ALLAH'A İMANIN İNSANA KAZANDIRDIKLARI
Değerli kardeşlerim:
Allah’a inanmanın insan hayatına ne gibi katkısı vardır sorusu insanoğlunun var edildiği günden beri bireylerin ve toplumların sorguladığı bir meseledir.
Yapılan araştırmalar ve tecrübeler ışığında Allah’a inanmanın insan hayatında ve kişinin şahsiyetinin gelişimine ve mutluluğuna çok önemli ve olumlu katkıları olduğu sonucu çıkarılmıştır. Yaradılış gereği inanma duygusunu beslemeyenler dünyanın bütün nimetlerine de sahip olsalar bile yinede iç huzuru yakalayamadıkları yaşanan olaylarla ortaya çıkan bir gerçektir. İnsan farklı farklı inançlar ile bu ihtiyacını gidermeye çalışsa da mutluluk ancak İslam ile bulunacağı tarih boyunca yaşanan gerçeklerle ortaya çıkmış bir bilgidir.
Ancak burada belirtilmesi gereken bir husus var ki, İslam dışı düşünceleri taşıyanların çokça üzerinde durarak İslam hakkında ki olumsuz düşünceleri desteklemek için kullandığı tarihin karanlık sokaklarında İslam adına yapıldığı iddia edilen birçok yanlış İslam’ın evrensel barış ve mutluluk dini olduğu gerçeğini örtemez. Kişilerin İslam’ı kullanarak çıkarlarını elde etme çabaları onların kişiliksiz olmalarından kaynaklanan sıkıntılardır.
Bunca yapılan kara propagandaya rağmen İslam’ın özüne inen gayri Müslimlerin İslam’ı gönül rahatlığıyla seçtikleri hepimizin şahit olduğu bir durumdur.
Peki! Bir insan İslam’a girmekle ne kazanır?
1-Allah’a inanmak, insanı güzel ameller işlemeye ve doğru bir yola girmeye sevk eder. Çünkü Müslüman iyilik ve kötülüklerin mutlaka tartılacağı bir günün geleceğini bilir.
Çünkü Rabbimiz var ettiği kullarının kalplerinin ancak Allah’ı anmakla mutmain olacağını kitabıyla ortaya koyar:
وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ يَهْدِ قَلْبَهُؕ
Kim Allah’a iman ederse Allah onun kalbini doğruya yöneltir. [1]
Allah’a inanma hususunda zafiyet gösterenlerin ise dünya üzerindeki kötülüklerin sebepleri olduklarını görmekteyiz. Çünkü Allah korkusunun olmadığı bir kimseyi durdurabilecek ne bir ceza, ne de bir yasa vardır. Onlar için dünya bir sefer gelinen ve tadına varılmak adına her türlü zevkin gerçekleştirilmesi gereken bir yer olarak görülür. Bu düşünce o kadar ileri gider ki, ahlaksızlıktan daha öte bir canavarlığa dönüşür.
2- Allah’a inanan kimse, her şeyi bilen, her şeyi gören ve gözeten bir yaratıcının bulunduğunu bilerek kötülüklerden uzaklaşır, Allah’ın emir ve yasaklarına tam itaat eder. Çünkü Müslüman bilir ki, Allah’a hiç bir şey gizli kalmaz.
Rabbimiz bunu kerim kitabında açıkça ifade ederek günahların gizlisinin olmayacağını bizlere şöyle haber vermektedir:
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Allah göklerin ve yerin gizlisini bilir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.[2]
3-Allah’a inanan kişi, parayı, makamı, şöhreti ve insanları putlaştırmaz.
Ancak yaşadığımız çağda Müslüman’ım diyen kardeşlerimiz bile bu saydığımız dünya metalarına o kadar bağlanmış durumdalar ki, dilleri Allah dese de kalplerinin ne dediğini kendi kendilerine itiraf etmekten dahi korkmaktadırlar.
Bu noktada Müslüman olarak kendimize sormamız gereken soru şudur:
Gerçekten Allah’a ne kadar itaat ediyor ve ondan ne kadar korkuyoruz?
Bizim ilahlaştırdığımız hiçbir metanın Allah karşısında gücü olmadığını farkında değil miyiz?
Rabbimiz bizim veya kâfirlerin kalplerinde oluşan ilahların bir rüya olmaktan öteye gidemeyeceğini veciz bir ifade ile şöyle ortaya koyuyor:
وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍؕ
Allah’tan başka ilahlar olsaydı, her ilah kendi yarattığını idare eder, bir gün elbette biri diğerine galip gelirdi.[3]
Rabbimiz bu ifadesi ile kâinattaki eşsiz dengeye işaret ederek, bu dengenin ancak tek bir elden yönetilebileceğini ortaya koyarak kendisinin tek ve yegâne gücün sahibi olduğunu ortaya koymaktadır.
4-Allah’a inanan kişi, yegâne rızık verenin Allah olduğunu bilir. O sebeple cimrilik, hırs, aç gözlülük ve tamah gibi çirkin davranışlardan uzaklaşır. Malın ve mülkün gerçek sahibinin Allah olduğu bilinciyle cömertlik, ikram ve fedakârlık gibi güzel davranışlara yönelir.
Rızık meselesi insanlar için öyle büyük bir korkudur ki, bunun sebebi ile her türlü yolu mubah görebilecek kadar ileri gider.
Hâlbuki Allah Resulünün şu ifadesi bu korkunun ne kadar yersiz olduğunu ortaya koymaktadır:
Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz. ( Allah ) kuşları doyurduğu gibi sizi de doyururdu. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak yuvalarından çıktıkları halde akşam doymuş olarak dönerler.[4]
Allah Resulünün ortaya koyduğu gerçeği yaşama çabasında olan Müslümanlar gerçekten de rızık korkusunun ne kadar yersiz olduğuna şahitlik ederler.
5- Allah’a inanmak kişiye yiğitlik, cesaret, ölümden korkmama gibi faziletler kazandırır.
Yalnız Allah’tan korkanların dünya hayatında nasıl başarılı olduklarına dair çokça ibretler vardır. Ancak bunu görebilmek için kalp gözü ile bakmak gerekir.
Bu konuda çokça ibretler olmasına rağmen nasıl oluyor da Allah’tan korkması gerekenler kimseler, kullarından korkuyorlar diye sormadan da edemiyoruz!
6- Allah’a iman, kişide yaratılıştan var olan yüce bir yaratıcıya inanma ve sığınma hissini tatmin ettiğinden gönül huzuru sağlar. Huzura kavuşan kişi de hayattaki problemlerine kolayca çözüm bulur. Bulamazsa da sabretmesini bilir, ümitsizliğe ve ruh çöküntüsüne düşmez.
Gönül huzuru arama hissi sebebi ile birçok gayri Müslim’in İslam ile müşerref oldukları kendi ifadeleri ile ortaya koydukları bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Zira günümüzde psikolojik rahatsızlıkların hatta intiharların en başta gelen sebeplerinde biri inançsızlık veya iman zaafı olduğu görülmektedir.
Tabi bu noktada şu hususu da belirtmek hakkı açık şekilde ortaya koymak açısından önemlidir. Bizler birey olarak toplumun bir parçasıyız. Haliyle bireysel ihtiyaçların yanında toplumsal ihtiyaçlarında olduğunu unutmayacağız ve bu noktada üstümüze düşen görev ve ödevleri yapacağız ki toplumdaki sıkıntı yaşayan bireylerin yalnızlık sebebi ile yanlış yollara sapma risklerini azaltacağız.
Toplumda olan her iyilik veya kötülükte toplumun bütün bireylerinin sorumlu olduğunu da hatırlatmak bir Müslüman olarak hepimizin görevidir.
7-Allah’a inanmış bir insana göre merhamet ve adil paylaşım kavramı yeryüzündeki bütün insanları içine alır. Çünkü hangi ırka, hangi millete ve hangi kültüre mensup olursa olsun bütün insanlar Allah’ın var ettiği kullardır.
” Yaratılanı severiz yaratandan ötürü “ sözü bu anlayışın Müslüman üzerindeki tezahürünü ortaya koyan güzel bir düşüncedir.
Zira Rabbimizin insanın yaratılışı ile ilgili kitabında ifade ettiği husus insanlığın farklı renkte ve farklı boylarda yaratılışının ne amaçla olduğunu ortaya koyar:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَـبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواؕ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْؕ
Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. [5]
Şimdi! Bu anlattıklarımızın ışığında kendimize şu soruyu soralım!
İmanımız ne kadar kuvvetli ve kuvvetlenmesi için ne yaptık?
Unutulmaması gerekir ki!
Tuzsuz yemek, şekersiz tatlı nasıl ki tat vermezse anlaşılmamış, araştırılmamış ve de inanılmamış bir İslam anlayışı kalplere huzur vermez.
[1] Teğabun 11
[2] Hucurat 18
[3] Muminun 91
[4] Tirmizi zühd 33
[5] Hucurat 13