NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğluna baktığımız zaman kendini tekrarlayan bir varlık olarak alışkanlıklarını zor bırakan, yaşadığı hayatı kolay değiştirmeyen bir varlığı görürüz. Hani bir söz vardır ya, "Yedisinde ne ise yetmişin de de odur" diye, tamda insanı özetleyen bir ifadedir.
Ancak Müslüman nasıl olmalı dediğimizde hak için alışkanlıklarından vazgeçen, Rabbinin rızası için fedakârlık eden bir kişilik ortaya çıkar. Müslüman’ın düsturu şu ayette özetlenir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. [1]
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْؕ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır. [2]
Müslüman karşılaştığı her halin bir imtihan vesilesi olduğunu bilir, sabırla mücadelesini verir ve sonrasında da Allah'a sığınır. Bu hali onun kazanmasına vesile olur.
Nitekim Allah Resulü s.a.v Müminin bu halini şöyle ifade ediyor:
Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur. [3]
İnsan aklıselim düşünse ve iman etse, aslında ölümünde bir güzellik olduğunu görür. Çünkü geçici dertlerin ebedi güzelliğe dönüştüğünü görünce mutlu olur ve dünyada ki bütün çektiklerini unutuverir.
Biz insanlar için hayatta, ölümde bir imtihandır.
Rabbimiz bu imtihanda ki amacı şöyle açıklıyor:
اَلَّذٖي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًؕ
Yüce Allah, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. [4]
Unutmayalım değerli kardeşlerim! İnsan için ancak yaptığı vardır.
Rabbimiz dünya ve ahret hayatının kolaylık ve zorluğunu şöyle ifade ediyor:
Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir.
Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.
Bu noktada bir parantez açarak kelime-i tevhid'deki şu ifadeye vurgu yapmak istiyorum:
Lailahe kelimesi ile başlayan tevhid sözündeki bu kısım taştan ve başka maddelerden yapılmış putları yıkmamızı istediği gibi, bizim kalbimizde bulunan makam, para, kadın, çocuk ve benzeri aşırı sevip ilahlaştırdığımız bütün putları yıkma emridir. Bu emri anlamayan kimsenin ben Müslüman'ım demesi yarın Allah huzurunda karşılık bulmayacağını hatırlatmak gerekir.
Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.
Cehenneme yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.
Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.
Şüphesiz ahret de dünya da bizimdir. (Her şeyin Sahibi Allah'tır)
Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım.
O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer.
Temizlenmek için malını hayra veren en muttaki (Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar). [5]
Elimizi kalbimizin üstüne koyalım ve kendimize soralım ne yapmaktayız ve hedefimiz ne?
Niyetlerimizin ne kadar önemli olduğunu Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resulü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resulü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir. [6]
Müslüman olduğunu söyleyen bir kimse savaşta canını Müslümanların safında bile verse niyeti halis değilse gideceği yerin cehennem olacağını Allah Resulü s.a.v şöyle ifade etmiştir:
Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehid düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ, ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak:
"Peki bunlara karşı ne yaptın?" buyurur.
O kimse:
"Şehid düşünceye kadar Sen’in uğrunda cihâd ettim." diye cevap verir.
Cenâb-ı Hak:
"Yalan söylüyorsun. Sen, ne kahraman adam desinler diye savaştın, o da denildi." buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kuran okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah Teâlâ ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:
"Peki bu nimetlere karşılık ne yaptın?" diye sorar.
O ise:
"İlim öğrendim, öğrettim ve Sen’in rızan için Kuran okudum." cevabını verir.
Cenâb-ı Hak:
"Yalan söylüyorsun. Sen, âlim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel okuyor desinler diye Kuran okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi." buyurur. Sonra emrolunur, o da yüzüstü cehenneme atılır.
(Daha sonra) Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah Teâlâ verdiği nimetleri ona da hatırlatır. O da verilen nimetleri hatırlar ve itiraf eder.
Cenâb-ı Hak:
"Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?" buyurur.
O şahıs:
"Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızanı kazanmak için verdim, harcadım." der.
Hak Teâlâ:
"Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını ne cömert adam desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi." buyurur. Emrolunur, bu da yüzüstü cehenneme atılır. [7]
Değerli dostlar!
Bu yalan dünyadan ancak niyetlerini iyi tutan iman sahipleri cennete varacaktır.
Biz iman etmiş Müslümanlar için hedefimiz şu olmalıdır:
" Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz"
Rabbimin rızasını uygun yaşayabilmeyi ve bu hal üzere Rabbimize varabilmeyi yüce Allah hepimize nasip eylesin!
[1] Haşr, 18
[2] Haşr 19
[3] Müslim, Zühd, 64
[4] Mülk 2
[5] Leyl 4 - 20
[6] Buhari, Bed'ü' l- Vahy, 1, İman, 41, Nikah, 5; Müslim, İmaret, 155
[7] Müslim, İmâre, 152