardan insanları men etmiştir.
Allah’a karşı kul olma sorumluluğu olan insan kendine bahşedilen aklı sayesinde Rabbi tarafından açıklanan emir ve yasakları uygulamak veya uygulamamak sonucu ile de ahret yurdundaki yerinin belirlenmesi hususunda kendi iradesini ortaya koyar.
Günah’ın hesabını vermek açısından kişinin sorumluluğu şahsi olsa da, toplum nezdinde yapılması veya yapılmaması gerekenler hususundaki sorumluluklarından da kaçınamaz.
Bu noktada Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanı toplum nezdinde yaptığımız amellerin sonuçlarını ortaya koymak adına çok net ifadeleri içinde barındırmaktadır:
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” [1]
Allah Resulünün ifadesinde alınması gereken en önemli mesaj insanoğlunun yapacağı amellerin sadece kendini bağlamayıp, toplumda yararlı veya zararlı sonuçlar doğuracağı gerçeğidir.
Nitekim yaşadığımız çağın gelişen teknolojisi ile ortaya çıkan kitle iletişim araçları sayesinde geçmişte yerel olarak dar bir alanda etki eden birçok hal ve davranış, bugün dünyanın her yerine yayılabilecek bir noktaya gelmiştir.
Çağımızın teknolojisi ile ortaya çıkan bu yeni durumda Müslüman’ım diyen kimseler öncelikli olarak Allah Resulünün şu beyanını dikkatlice okumalı ve hayatına tatbik etmelidir:
“Günah, gizli kaldıkça sadece sahibine zarar verir. Ortaya çıktığında ise düzeltilmezse, topluma zarar verir” [2]
Bu ifadeyi ortaya koyarken şunu da belirtmek gerekir.
Allah Resulünün bu beyanı bizim zihnimizde “kimse bilmediği sürece günah işlemekte bir beis yoktur!” manası çıkarmamalı. Burada ortaya koyulan kaide insanın günaha açık bir varlık olarak işlediği günah ile başkalarına örnek olarak toplumun ifsadına sebep olmaması gerektiği meselesidir.
Bunun içindir ki, İslam günah işlemekten bizi men ettiği gibi, nefsimize yenilerek yapacağımız günahlarda da gizliliği esas almıştır. Bunun sebebi nedir diye baktığımızda Allah Resulün şu beyanı bizim için açık bir cevap mahiyetinde olduğunu görmekteyiz:
Herkes mahşer yerinde toplanmıştır. Bütün insanlar hesaplarının görülmesi için sıranın kendilerine gelmesini beklemektedir. O sırada Allah Teâlâ sevdiği kulunu mahşerdekilerin görmeyeceği şekilde kendine şefkatle yaklaştıracak ve ikisinden başkasının duymayacağı biçimde onunla konuşmaya başlayacaktır:
“Söyle bakalım, şu günahını hatırlıyor musun?”
“Evet, ya Rabbî, hatırlıyorum.”
“Şunu da hatırlıyor musun?”
“Evet, ya Rabbî, onu da hatırlıyorum.”
O kul, yaptığı bütün günahları hatırlayacak ve hepsini Cenâb-ı Hakk’a bir bir itiraf edecek. Vaktiyle gözlerden uzak bir şekilde yaptığı bütün günahlarını Allah Teâlâ’nın bildiğini görünce, büsbütün mahvolduğunu düşünmeye başlayacak. İşte o sırada Yüce Mevlâ ona şu müjdeyi verecektir:
“Ey kulum! Günahlarını dünyada halktan gizlemiştim; şimdi de onları bağışlıyorum.” Günahlarından tamamen arınan o kulun eline, sadece yaptığı iyiliklerin yazılı olduğu bir defter verilecektir. [3]
Hata ve kusurdan beri olmayan kulları için böylesine güzel bir mükâfatı ortaya koyan Rabbimizin bu müjdesine rağmen, yaptığı günahı ortaya dökmeyi marifet zannedenlere Allah Resulü s.a.v’ in şu uyarısını ortaya koymak gerekiyor:
“Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır, günahı alenî işleyenler hariç. Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah örtmüştür. Ama, sabah olunca o: 'Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!' der. Böylece o, geceleyin Allah kendini örtmüş olduğu halde, sabahleyin, üzerindeki Allah'ın örtüsünü açar. İşte bu, günahı alenî işlemenin bir çeşididir.” [4]
Maalesef zaman zaman hepimiz bu durumu yaşarız. Öyle ki, şeytan kulağımıza yanaşır yaptığımız günahı başkalarına anlatmamız için bizi teşvik eder veya günah işlemek konusunda irademize sahip çıkıyorsak yaptığımız iyilikleri başkalarına anlatmak hususunda bizi teşvik eder.
Bu tuzağa düşen birçoğumuz:
- Biliyor musunuz? Dün gece birinle buluştum. O şöyle şöyle bir surete sahipti, Geceyi şöyle geçirdik”
- Dün kafam çok dumanlı idi. Şöyle birkaç kadeh salladık! Nasıl iyi geldi bir bilsen!”
- Cebimde şu kadar para kalmıştı, bir oynanayım dedim milyonlar çıktı”
Bu ve benzeri günahları aleni ettiren şeytan böylelikle toplumu ifsat etme adına kişiyi aracı kullanır ve böylelikle Allah’a isyan hususunda bir birlikteliğin temelini oluştururken şöyle bir sonucu ortaya çıkarır:
Sırf nefsin istekleri doğrultusunda yapılan günahlar, bir cehalet ve gafletin sonucu iken, kibir ve gururla yapılan bir günah ise, doğrudan Allah’a karşı bilinçli olarak yapılan bir isyandır.
Birinci şeklide yapılan günah, kişinin insan olarak sabırsızlığını, dirençsizliğini, acizliğini ve cehaletini gösterir.
İkinci şekildeki günah ise, kişinin büyüklenmesi, ukalalığı, şımarıklığı ve zımnen Allah’a karşı bir nevi meydan okuma anlamına gelir.
Oysa insanın asilik etmeye kalktığı Rabbi; güneşi doğdurmasa, yağmuru vermezse, yerden rızkını çıkarmazsa yaşama şansı yoktur.
Ancak bizler zannediyoruz ki, elde ettiğimiz güç ve teknoloji her şeyi yapmak için bizi muktedir kılacak.
Bir Müslüman olarak bilmemiz gerekir ki:
Eğer kişi açıkça Allah’a meydan okumayı ortaya koyan bu tavır üzerine ölürse kurtulma şansı olmaz. Bunun içindir ki, eğer böyle bir hata yaptıysak ölüm gelmeden önce bu günahı telafi edebilecek amelleri çoğaltıp, çokça tövbe etmemiz gerekir!
Çünkü Rabbimizin bizden beklediği hiç günah işlememek değil, hata yaptığında onu farkına varıp pişmanlık içinde özrümüzü kabul edecek olan o yüce makamı farkına varmaktır.
Nitekim kutsi hadis de Rabbimiz biz günahkâr kullarından beklediğini şöylece ifade etmektedir:
“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah, sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı” [5]
Rabbim bizleri şeytanın tuzağına düşmekten muhafaza eylesin!
Rabbim bizleri günah işlemeyi normal görecek bir tavrı üzerinde barındırmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim hata yaptığında onu anlayıp Rabbine dönen ve af edilen kullardan olmayı hepimize nasip eylsin!
[1] Müslim, Zekât 69. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 64
[2] Câmiü’s-Sağîr, 332
[3] Buhârî, Mezâlim 2, Tevhîd 36; Müslim Tevbe 52
[4] Buharî, Edeb 60; Müslim, Zühd 52, (2990).
[5] Müslim, Tevbe, 9