İSLAM HUKUKUNDA AKİDLEŞMENİN HÜKÜMLERİ
Değerli kardeşlerim:
İnsan tek başına yaşaması mümkün olmayan bir varlık olarak yeryüzünde bulunan imkânları paylaşmak zorundadır. Bu paylaşımın adil ve dengeli olabilmesi için insanın şahsiyetinin korunduğu, karşılıklı menfaatlere dayanan hukuki bir zemine ihtiyacı vardır. Hak ve menfaatleri korumak için gönderilen İslâm dini bu bağlamda çeşitli düzenlemeler getirmiştir.
Hukuki bir sonuç doğuran bu düzenlemeye İslam hukukunda “AKİD” diyoruz.
Peki! Akid nedir?
“Hukuki bir sonucu meydana getirmek üzere karşılıklı iki iradenin birbirine uygun olarak açıklanması”
İslam hukuku irade beyanı olan akidleşmenin önemine işaret olarak Rabbimizin şu beyanını esas alır:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ
“Ey iman edenler, akitlerinizin, sözleşmelerinizin icaplarını yerine getirin.” [1]
Akdin icap ve unsurları nelerdir?
“ Bir akitten bahsedilebilmesi için akdi yapacak kişiler, akde konu olacak şey ve tarafların irade beyanlarının olması şarttır”
Akdin tarafları ise sözleşme yapan iki tarafın gerçek veya tüzel kişileridir.
Bir sözleşmenin geçerli olup hukuki bir sonuç doğurabilmesi için doğruyu yanlıştan ayırt etme iradesin sahip kişilerden oluşan iki tarafın olması şarttır.
“Karşılıklı beyana dayanması gereken bir sözleşmenin hem alıcısı, hem de satıcısı aynı kişi olması durumunda akid İslam hukukuna göre geçersizdir.” [2]
Bu beyanda ifade edildiği üzere katılım bankaları ve bazı kurumların şahıslara satacakları malın alınması için vekâlet vermesi, sonrasında ise aynı kişiye bu malı satmaları caiz değildir.
“Karşılıklı gerçek veya tüzel kişiliğin olması gereken bir sözleşmenin yapılıp satışın gerçekleşebilmesi için satış anında satılacak malın belirsizliği ortadan kaldıracak şekilde mevcut olması şarttır.” [3]
Örnek vermek gerekirse alınacak bir meyve bahçesinde meyvenin çiçekten meyveye dönüşmesi veya alınacak bir evin temelinin atılması gibi. Bu uygulamanın esasında alıcıyı korumak, satıcının da hile yapmasını önleme hedefi vardır.
Bugün bu hükmün ne denli önemli olduğunu proje üzerinden yapılan satımlarda aynı dairenin birçok kişiye satılması gibi vakalarda net bir şekilde görmekteyiz.
Satım esnasında ortada olmayan ve belirsizlik içeren akidler İslam hükmüne göre batıl kabul edildiğinden geçerliliği söz konusu değildir. Böyle bir sözleşmeye imza atan kimseler yok hükmünde olan böyle bir antlaşma için hak talep edemezler.
Satım esnasında malın mevcut olup mal ile ilgili bir belirsizlik söz konusu olmasa bile eğer satışı yapılan mal Allah tarafından açık delillerle haram kılınmış bir malsa böyle bir satımda batıldır.
Bu ifadeyi şöyle örneklendirelim:
Bir çiftçinin yetiştirdiği üzüm ürün itibari ile helaldir. Ancak bu ürünün şarap fabrikasına şarap yapılmak üzere verilmesi haram kılınan bir sonucun ortaya çıkması sebebi ile batıl bir satıştır. Böyle bir satımdan doğacak her an gibi bir hukuki sonuç olmadığı gibi, elde edilecek gelirde haramdır.
Belirttiğimiz bu arızi durumların dışındaki akitlerin geçerli olabilmesi için uygun şartlarda yapılmış sözleşmelerin iki tarafın açık beyanları ile kabulü gereklidir.
İki tarafın açık beyanları ile ortaya koydukları sözleşmenin geçerli olabilmesi için ayrıca Hanefi mezhebine göre birde sıhhat şartlarının yerine gelmesi gerekir.
Peki! Hocam az önce sözleşmenin geçersizliğini ifade eden batıl olmaktan bahsettiniz! Batıl sözleşme ile sıhhat şartları yerine getirilmemiş sözleşme arasında ne fark vardır?
Batıl olan bir satışta sözleşmenin tarafları olan kimseler için hukuki bir sonuç çıkmazken, sıhhat şartlarındaki bir eksiklik satışı caiz kılmamakla beraber hukuki bir sonuç olarak malın satışının gerçekleşmesi sonucunu doğurur. Böyle bir satımla el değiştiren mal bir başkasına devredilebilir veya satılabilir. Yapılacak yeni satımda İslam hukukuna göre bir şerh yoksa bu satış tertemiz bir satış olmuş olur. Ancak bu kural sadece Hanefi mezhebinin kabul ettiği bir görüştür. Diğer mezheplere göre böyle bir satış batıl kabul edilmiştir.
Konunun daha iyi anlaşılması açısından örneklemek gerekirse: “ Bir inşaat şirketinin satışını yaptığı dairenin vadeli satışındaki taksitleri memur zammına göre veya eflasyona göre değişen oranlarda belirlemesi“ gibi durumlarda böyle bir sözleşme kuruluş itibari ile fasit bir akitleşmeyi ortaya koyacağından caiz değildir.[4] Ancak caiz olmamakla beraber yapılan satış hukuki bir sonuç doğurur. Ne gibi?
Rabbimiz Cuma günü namaz vaktinde alış verişi haram kıldığını ayet ile beyan ettiğinden o saatte yapılacak alış verişin haram olduğunu ortaya koymakla beraber yapılan bu satışın hukuki olarak geçerli olması beyan ettiğimiz bu duruma bir örnek gösterilebilir.
Bu belirttiğimiz hususun dışında vadeli bir satışın oranının belirsizlik içerdiği ve farklı taksit oranları olması durumu Allah Resulünün şu beyanı dolayısı ile batıl olma riskini de yanında taşımaktadır:
“Peygamberimiz bir satış içinde iki satışı yasakladı” [5]
“Tek taraflı, risk taşıyan, bilinmezlik içeren akidler fasid olduğu gibi, hataya açık ve hileli olan satışlarda fasiddir.” [6]
Bu ifade ettiğimiz hususların dışında alım satımda biz Müslümanları en çok sıkıntıya sokup dünya ve ahretimizi karartan bir mesele daha var ki, o da faizli bir sözleşme ile alım satım yapma meselesidir.
“Faiz yasağı İslam’ın temel yasaklarından olduğundan yapılacak sözleşmenin hiçbir unsurunda faiz şartı ve şüphesi olmaması gereklidir.” [7]
Bu açıdan bakıldığında kredi ve benzeri finans araçları ile alınacak bir malın alım satımı batıldır. Alım satımda faizli bir işlem olmazsa dahi vadeli satış sonucunda ortaya çıkan taksitlerde gecikme durumunda faiz alınacağına dair bir şart olmasa da sözleşmeyi batıl kılacağından geçerliliği yoktur.
Faiz denilen illet öyle bir beladır ki, Rabbimiz hiçbir günah için ifade etmediği bir bayanı ortaya koymaktadır:
فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ
“Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulüyle savaşa girdiğinizi bilin!” [8]
Böylesine tehlikeli bir savaşa umursuzca giren biz Müslümanların geldikleri durum ortadır. Öyle ki yaptığı her isyana bir kılıf bulup Müslümanlığı da kimseye bırakmamaktadır.
Bize düşen Rabbimizin beyanına kulak vermektir:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” [9]
Rabbimizin karşılık rızaya dayalı ticaret dediği işte az önce üzerinde durmaya çalıştığımız sözleşmelerde ki hususlara riayet ile mümkündür.
Rabbim dünyanın ziynetine kapılıp da kendine isyan edecek noktaya gelmekten bizleri muhafaza eylesin!
Rabbim dünyanın malını ahretin ebedi mükâfatları için sarf eden kullardan olabilmeyi bizlere nasip eylesin!
[1] Maide 1
[2] Diyanet işleri başkanlığı ilmihali, 2.cilt sayfa 347
[3] Diyanet işleri başkanlığı ilmihali, 2.cilt sayfa 348
[4] Diyanet işleri başkanlığı ilmihali, 2.cilt sayfa 350
[5] Tirmizî, “Büyûʿ”, 18; Nesâî, “Büyûʿ”, 73; Müsned, I, 398
[6] Diyanet işleri başkanlığı ilmihali, 2.cilt sayfa 350
[7] Diyanet işleri başkanlığı ilmihali, 2.cilt sayfa 350
[8] Bakara 279
[9] Nisa 29