GÖKTEN SABIR YAĞDIR ÜZERİMİZE RABBİM!
Değerli Kardeşlerim:
İnsanoğlu dünya denen bu geçici âlemde birçok imtihan ile sınanırken, Müslüman bu sınanmanın kişinin ebedi hayattaki yerini belirleyeceğine ve Allah’ın her nefse ancak kaldırabileceği kadar yük yükleyeceğine iman eder. Nitekim Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَاؕ
“Allah hiç kimseye kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez.”
İnsan var edildiği günden beri birçok acılarla karşı karşıya kaldığı ve bu acılar karşısında bazen sabır gösterdiği, bazen ise isyan ettiği tarihi bir gerçektir. Bu noktada sorulması gereken soru Müslüman olarak bizler ne yapmalıyız?
Bu soruya Allah Resulü s.a.v şöyle cevap veriyor:
“Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.” [1]
Sabır ise kişinin musibetlerle karşı karşıya kaldığı ilk andır. Bunun bir göstergesi olarak şu örneğe bakmak ifademizin anlaşılması açısından güzel bir anekdot olacaktır: Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!” diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Resûlü’nü tanıyamayan kadın, “Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir müddet sonra kendisine nasihat edenin Resûl-i Ekrem olduğunu anlayınca Peygamberimizin huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi (s.a.s), şu özlü tavsiyede bulundu: “Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır.” [2]
Hatırlatmak gerekiyor ki, Rabbimiz beyanında:
لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْؕ
“ Her canın kazandığı iyilik kendi yararına, işlediği fenalıklar da kendi zararınadır.”
Çoğu zaman vicdanımızı rahatlatmak adına kendi suçlarımızı başkalarına yükleyerek vicdanlarımızı rahatlatmaya çalışırız. Ancak Rabbimizin de beyan ettiği gibi herkesin iyiliği de, kötülüğü de kendi lehine veya aleyhine olur.
İfade ettiğimiz bu çerçeveden bakınca aslında yaşanan olayların, afetlerin, savaşların, kavgaların temelinde insanın dahlinin söz konusu olduğunu görürüz.
Rabbimiz tarih boyunca yaşanan birçok yıkımın ve helakın ardında kendi ellerimizin olduğunu bildirdiği halde, bizler hala suçu başkalarında aramaya devam ediyoruz.
Savaşlar yaşıyoruz, seller görüyoruz, depremlerle karşı karşıya kalıyoruz, soğukla donuyor, yangınlara kavruluyoruz ama olan olaylardaki sorumluluğumuzu görmüyoruz!
Rabbimiz suçu kendinde görmeyip de yaratıcısına yükleyenlere şöyle karşılık veriyor:
وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ
“Ben kullara zulmedici değilim.” [3]
Öyle ise bizler suçu başkasında aramak yerine kendimize bakmalıyız. Peki! Kendimize baktığımızda ne görüyoruz?
Kendi menfaatleri için öldüren, zulmeden, gerekli gördüğünde en yakınını bile yok edebilecek düşünen bir hayvan!
Evet! Belki ifadem çok ağır olmuş olabilir ancak insan için çok zor olan felaketlerde, savaşlarda ve benzeri olaylarda bile kendi cinsini soyan ve bunu yaparken de ihtiyaç içinde olduğu için değil de, dünyalık elde etmek için yapan bir kimseye başka ne denebilir ki!
Rabbimiz kelamını dinlemekten aciz olanları şöyle resmediyor:
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلً
“Sen onların vahyi dinlediklerini ve akıl ettiklerini mi zannediyorsun? Hayır. Onlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağı seviyededirler.” [4]
Bizler birilerinin dediği gibi düşünen hayvanlar değil, kul olma şerefine nail olup Allah’a teslim olmuş eşrefi mahlûk olan insanlar olma çabasındayız.
Eğer bizler gerçekten Allah’a teslim olan kimseler olmak istiyorsak Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanına kulak vereceğiz:
“Vücuduna batan bir diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet Müslüman’ın günahlarının af olmasına vesile olur.” [5]
Bu bilinçle her zaman şu duayı etmek gerekiyor:
“Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.” [6]
Tabi ki, dua mücadele içinde ki hayatın sonucunda kabul gören bir mükâfattır. Bu mükâfata erişmenin yolu ise Rabbimizin şu beyanına kulak vermekle mümkün olacaktır:
وَالَّذٖينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ
“Ve onlar Rablerinin rızasını elde etmek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda gizli açık harcayan, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte dünya hayatının güzel sonu (cennet) sadece onlarındır.” [7]
Bu yolda olan kimseler için Rabbimiz bir müjde daha veriyor:
بَلٰٓىۙ اِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُسَوِّمٖينَ
“Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.” [8]
Ancak eğer Müslüman Rabbine itaatten, Resulüne tabi olmaktan uzaklaşırsa:
وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ
“Allah'a ve Resulü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider.” [9]
Onun için değerli dostlar ne olursa olsun azim ve kararlılıkla haktan yana olma çabası içinde mücadele etme hususunda sabır göstereceğiz ve Rabbimize şöyle dua edeceğiz:
رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَسٖينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ
"Ey Rabbimiz! Eğer unutur veya yanılırsak bundan dolayı bizi sorguya çekme!”
رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْراً كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ
“Ey Rabbimiz! Bizden öncekilerin üzerine yüklemiş olduğun gibi bizim üzerimize de ağır bir yük yükleme!”
رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖۚ
“Ey Rabbimiz! Bizi güç yettiremiyeceğimiz bir şeyle yükümlü tutma!”
وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ
“Bizi affet! Bizi bağışla! Bize rahmet et! Sen bizim mevlamızsın (yar ve yardımcımızsın) kâfirler topluluğuna karşı bize yardımcı ol!" [10]
[1] Müslim, Zühd, 64.
[2] Buhârî, Cenâiz,31.
[3] Kaf 29
[4] Furkan 44
[5] Buhârî, Merdâ, 1.
[6] Müslim, Cenâiz, 4
[7] Rad 22
[8] Al-i İmran 125
[9] Enfal 46
[10] Bakara 286