ÇOCUKLARIMIZI NASIL YETİŞTİRMELİYİZ?
Değerli kardeşlerim:
Bu dünyada verilen her nimetten yarın Rabbimiz tarafından sorguya çekileceğiz. Bazen çok basite aldığımız kaideler bile bizlerin ağır bedeller ödemesine sebep olacak. Elimizin altında olan birçok şeyin bize ait olduğunu zannediyoruz ancak bu nimetlerin dünyanın ziynetlerinden başka bir şey olmadığını anladığımızda maalesef çok geç olmuş olacak.
Bu bahsettiğimiz dünyanın ziynetlerinden biride neslimizin devamı olan, biz onlar için çaba sarf ediyoruz diye arkasına sığındığımız evlatlarımızdır.
Aslında mal ve evlatların bu dünyanın zevklerinden başka bir şey olmadığını Rabbimiz şöyle ifade ediyor:
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ زٖينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ
Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür.[1]
Bu noktada sorulması gereken soru dünya hayatının süsü olan evlatlarımızı nasıl bir şekle sokmamız gerektiğidir.
Çünkü evlatlar şekil verilmemiş cevhere benzer. Onu şekle sokacak olan bizim ellerimizdir.
Nitekim insan Rabbinin emri ile dünyaya geldiğinde bozuk bir yapı ile dünyaya gelmediğini aksine onun kimyasında İslam olduğunu Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
Her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.[2]
İnsanın fıtratını korumak ise ancak İslam’ın emirlerine göre yaşayıp neslimizi de bu minvalde yetiştirmekle mümkündür.
Yetiştirmekten bahsederken ise birilerinin anladığı gibi sadece dünyanın nimetleri ile donatılmış ancak ahret namına hiçbir şey almamış nesillerden bahsetmiyoruz.
Şu unutulmamalıdır ki! Bu dünya imtihan yeridir ve bize verilen her nimet bizler için bir hesap sebebidir.
Rabbimiz bu hususu bize hatırlatıp yarın karşılaşacağımız zorlu mahşere hazırlık etmeyi bize emretmektedir.
Çünkü orada bir ateş var ki onun yakıtı:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْلٖيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.[3]
Böylesine zorlu ve katlanılması mümkün olmayan bir azap karşısında bizim ve ailemizin sığınağı neresi olması gerekir?
Rabbimiz kitabında sığınılması gereken yeri bize açıkça ortaya koymaktadır:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ
Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.[4]
Şimdi vicdanımıza elimizi koyup soralım! Kalplere şifa olan kuranı kerim bizim hayatımızda ne ifade ediyor ve evlatlarımızın onu öğrenip hayatına tatbik etmesi için ne kadar çaba sarf ettik?
Bizler görmekteyiz ki! Bir kısım insanımız evladının iyi bir üniversitede okuması için harcadığı maddiyatı ve çabayı Allah kitabını öğrensin diye çaba sarf etmiyor.
Bir kısım insanımızda Allah’ın kitabını evladı için bir kazanç kapısı olarak görerek “ Hafız olsun, Arapça okusun sonra imam olur rahat eder” dünya nimetinin peşine düşmektedir.
Hani bizler Allah Resulünün şu sözünde ifade ettiği “ Sizin en hayırlınız kuranı öğrenen ve öğretendir.[5]” hayrını elde etmek için çaba sarf edecektik.
Hani Allah’ın kitabını okuyarak cennete girmeyi umanların ağızlarında olan “ Kuran okuyunuz. Çünkü kuran, kıyamet günü kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.[6] sözümüze ne oldu?
Unutmayalım kardeşlerim! Bu kitap ancak kendine gerçek manada uyanları cennete götürür. Eğer ki hem kendimizi, hem de ailemizi cennetle müşerref kılmak istiyorsak bu yolda mücadele vereceğiz.
Bu mücadelede ki azmimiz ve kararlığımız yarın bizleri mahşerin o en sıkıntılı zamanında Rabbinin ikramı ile arşın gölgesinde gölgelen zümrelerden olmamızı sağlayacaktır.
O yedi zümre kimlerdi bir hatırlayalım:
Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı,
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı Müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi[7]
Bu anlattıklarımız niçin bu kadar önemli diye düşünen kardeşlerimiz olabilir. Bunu şöyle ifade edelim:
İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.[8]
Bu noktada kendimize sormamız lazım acaba Allah Resulünün buyurduğu hususlardan hangisini yaptık?
Hiçbir hayrı olmadan, bir gönül’e dokunmadan, bir Fatiha’yı evladına öğretmeden bu dünyadan göçen Müslüman acaba nasıl hesap verir?
Eğer ki cenneti umuyorsak neslimize şu hasletleri öğretmeliyiz:
Çocuklarınızı şu üç haslet üzere terbiye ediniz:
Allah Resulünün sevgisi, onun Ehl-i Beytinin sevgisi ve Kuran okumak.
Çünkü Kuran okuyanlar, Allah'ın Arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, peygamberler ve seçkin kullarla beraber Arşın gölgesinde bulunacaklardır. [9]
Rabbim bizlere hayırlı nesiller yetiştirecek imanı nasip eylesin!
Rabbim bizlere Allah yolunda mücadele edecek nesiller nasip eylesin!
[1] Kehf 46
[2] Buhari, cenaiz, 80, 93
[3] Tahrim 6
[4] Yunus 57
[5] Buhari, fizailü’l kuran, 15
[6] Müslim, müsafirin 252
[7] Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91.
[8] Müslim, Vasiyyet 14.
[9] Camiü's sağir-311