FASIĞA İNANMA Kİ MAHÇUP OLMAYASIN!
Değerli kardeşlerim:
Her geçen gün insanların İslam’a bakış açılarının değiştiği, bütün oyunların İslam’ın özündeki güzellikleri yok etmek adına kurulduğu bir zamanda, Müslüman’ım diyen her birey hem yaşantısına, hem de ilişkide olduğu kimselerin hesaplarına dikkat etmesi İslam’ın gerçek manada anlaşılması için şart olmuştur.
Peki! İslam’ın hayat veren hükümlerinin anlaşılması için bir Müslüman’ın üzerinde taşıması gereken vasıflar nelerdir?
Bu soruya verilecek en güzel cevap Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanıdır:
"(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhacir de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir." [1]
Allah Resulünün bu beyanını birçok Müslüman bildiği halde maalesef hayatın içerisinde bu hükümle amel etme hususunda zafiyet yaşamakta ve bazı Müslümanların yaptıkları yanlışlar sebebi ile tüm Müslümanlar töhmet altında kalmaktadır.
Hâlbuki İslam Müslümanlara dilin afetlerinden sakınması gerektiğine dair birçok uyarıda bulunmaktadır. Çünkü dil insanın kendini ifade ettiği bir iletişim aracı olarak doğru kullanılmadığı zaman toplumları yok edecek bir silaha dönüşür ve karşısında olan en güçlü devletleri dahi yok edecek yıkıcı bir güce dönüşür.
Tarihte bunun birçok örneğini görmek mümkün olduğu gibi günümüzde de bunun göstergeleri ortaya koyacak birçok olayla karşı karşıya kalıyoruz. Maalesef yaşadığımız çağın Müslümanları dili ile söylediklerini imanına tasdik ettirmediğinden kâfirlerin ve münafıkların oyuncağı haline gelmektedir.
Hani deriz ya “ Dilin kemiği yoktur “ diye. Evet belki dilin kemiği yoktur ama, bir vuruşta öldürdüğü insan çoktur.
İşte bunun içindir ki Allah Resulü s.a.v Müslümanlar için en çok korktuğu hususu şöyle ortaya koymaktadır:
“ Süfyan İbnu Abdillah r.a: Ey Allah'ın Resulü dedim, uyacağım bir amel tavsiye et bana!" Şu cevabı verdi:
Allah Resulü s.a.v: Rabbim Allah'tır de sonra dosdoğru ol!"
Süfyan İbnu Abdillah r.a: Ey Allah'ın Resulü dedim tekrar, benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?
Allah Resulü s.a.v: Eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu." [2]
Dilin doğru olması ise ancak Rabbimizin şu uyarısına kulak vermekle mümkün olur:
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهٖ عِلْمٌؕ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً
“Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü işitme duyusu, görme duyusu ve kalp, bunların hepsi [Hesap Günü'nde] bundan sorguya çekilecektir!” [3]
Peki! Ama İslam âlemi bu uyarıya ne kadar kulak veriyor?
Bu soruya cevap aramaya kalktığımız zaman görüyoruz ki, bizler gerçeklerin peşine düşmek ve hüsnü zanda bulunmak yerine, bize sunulan her haberi doğru kabul edip acıktığında kendi yavrusunu yiyen yaratıklar gibi oluyoruz.
Hani biz Müslüman’dık. Bize gelen her bilgiye itidalli yaklaşırdık!
Yeri geldi mi muhabbet esnasında ortaya koyup üzerinde yorum yaptığımız şu ayet’in hayatımızdaki yansıması nerede?
Rabbimiz ne buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُصٖيبُوا قَوْماً بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمٖينَ
“Ey inananlar! Eğer bir fâsık/yalan haber taşıyan birisi size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de, sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz.” [4]
Peki! Fasık kimdir?
“Az veya çok olsun her günah fısktır. Fâsık ise şeriatın hükümlerini benimseyip ikrar ettikten sonra bunların tamamını veya bir kısmını ihlâl eden kimsedir.
Elmalı Hamdi Yazır fasık kimseyi ifade ederken şöyle demiştir: büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah`a itaat etmekten çıkmak“ [5]
Bu tanımlamaya baktığımız zaman acaba kaçımız fasık kavramının içine girmekten kurtuluruz diye kendimize sormamız gerekir. Zira büyük günah dediğimizin içinde yalan, gıybet, iftira, faiz, kumar, kul hakkı, hırsızlık gibi birçok davranış bulunmakta olup hepimizde az veya çok bu kötü davranışlar bulunduğu görünen bir gerçektir.
Öyle ise Müslüman olarak muhakkak bize gelen haberleri araştırmak zorunda olduğumuz açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak ne hazindir ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Müslümanlar sınıfta kalmış, yalan ve iftiranın yayılmasında aracı olmaktan zevk alır hale gelmiştir.
Rabbimizin açık beyanı olduğu halde bu konuda dikkat etmeyen bizler, kulak misafiri olduğumuz doğru veya yanlış bilgileri yaymayı ve bu meseleler üzerinden değerlendirmeler yapmayı marifet sayarken Allah Resulü s.a.v bizlere şöyle sesleniyor:
“Kişinin her duyduğunu gidip sağda solda anlatması günah olarak ona yeter” [6]
Bu kadar kusur yapan bizlerin başına maalesef türlü türlü belalar geliyor ve bunun sonucunda da kendimize çıkar yol arıyoruz. Ne ailemizde, ne işyerinde, ne camide, ne okulda, ne de sokakta huzur kalmadı.
Bize soruyorlar ne oldu bize hocam hiçbir şeyin tadı kalmadı!
Şair Arif Nihat Asyalı’ nın dediği gibi:
Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu.
Ancak hiçbir şey için geç değil. Yeter ki Rabbimize dönelim, yeter ki Allah Resulünün bıraktığı izleri takip edelim. İşte o zaman yollar bize açılır, dertler sıkıntılar biter. Çünkü Rabbimiz vaat ediyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدٖيداًۙيُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin.” [7]
Rabbimiz kullarına asla zulmedici değildir. Biz ne ettiysek onun sonuçlarını yaşıyoruz. Kimseye kızmaya, kimseyi suçlamaya gerek yok. Çünkü en basit işte bile iyi olduğuna şahit olduğumuz din kardeşlerimizi çıkarlarımızı korumak adına rahatlıkla satabiliyoruz. Ama unutuyoruz kul’un hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var:
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصٖيبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقٖيتاً
“Kim haklı bir dâvâ uğrunda üstün çaba gösterirse (destek olursa, aracılık ederse), onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâvâ için koşturursa (aracılık ederse, alkışlarsa, maddî manevî yardım ederse bunun) sorumluluğunun hesabını mutlaka verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir.” [8]
Bizler belli ki yalanı, gıybeti, iftirayı anlamakta zorluk çekiyoruz. En azından Allah Resulü s.a.v ‘in şu emrini yerine getirelim de Rabbimizin bizi affetmesi için bir sebebi olsun!
"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun." [9]
Yani şunu demek istiyoruz ki, duyduğumuz bir bilgi veya haber karşısında “ Bu kişi bunu yapmıştır, zaten o şöyledir” demek sureti ile kendimizi tehlikeye atmayalım! Sonra iş işten geçerde Allah Resulü s.a.v ‘ in belirttiği üzere kardeşlerimizden af dilmek zorunda kalırız:
“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!” [10]
Değerli kardeşlerim! Ölüm denen bir gerçek var ki, özür dilemeye bile vakit bulamadan hesabın ahrete kalma ihtimali de var!
Onun için zaman geçip de ölüm gelmeden önce yaptığımız hatalar için özür dileme şansımız varken özür dileyelim.
Rabbim bizleri fasıklarla beraber olmaktan, onların fitnesine ortak olmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim bizleri kardeşlerinin hakkını almış bir şekilde kendisine varmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim bizleri şeytanın şerrinden, şerlilerin tuzaklarından muhafaza eylesin!
[1] Buhârî, Îman 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îman 64-65
[2] Tirmizî, Zühd 61, (2412).
[3] İsrâ, 36
[4] Hucurât, 6
[5] Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur`an Dili, I, 282
[6] Müslim, Mukaddime, 5
[7] Ahzab, 70-71
[8] Nisa, 85
[9] Tirmizî, Kıyamet 51, (2502)
[10] İbn Mâce, Zühd, 15