KISASTA HAYAT VARDIR!
Değerli kardeşlerim:
Kâinat denen bu âlemde Rabbimiz her şeyi bir düzen ve tertipte yarattı. Bu kocaman âlemde zerre kadar yer tutmayan insanı da bu âleme halife kıldı. Ancak ne hazindir ki, kâinatın şaşmaz düzenini bozanda ona halife kılınan insan oldu.
Dünya kurulup da insan var edildiği günden beri Rabbimiz düzen kurdu insan bozdu, Rabbimiz kitap gönderdi insan yaktı, peygamber gönderdi insan öldürdü.
Bunca kötülüğü yapmasına rağmen insan hem adaletten dem vurup hem de zulüm etmekten de vazgeçmedi. Bunun sonucu olarak dünyada düzen bozuldu adalet kalmadı.
Her ne kadar insan düzenin bozulmasının sebebinin bahanelerini üretse de Rabbimiz düzeni bozanın kim olduğunu kerim kitabında şöylece ortaya koydu:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذٖيقَهُمْ بَعْضَ الَّذٖي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” [1]
Bozulan düzenin zararını hep beraber çeşitli vesilelerle görürken suçu hep başkasına atma derdine düşen, adaleti güçlüden yana sağlayan, kendisinden olanı koruyan bir sistemi kendisine sistem olarak alan insana karşın Rabbimiz insanlığın evrensel ideallerinden biri olan şu beyanı ortaya koydu:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [2]
Rabbimizin adaletin tesisi için ortaya koyduğu bu kaide o kadar önemlidir ki, kişi bir peygamberin evladı bile olsa bu hüküm değişmez. Nitekim bunun göstergesi olarak peygamberler adaleti sağlarken en yakınlarına dahi iltimas geçmemiştir. Bunun en bariz örneklerinden biride Allah Resulü s.a.v’ in Resulü s.a.v’ in ortaya koyduğu şu hadisede cereyan etmektedir:
Mekke’nin fethi sırasında hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyş’i oldukça endişelendirmişti.
“–Bu kadın hakkında Resûlullah (s.a.v) ile kim konuşabilir?” diye soruşturdular. Sonunda:
“–Buna Allah Resûlü’nün çok sevdiği Üsâme bin Zeyd’den başkası cesâret edemez” dediler.
Kadın Allah Resûlü’nün huzûruna getirildi, Üsâme onun hakkında Resûlullah (s.a.v) ile konuştu. Efendimiz’in yüzü renkten renge girdi ve:
“–Allah’ın hadlerinden birini düşürmem için mi şefaat ediyorsun?” buyurdular. Üsâme yaptığına hemen pişman oldu ve:
“–Ya Resûlallah, benim için istiğfar ediver!” dedi.
Akşam olunca Resûlullah (s.a.v) ayağa kalktılar, Allah Teâlâ’ya lâyıkı vechile hamd ü senâda bulunduktan sonra şu hitâbede bulundular:
“–Sizden öncekiler, ileri gelenlerden biri hırsızlık yaptığı zaman onu cezâlandırmadıkları, zayıf biri hırsızlık yaptığı zaman ise ona hemen had tatbik ettikleri için helak oldular. Bana gelince, nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şayet Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı muhakkak elini keserdim.”
Sonra emrettiler ve hırsızlık yapan kadının eli kesildi.[3]
Bizler Allah Resulünün ortaya koyduğu adaleti hor görüp sözde çağdaş hukuk adı altında kâfirin güçlüye hâkim kılan sistemini aldığımız için bugün adaletin şaşan terazisinden şikâyet ediyoruz ama bu konuda da samimi olmadığımız çok açık!
Hâlbuki Allah’ın adaletinin tecellisinde sultan ile halkı arasında hiçbir fark olmadığını hem ashab-ı kiramın hayatında, hem de ecdadımızın hakkı hâkim kılmak adına düzeni sağladığı zamanlarda net bir şekilde gördük.
Bugünlerde bir evladımızın katledilmesi ile ortaya çıkan durum karşısında toplumumuzun bunu yapanların cezalandırılması yönündeki istekleri ve bu istekler karşısında sistemimizin bunda yetersiz kalması bizlerde Rabbimizin hükümlerini tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekliliği hâsıl kıldı.
Rabbimiz cinayet işleyen, iğrenç işlere kalkışan canilere karşı yapılması gerekenleri ortaya koyarken bizlere adaletin tesisinin nasıl olacağına dair tam bir ders vermektedir:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلٰىؕ اَلْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْاُنْثٰى بِالْاُنْثٰىؕ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ اَخٖيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَاَدَٓاءٌ اِلَيْهِ بِاِحْسَانٍؕ ذٰلِكَ تَخْفٖيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌؕ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَلٖيمٌ
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa artık ona hakkaniyetle uymalı ve diyeti ona güzellikle ödemelidir. Bu, rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici bir azap vardır.”
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” [4]
Peki! Akıl sahipleri bu hüküm karşısında ne yapıyor?
Bu zamanda bu olur mu? Hangi çağda yaşıyoruz? Gibi saçma bahanelerle katili, tecavüzcüyü, soykırımcıyı insan hakları yalanı ile aklayıp saçma kararlarla zalimi korurken mazlumu iğdiş etmekte.
Hâlbuki Rabbimizin ortaya koyduğu Kısas hukuki bir haktır. Devlet eliyle uygulanır. Eğer bu dünyada gerekli ceza uygulanmamışsa, kişi ahirette hakkını alacaktır. Haksızlığa uğrayan kişi kendisi, eğer kendisi hayatta değilse varisleri, kısas uygulanacak kimseyi dilerse affedebilir, dilerse kısas isteyebilir, dilerse de kan parasına razı gelir.
Nitekim Allah Resulü s.a.v bunu açıkça ortaya koyarak bize adaletin tesisi noktasında izlenmesi gereken yolu ortaya koymaktadır:
“Cinayet veya yaralanma gibi bir cürüme maruz kalan kişi (ya da velîsi) şu üç şeyden birini seçer: Ya (hukukun eliyle suça denk bir müeyyide yani) kısas ister ya affeder ya da diyet alır. Dördüncü bir şey isterse onu engelleyin. Kim de bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı verici bir azap vardır.” [5]
Kısas hakkını maktulün yakınlarına veren İslam fazlasını yapmaya da yasak getirerek aşırılıkları önlemek yolu ile de iki taraf hakkında adaleti gözetmekte olduğunu hepimiz için ayan beyan ortaya koymaktadır.
Adalet bir toplum için o denli önemlidir ki, âlemlere peygamber olarak gönderilen Muhammed Mustafa s.a.v bile olsa aşırı gitmesine Rabbimiz müsaade etmemektedir.
Bunun bir örneği olarak Uhud savaşında Hz. Hamza’ya reva görülen hali görünce bunun aynısını yetmiş müşrike yapacağı yönünde karar alan Allah Resulüne şu uyarı Rabbimiz tarafından yapılmıştır:
وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ
“Size yapılan bir kötülüğe karşılık verecekseniz, size yapılan muâmelenin aynısıyla mukâbele edin. Yok, eğer sabrederseniz, böyle davranmak, sabredenler için elbette daha hayırlıdır.” [6]
Rabbimiz kaideleri ortaya koymuş ve izlenmesi gereken yolu beyan etmiştir:
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ ف۪يهَٓا اَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِۙ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْاَنْفَ بِالْاَنْفِ وَالْاُذُنَ بِالْاُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّۙ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌۜ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِه۪ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Biz Tevrat’ta onlara şunu farz kılmıştık: “Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır; yaralamalar da böyle kısas yapılacaktır.” Fakat kim kısas hakkını bağışlarsa bu, onun günahları için bir kefâret olur. Her kim de Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.” [7]
Şimdi söyleyin ey Müslümanlar! Allah’ın adaleti mi, insanların adaleti mi?
Bugün İslam’ın adaleti olsa idi Hz. Ömer örneğinde olduğu gibi kimsenin yaptığı yanına kâr kalmazdı:
İmam Malik anlatıyor: "Hz. Ömer r.a tek bir kişi için beş veya yedi kişiyi öldürttü. Bunlar hile ile birini öldürmüşlerdi. Hz. Ömer talimatında şunu da ilave etmişti: "Bu tek kişinin öldürülmesine bütün San'a halkı katılmış olsaydı, hepsinin öldürülmesine hükmederdim." [8]
İşin birde şu yönü var ki, bir evladımız için gösterilen hassasiyetin Filistin’de, Doğu Türkistan’da veya Myammar’da öldürülenler için gösterilmemesidir. Oysa onlarda bir ana babanın evladı, ciğerparesi, kıymetlisi…
Velhasıl Müslüman her hususta adaletli olmalı, İslam’ın hâkim kılındığı bir düzen kurmalı ve hakka uygun hareket etmelidir.
Rabbin adaletin hâkim kılınıp İslam’a göre yaşanan bir düzen kurabilmeyi bizlere nasip eylesin!
Rabbim zulme uğramaktan, zulme ortak olmaktan hepimizi muhafaza eylesin!
Rabbim bu dünyada gücü ile güçsüzlere korku salıp onlara zulüm yapanları iki cihanda da zelil eylesin!
[1] Rum 41
[2] Maide 8
[3] Müslim, Hudûd, 8-9
[4] Bakara 178 - 179
[5] Ebu Davud, Diyat 3, (4496), 4, (4504); Tirmizi, Diyat 13, (1406)
[6] Nahl 126
[7] Maide 45
[8] Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).