7. DERS | HZ PEYGAMBER’İ DAVASINDAN VAZGEÇİRME ÇABALARI
Değerli Müslümanlar:
Bizler hayat içerisinde karşılaştığınız olaylarda mukayeseler yapar ve bunun sonucuna göre tercihler yaparız. Bazen bu tercihlerin sonuçlarını alır, bazen de alamayız. Çoğu zaman da alamadığımız sonuçlar için ah çekeriz.
Hâlbuki Allah c.c şöyle buyuruyor:
وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟
Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.[1]
Buna ayetin ışığında baktığımızda toplumlar için hoş olmayan ve Allah’ın kesin hükümle yasakladığı bir anlayışın İslam’ın ve peygamberinin korunmasına nasıl vesile olduğunu görmekteyiz.
Arap toplumuna baktığımızda cahiliye taassubu dediğimiz kavmiyetçilik hastalığı Allah Resulünün tebliğinde ona kalkan olmuş ve böylelikle ayetin tecellisi ortaya çıkmıştır
Bu taassup sebebiyle birçoğu iman etmediği halde Haşim oğullarının Allah Resulünü koruması karşısında bir olaya mahal vermemek ve kan dökülmesini engellemek adına olayı kolay yoldan çözmek için müşrikler Ebu Talip’e başvurdular.
Müşrikler:
- “Kardeşinin oğlu Bizim meclisimizde bize eziyet ediyor onu bizden uzaklaştır “ dediler
Ebu Talip Allah resulüne dönerek:
- “Ey Muhammed onlar senin tebliğ duymak istemiyorlar. Öyleyse onlara eziyet verme!”
Allah Resulü:
- “ Yemin olsun ki sizden biriniz güneşten alev getirmesi ne kadar zorsa, benim de bu görevden vazgeçmem o kadar imkânsızdır.”
Ebu Talip:
- “ Benim kardeşimin oğlu hiç yalan söylememiştir buyurun gidin!”
Ebu Talip’in bu himayesi müşriklerin ağrına gitti
Hâlbuki istediklerini yapsa yine aynı kişiler tarafından ayıplanacaktı. Çünkü Ebu Leheb örneği herkesin gözü önünde durmaktaydı. Bir yandan onun yaptıklarından memnun olan müşrikler, bir yandan da kavmine ihanet etmesi sebebi ile onu ayıplıyorlardı.
Allah Resulünün tebliğinden vazgeçmesi için yapılan tekliften sonuç alamayan müşrikler iğrenç bir teklifle tekrar Ebu Talip’e geldiler.
Teklif şu idi:
Ümare İbni Velid adında bir genci kendisine verip yerine Allah Resulünün kendilerine verilmesi
Ebu Talip bu teklif karşısında hiddetlenerek:
- “Bu ne pis bir pazarlıktır” diye müşriklere çıkıştı.
Bu tekliften de sonuç alamayan müşrikler bu sefer Allah Resulüne başka bir teklifle geldiler.
- Ey Muhammed! İste seni Mekke’nin en zengini yapalım, başımıza lider seçelim, en güzel kadınları sana verelim yeter ki bu davandan vazgeç!
Allah Resulü bu teklife şöyle karşılık verdi:
- Bir elime ayı, bir elime de güneşi verseler ben yinede davamdan vazgeçmem!
Onlar zannediyordu ki, Allah Resulü de kendileri gibi dünyalık peşinde idi, hâlbuki o bir elçi idi.
Ebu talip ve Allah Resulü s.a.v ile anlaşma çabaları boşa çıkınca, Hz. Peygamber hakkında kara propaganda başlattılar.
Bu propagandanın en bilineni ise hac mevsimi yaklaşırken onun hakkındaki karamalarda ortak bir dil bulmaca çabası idi.
Olayın iç yüzüne baktığımız zaman Allah Resulünün şahsiyetinin büyüklüğünü ve bunun karşısında müşriklerin çaresizliğini görmekteyiz.
Yapılan bu toplantıya Velid İbni Muğire başkanlık yapıyordu.
Toplantıda bulunan müşrikleri Velid İbni Muğire şöyle dediler:
- “Ey Velid, ey Abduşems'in babasısın sen görüş belirt!”
Velid:
- “Siz söyleyin ben dinleyeyim!”
Toplantıya katılanlardan biri:
- “O kahindir!” Dedi.
Velid:
- “Hayır! O kâhin değildir. O gizli sözler ve kafiyeli sözleri demiyor!”
Toplantıya katılanlardan bir başkası:
- “O mecnundur!” dedi
Velid:
- “Hayır! O mecnun da değildir! Biz deliliği biliriz onda delilik emaresi yoktur!”
Toplantıya katılanlardan bir başkası:
- “O sihirbazdır!”dedi.
Velid:
- “Hayır! O sihirbaz da değildir! Sihirbazların halleri onda yoktur o yetişkin bir hurma ağacı gibi dalları hurma dolu olan bir ağaç gibidir.”
- Peki! ne diyelim?” Dediler.
Velid:
- “Anneyi oğuldan babayı evladından amca yeğeninden ayıran bir sihirbazdır bu en yakın görüştür. “
Bütün çabalarına rağmen Allah Resulü'nün tebliği insanlara ulaşıyor ve Müslümanların sayısı artıyordu.
Buna karşılık hem peygamber, hem de ona iman edenler çeşitli işkenceler ile karşı karşıya kaldılar.
Bugünkü dersimizde Peygamberimizi yapılan işkencelerden bahsederken, bir sonraki dersimizde de inşallah sahabe efendilerimize yapılan işkencelerden bahsedeceğiz.
Hakkın karşısında tuzun suda eridiği gibi eriyen müşrikler azgınlaşıyor ve pervasızlaşıyorlardı.
Buna ilk örnek EbuCehil’in yaptıklarıdır:
Ebu Cehil:
- “ Muhammed gözünüzün önünde secde ediyor görmüyor musunuz? Andolsun onu secde ederken görürsem lat ve uzza hakkı için boyuna basacağım!”
Ve bir gün onu Kâbe’de secde ederken görünce ona doğru hareket etti ancak eli ile kendini korumaya çalışır halde geri çekildi.
- “Ne oldu Ey Amr Bin hişam! ” dediler
Ebu Cehil:
- “Onunla benim aramda bir ateş çukuru vardı ve saldırıya hazır kanatlı korkunç bir canavar onu koruyordu”
Allah Resulü bu olayla ilgili buyurdu ki:
- “Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu paramparça edeceklerdi!”
Yine bir gün Allah Resulü Kâbe'de namaz kılarken secde anında sırtına deve işkembesi koydular.
Hz. Fatıma bu durum karşısında ağlayarak müşriklere şöyle seslendi:
- “Rabbim Allah’tır dedi diye bir kişiye bu eziyet edilir mi?” diyerek pislikleri üstünden aldı
Secdeden Kalkan Allah Resulü o kişilerin adlarını teker teker sayıp Allah'a havale etti.
O gün beddua ettiklerinin hepside bedir'de ölüp cehennemi boyladılar.
O gün Allah Resulün bedduasından dolayı çok kızdılar çünkü onlar da biliyorlardı ki, Kâbe'de yapılan duaların geri çevrilmez.
Allah Resulüne her türlü eziyeti yapma bedbahtlığını ortaya koyan müşriklerin azgınları bir başka günde Allah Resulünü elbisesiyle boğmaya çalıştılar. Hz Ebu Bekir onu korumaya çalışınca da onu öldüresiye tartakladılar. Öyle ki öldüğünü zannederek onu bıraktılar.
Sonrasında sıddık lakabına alacak bu güzide insan uyandığında ilk sorduğu Allah Resulü olmuş ve o iyi ise kendisine yapılanın hiçbir önemi olmadığını ortaya koymuştu.
Mekkeli müşriklerin yaptıkları yeterince can sıkıcı iken en yakını olan amcası Ebu Lehep ve karısı Ümmü Cemile’ de onlardan aşağı kalmıyordu.
Ebu leheb'in hanımı Ümmü Cemile Allah Resulün geçtiği yollara diken seriyor Ebu Lehep’ de Allah Resulün evinin önüne pislik atıyordu.
Bu hallerinin üzerine Rabbimiz Tebbet süresini indirerek onların hakkında ki karını dünyada iken ortaya koyarak hidayet ihtimallerini ortadan kaldırıyordu.
Peki! Ne buyuruyordu Rabbimiz:
Ebu Leheb’in elleri kurusun, (yok olsun) zaten yok oldu ya. Malı da kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı. (kurtarmadı). (O) alevli bir ateşe girecektir. Karısı da odun hamalı (ve), Boynunda bükülmüş bir ip olarak (ateşe girecektir.)
Tebbet suresi inince Ebu Lehep Allah Resulünü taşlamak istedi ise de gözünün önünde olduğu halde onu göremedi. Hz Ebu Bekir bu olaya şahit olarak Allah Resulüne bu durumu sormuştur.
Fiili eziyetlerinin yanında sözlü tacizlerinden vazgeçmeyen müşriklerin en çok ifade ettikleri hakarette şu idi:
- “Bugün gökten seninle konuştuklar mı?” diye Allah Resulü ile alay etmeye kalkıyorlardı.
Anlattığımız bu bölümde bize ibret olacak birçok hususun olduğunu görmekteyiz. Bunların neler olduğunu ifade etmek gerekirse başlıca şu hususları görmekteyiz:
- Batıl da olanlar, hak yolda olanları da kendileri gibi dünyalıklarla satın alabileceklerini zannederler.
Bunda başarılı olamadıklarında:
- İşkencelerle yıldırmaya çalışırlar.
Şu durum her Müslüman’ın zihninde yer yapması gereken bir konudur:
- Hiçbir hak dava Çilesiz büyümez
Hak havaları çökerten ise dünyalıklara meyil ile başlayan sonrasında rahatlığın rehaveti ile cihadı terk etme ile sonlanan gafil Müslümanların yaptıklarıdır.
Rabbim bizleri hak davaya sadık kalan, bu yolda karşılaşılan her şeye sabır gösteren kullardan olabilmeyi nasip eylesin!
[1] Bakara 216