CEMAAT İLE NAMAZDA SAF DÜZENİNİN İFADE ETTİĞİ MANA
Değerli Müslümanlar:
İslam dini bireyselliği değil cemaat olmayı ön plana çıkarır. Onun içinde ibadetleri toplu bir şekilde ifa etmeyi emrederken, toplu yapılan ibadetlere verilen mükâfatın bireysel yapılan ibadetlere göre çok daha fazla ecre nail olunacağını kitap ve sünnet net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Peki! Cemaat olmanın, toplu hareket etmenin özündeki mana nedir?
Hepimiz yaşadığımız tecrübelerle görmüşüzdür ki, hayatta güçlü olmak istiyorsanız arkanızda sizi destekleyen bir topluluğun olması şarttır. İşte İslam’da Müslümanların güçlü olması ve kâfire karşı zafer elde edebilmesi için ümmet olma şuurundan bahseder.
Allah Resulü s.a.v ümmet olmanın manasını ifade ederken şu beyanda bulunur:
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” [1] Hz. Peygamber bu ifadeyi beyan ederken de iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetleyerek fiili olarak da bunu biz ümmetine gösterdi.
Bu öyle bir birliktelik olmalı ki, birbirimizin hislerini, dertlerini ve sevinçlerini içimizde hissedecek kadar birbirine bağlı bir topluluk olmalı.
Bu noktada Allaha Resulü s.a.v ’in şu ifadesi bunu tam olarak karşılayan bir beyandır:
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” [2]
Müslümanlar için bu kadar önem arz eden ümmet şuuru ve birlikte olma halini sağlayan en önemli ibadetimizde cemaatle namazdır.
Bunun bir göstergesi olarak da Allah Resulü s.a.v şöyle buyurmuştur:
“Bir kimsenin câmide cemaatle kıldığı namaz, işyerinde ve evinde kıldığı namazdan yirmi küsur derece daha sevaptır. Şöyleki bir kişi güzelce abdest alır, sonra başka hiçbir maksatla değil, sadece namaz kılmak üzere câmiye gelirse, câmiye girinceye kadar attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir ve bir günahı bağışlanır. Câmiye girince de, namaz kılmak için orada durduğu sürece, tıpkı namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Biriniz namaz kıldığı yerden ayrılmadığı, kimseye eziyet etmediği ve abdestini bozmadığı müddetçe melekler:
Allahım! Ona merhamet et!
Allahım! Onu bağışla!
Allahım! Onun tövbesini kabul et! diye ona dua ederler.” [3]
Cemaatle namazın neden bu kadar önem arz ettiğini düşünecek olursak aslında bu hareket düşmana karşı kuvvet toplamış ordunun savaş pozisyonuna geçmesi gibidir. Bizim buradaki savaşımız hem nefsimizle, hem şeytanla olduğu kadar onun yolunda gidenlere bir meydan okumadır.
Ancak ordunun sayısının çokluğu, teçhizatının gelişmişliği zafere giden yolu etkilese de asıl olan ordunun düzeni ve komutanlarına ve sultanlarına gösterdikleri itaat ve saygıdır.
Askerlik yapan her birimiz askeriyede uygulanan kurallardan ve izlenen yoldan rahatsızlık duyar ve saçma buluruz. Ancak işin aslı öyle değildir! Eğer ki asker komutanlarına güvenmez ve itaatsizlik edip emirlere uymayacak olursa, kendi görüşünü baz alacak olursa ordunun bütünlüğü bozulur ve sayısal üstünlük olsa dahi savaş kaybedilir. Onun için bize saçma gelen birçok uygulama askere itaati öğretmek için uygulanan bir ıslah eğitimidir.
Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir! İş namazdan buraya nasıl geldi?
Maalesef bizler camilere gelip cemaate katılıyoruz ama cemaat olma şuuruna erişemediğimiz gibi bize hak olarak söylenenlere karşıda tepki veriyoruz.
Şu akıldan çıkarılmaması gerekir ki, cemaat olmanın en önemli kuralı saf olmayı bilmekten ve kurallarına uymaktan geçer.
Nitekim Allah Resulü s.a.v ‘ in bu husustaki ifadeleri her şeyi özetlemektedir:
Fakihlerin çoğunluğuna göre, cemaatle kılınan namazda saf düzenine özen gösterilmesi ve namaza başlamadan önce imamın bu konuda uyarıda bulunması ifade ederken Allah Resulünün şu beyanını esas alırlar:
“Safları düz tutunuz. İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur. Aklı başında ve bilgili olanlarınız benim arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler daha arkada dursunlar.” [4]
Az önce ifade ettiğimiz askeri düzeni ne kadar da andırıyor değil mi? Hani askerler yürüyüş yaparken her hareketleri belli bir senkronizasyon ve düzen içerisinde ifa ederlerken ortaya çıkan uyumun askeri eğitimin verimliğini gösteren ve emir komuta sistemin işleyişini ortaya çıkaran bir durum olması gibi cemaatle namazdaki saf olmadaki uyumumuzda bizim Allah’a olan itaatimizi ortaya çıkarır.
Nasıl ki askeri sistemde yürüyüş ve intizam ordunun gücünü gösteren bir etkense, uyumsuzluk gösterenlerin kortejden çıkarılıyorsa Rabbimizin huzurunda saf olmanın gereklerini yerine getirmekten uzak olanlarında alacakları karşılığı Allah Resulü şöyle ifade ediyor:
“Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz.” [5]
Bu ifadeler rağmen bu hususa dikkat etmeyenlerin durumu cephede savaşan askerlerin oluşturdukları cephelerin arasında boşluk bırakmaya benzer. Eğer Müslüman bunu anlamaz ve kavramazsa sonucu ne olur sorusuna Allah Resulü s.a.v şöyle cevap veriyor:
“Saflarınızı sık tutunuz. Safların arasını yanaştırınız. Boyunlarınızı bir hizâya getiriniz. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, saffın boş kalmış aralıklarından şeytanın bodur, kılsız siyah koyun gibi girdiğini görüyorum.” [6]
Allah Resulü s.a.v ‘in bu ifadelerinden yola çıkarak âlimler namazda safların düzeltilmesinin vacip olduğu sonucuna varmıştır. Hatta İbn Hazm bu vacibe riayet etmeyen kimsenin namazının batıl olacağı kanaatindedir. [7]
Saf düzeninin sağlanması öncelikle safların tam olarak doldurulmasına bağlıdır. Nitekim Hz. Peygamber bu hususu şöyle ifade eder:
“Ön safı tamamlayın, boşluk kalacaksa arkadaki safta kalsın” [8]
Yine Allah Resulünün şu ifadesine istinaden:
“Saflarınızı düz tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder. Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lutfetmez.” [9]
Âlimler Allah Resulünün bu beyanından yola çıkarak ön saflardaki boşlukları doldurmak için arka safları yararak öne geçilebileceğini belirterek önemini ortaya koymuşlardır.
Az önce beyan ettiğimiz hadis-i şerifteki” kardeşlerinize yumuşak davranın” kastında herkesin omuzlarını biraz kısması suretiyle safa katılmak isteyene imkân verilmesi şeklinde açıklamıştır.
Resûl-i Ekrem’in konuya ilişkin uygulama ve açıklamalarından hareketle fıkıh âlimleri imamın arkasında önce yetişkin erkeklerin, sonra çocukların, sonra kadınların yer alacağını belirtmiştir. İmamın arkasında tek kişi namaz kılacaksa imamın sağ tarafında ve onu geçmeyecek şekilde durur; sol tarafında namaza durması âlimlerin çoğunluğuna göre mekruhtur, bazılarına göre ise namazı fâsid kılan bir davranıştır.
Ön saflarda yer bulamayan kimsenin arkada tek başına durmasının hükmü tartışmalıdır. Hz. Peygamber’in safın arkasında tek başına namaz kılan bir adama namazını iade etmesini emrettiği yönündeki rivayete [10] istinaden arkada tek başına namaz kılmanın geçersiz olacağı ve öndeki bir kimseyi arkaya çekerek namaza devam etmesi gerektiği yönündeki görüş daha sonraları konuya cemaatin vakıf olmaması ve fitneye sebebiyet vermesi sebebi ile caiz mekruh olmakla birlikte caiz görülmüştür.
Nitekim karşılaşılan olaylar bunun yerinde bir tespit olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü zaman zaman duymaktayız ki ön saftan arkaya çekilen kimse namazını bozduğu gerekçesi ile çeken kimseye ya fiili veya sözlü karşılık vermektedir.
Bir diğer önemli hususta safların fazileti meselesidir ki! Bu hususta Allah Resulü s.a.v ‘in şu ifadelerini görüyoruz:
"Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü de en son saftır. Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en kötüsü de en öndekidir." [11]
Bizler erkekler için ön safta durmanın faziletini ve değerini bilme hususunda gaflet içinde kalıyoruz ancak Allah Resulünün şu ifadesi bizler için ne büyük bir kayıp olduğunu ortaya koyuyor:
“Eğer birinci safta ne olduğunu bilseydiniz, mutlaka kur'a çekilirdi." [12]
Konu ön safın faziletinden açılmışken imamın arkasında duracak üç kişinin üzerinde taşıması gereken özellikleri de ifade etmek gerekiyor!
Allah Resulü s.a.v bu hususu ifade ederken şöyle buyurmaktadır:
"Benim arkama akıllı ve faziletli olanlarınız, sonra (bu vasıflarda) onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler dursun." [13]
Ancak üzülerek görüyoruz ki, bunca uyarıya rağmen namazın kılınışından bile bir haber olan kimseler imamın arkasına geçiyor. Maazallah imamın abdestti bozulsa vay halimize diyeceğimiz durumları net şekilde görüyor ama elimizden de bir şey gelmiyor maalesef!
Âlimlerin çoğuna göre ilk saftan maksat imamın arkasındaki sıradır; ancak bazı âlimler burada kastedilenin namaz mahalline ilk olarak varmak olduğunu söylemiştir. Buna göre camiye ve mescide önce giren kimse arka safta da namaz kılsa sonradan gelen ve birinci safta namaz kılan kimseden daha çok sevap kazanır. İlgili eserlerde, ilk saflarda bulunmaya gayret etmenin namaz ibadetini vaktinde yerine getirmek için camiye gitmekte acele ederek sorumluluk bilincini zinde tutmak, imama yakın bulunmak suretiyle okuyuşundan ve bilgisinden daha iyi yararlanmak gibi faydaları üzerinde de durulmuştur.
Son olarak şunu ifade etmek gerekir ki, camiler bizim karargâh yerlerimizdir. Askeriyede nasıl düzen önemli ise camide de düzen o denli önemlidir. Öyleyse yirmi yedi derece fazla ecre talipsek anlattığımız hususlara riayet etmek zorundayız.
Aksi takdirde camiye ve cemaate gelmemiz bizim için bir mana ifade etmediği gibi Allah’ın emrine, Resulünün sünnetine uymadığımız için asilerden yazılırız.
Nitekim Allah Resulü s.a.v şunu beyan etmektedir:
"İlerleyin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir kavim gerileye gerileye nihayet Allah kendilerini geri bırakır." [14]
Rabbim huzurunda safa duran, emirleri yerine getiren, karşılığında yirmi yedi derece alan kullardan olabilmeyi bize nasip eylesin!
Rabbim bizlerin kalplerini ayrı ayrı olmaktan, birbirinden uzaklaşmaktan muhafaza eylesin!
[1] Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67
[2] Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66
[3] Buhârî, Salât 87, Ezân 30, Büyû` 49; Müslim, Tahâret 12, Mesâcid 272. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Tahâret 6, Mesâcid 14
[4] Müslim Salât 122. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 95; Tirmizî, Salât 54; Nesâî, İmâmet 23, 25,26; İbni Mâce, İkâmet 45
[5] Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Tirmizî, Mevâkît 53; İbni Mâce, İkâmet 50.
[6] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 28
[7] el-Muḥallâ, IV, 58
[8] Ebu Davud, “Salat”, 93
[9] Ebû Dâvûd, Salât 93, 98
[10] Ebû Dâvûd, “Salât”, 99; Tirmizî, “Mevâḳīt”, 56)
[11] Müslim, Salat 132, (440); Ebu Davud, Salat 98, (678); Tirmizi, Salat 166, (224); Nesai, İmamet 32, (2, 93)
[12] Müslim, Salat 131, (439)
[13] Müslim, salat 122, 123; Nesâî, ımâme 23, 26; Tırmızî, mevâkıt 54; İbn Mâce, ikâme 54, Dârımî, salat 51, Ahmed b. Hanbel, I, 457, IV, 122.
[14] Buhârî, ezan 68; Müslim, salat 130; Nesâî, imame 17; ibn Mâce, ikâme 45; Ahmed b. Hanbd, IV, 19, 34, 45.