MEKKENİN FETHİNDEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR
Değerli kardeşlerim:
İnsanoğlu var olduğu günden beri devam eden hak ile batılın savaşında şunu bilmeliyiz ki, İbrahim olmadan nemrutlar, Musa olmadan firavunlar, Muhammed s.a.v olmadan ebu cehiller yok olmayacaktır.
Biz Müslümanlar bu gerçeği anlamadığımız veya anlamak istemediğimiz için yıllardır kahrolsun ABD. kahrolsun İsrail diyoruz ama kahrolmuyorlar. Çünkü zafer gayrete gebedir.
Peki! Nasıl bir gayret göstermeliyiz?
İşte bu soruya verilecek en güzel örnek Allah Resulü s.a.v’ e Hira mağarasında peygamberliğin verildiği ilk vahiyle başlayıp Mekke’nin fetih’i ile sonuçlanan o sürecin anlaşılmasından geçmektedir.
Mekke’nin fethini anlamak için Hira mağarasına dönmek gerekir. Hani Cebrail a.s Allah Resulünü sıkıp oku dediğinde “ Ne okuyayım!” sorusuna verilen cevap biz Müslümanların ilk anlaması gereken mesajdır.
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖي خَلَقَۚ خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ اَلَّذٖي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْؕ
Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren o’dur.[1]
Düşünmek lazım! Bizi yoktan var eden, bize bunca nimeti veren ve sonunda yine kendisine döneceğimiz Rabbimizin kâinattaki eşsiz yaratmasını düşünmek, bizi diğer varlıklara üstün kılan aklımızı tefekkür etmek fethin başladığı ilk noktadır.
Ancak düşünceler fiiliyata dönüşmedikçe bilgisayar klavyesinden insanlara mesaj veren klavye mücahitleri gibi olunur. Bizler aksiyon adamı olmak zorundayız!
Nitekim Rabbimiz insanlığa hakkın emirlerini iletme emri olan ikinci vahyinde çok dikkat çekici bir üslup kullanmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ قُمْ فَاَنْذِرْۙ
Ey örtüsüne bürünen Resulüm! Kalk ve insanları Allah’ın azabıyla uyar. [2]
Bizler İslam’ın hâkim olduğu bir idare ve yaşam istiyorsak üstümüzdeki bütün örtüleri atmak zorundayız. Bizi dünyaya bağlayıp ahreti unutturan mal, servet, makam, kibir gibi ne kadar örtü varsa hepsini üstümüzden atmadıkça cihad ordusunun neferi olmamız mümkün olmayıp Tebük seferine çıkmayanlar gibi oluruz.
Hani demişlerdi ya “ Ya Resulallah hurma ağaçlarının altını havalandırmazsak ürün alamayız”
Peki! Bu bahaneleri onları Allah katındaki azaptan kurtardı mı? Şimdi soralım bizi fetihlerden alıkoyan bahanelerimiz Allah’ın gazabından da bizi koruyacak mı?
Rabbimizin gazabından uzaklaşıp rahmetine ermek istiyorsak cihad eri olmak zorundayız!
Cihad eri olmak ve bu yolda olan nesiller yetiştirebilmenin yolu ise Allah Resulüne Rabbimizin emri olan ilk başlangıç noktasının neresi olduğunu iyi anlamak geçer:
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
Resulüm! Önce en yakın akrabanı uyar. [3]
Bizler kendimizi dava eri görüyoruz ancak kendi çoluk çocuğumuza bile dava nedir? İslam nedir? İbadet nedir? Öğretemediğimiz gibi, hedefimize de koymadığımızı görüyoruz.
Şimdi soralım kendimize değerli kardeşlerim!
Eşlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımız nerede ve hangi mücadele içinde?
Maalesef görüyor ve şahit oluyoruz ki, çocuklarımız İslam davasından uzak ve dünyalık arzu ve heveslerle yok olmakta, biz ise dava naraları ile başkaları ile münakaşa içindeyiz!
Hatırlayalım! Bizler için tatlı bir anı ve hikâyeye dönüşen mücadelemizi…
Biz geçmişte mücadelemizi Allah Resulünün mücadelesine endekslemiş, onun örnek hayatını adım adım öğrenmiş ve hayatımıza tatbik etmiştik. Çünkü şunun bilincindeydik ki, Darul Erkam’lar kurulmadan, İslam’ın özü kavranıp tatbik edilmeden dava zafere ulaşmaz!
Ancak şimdi ne öğreniyor, ne yaşıyoruz!
Öyle bir hale geldik ki, hayat nizamımız olan kuran-ı bile dünyalıklar elde etmek için araç haline getirmişiz:
“ Oğlumu hafızlığa verdim. Hem dinini öğrensin, hem de yarın imam olur birde onu düşünmek zorunda kalmayız!”
Kuran bunun için mi indi!
Hani Akif demiş ya:
İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.
Hep kırk kişiye ulaştıran Hamzaları ve Ömerleri bekliyoruz ancak Kâbe’ye çıkıp “ Eşini dul, oğlunu yetim bırakmak isteyen karşıma çıksın! “ diyecek cesareti gösteremiyoruz!
Sadece cesaret yetmez tabi! Yeri geldiği zaman hiç tanımadığın bir memlekete inancını yaşama adına hicret edebilecek cesareti gösterebilmek gerekiyor. Bunun için doğduğun, büyüdüğün anılarla dolu olan her şeyi sırf Allah rızası için bir çırpıda silebilmek gerekiyor.
Bizler ki, niyetlerimiz bozulmadan önce Rabbimizin rızasını kazanmak adına davamızı anlatmak adına hicret edebiliyorduk.
Peki! Ne değişti? Elde ettiklerimiz veya kurtulduğumuz sıkıntılar bizi Allah’ı anmaktan mı uzaklaştırdı.
O zaman Rabbimizin ifade ettiği şu kimseler gibi olmayız mı?
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” [4]
Bilesiniz ki, Gerektiğinde Bilal gibi taşların altında “ Ehed Ehed “ nidaları ile Allah’ı birleyecek iradeyi, bütün ihtişamına rağmen servetleri elinin tersi ile itebilecek Musab’ça bir adanışı, sırtı korlarla dağlanan Habbablar gibi sabrı, Sümeyyeler gibi ölümü pahasına Ebu cehillerin yüzüne tükürebilecek imanı ortaya koymadıkça, hiçbir bahanemiz veya hiçbir imkânımız bizi Allah’ın gazabından kurtarmaz
Belki o zaman aç bırakılırsın, belki dışlanırsın, Bu yolda Allah Resulü gibi taşlanırsın ancak Allah en sıkıntı anında seni huzuruna çağırır ve sen Miraç’a kavuşursun!
Soralım şimdi kendimize Miraç’ı yaşayacak namazlarımız var mı? Huzura çıkacak yüzümüz, Allah’ın huzurunda ben geldim diyecek kulluğumuz var mı?
Miracı yaşayacak imanın, huzura çıkacak yüzün, ben geldim diyecek yaşamın varsa işte o zaman sana kucak açacak ensarları gönderir Rabbin!
Ancak bunun için taşlandığı ve aşağılandığı halde “Onlar bilmiyorlar, bilseydiler yapmazlardı” diyebilecek Muhammedi bir merhamete ihtiyaç var!
İşte o zaman meydana çıkıp da el açtığında “ Ya Rab! Bugün bize yardım etmezsen artık sana kulluk edecek kimse kalmayacak” dediğinde binlerce nişanlı at ile destek bulursun!
İşte o zaman nice az toplulukların çok topluluğa galebe çalmasına şahit olursun!
Ancak sana zaferi getireni unutur aynen tepesini dünyalıklar için terk edersen elindekiler bir anda kaybolur!
Ancak düştüğün yerden kalkmasını bilirsen Hendeklerle dolu bir çemberin içinde de olsan inanır ve teslim olursan Rabbinin esintisi ile nasıl her şeyin tersine döndüğüne şahit olursun!
Ama dostun kim? Düşmanın kim bilmezsen en zor anında arkandan kuşanırsın!
Çünkü ne kureyza oğulları biter, nede oyunları…
Yanılmak istemiyor ve zafere ermek istiyorsan Rabbinin sözüne kulak vererek küfrün tek millet olduğuna iman etmelisin!
Belki bu yolda kardeşlerimizi kaybedeceğiz, şehitler vereceğiz ama nida geldi mi Rabbimizden Mekke’nin fethinde olduğu gibi yeniden vadileri dolduracağız!
“Allah’ın kullarına haber verin gelsinler” dediğimiz de, dört bir yandan akın akın Mekke’ye akarken ordumuz hep bir ağızdan” lebbeyk” nidaları ile gözyaşları içinde Kâbe’ye girerken o kutlu sesle bütün putları yıkılacak. Bilal’in yanık sesi ile “Allahuekber” nidasını duyarken kulaklarımız, ellerimizi semaya açılıp şükrü eda edeceğiz.
Modern bir cahiliye dönemi yaşan bizlere M. Akif dizeleri seslenmek gerekiyor:
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Şuandan itibaren başlayarak bizi seferden alıkoyan ne kadar dünyalık meşkalemiz varsa bir kenara bırakıp, Allah yolunda mücadele niyeti ile her yerde olmak zorundayız.
Camide, okulda, sokakta, evlerde, işyerlerinde…
Durum ne kadar umutsuz gözükse de, hava olabildiğince karanlıkta olsa, her gece sabaha, her sefer zafere gebedir.
Yeniden besmeleyi çekip tüm zalimlere, dünyalık çıkarlara, yoldan dönenlere, samirilere kapılanlara haykırarak:
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
De ki: Hak geldi batıl zail oldu!. Hiç şüphesiz batıl yok olmaya mahkûmdur. [5] Ayetini okuyacağız!
Rabbim bizlere yeni zaferlerde buluşmayı nasip eylesin! Rabbim bizleri haktan uzak bir yaşam içinde bulunmaktan muhafaza eylesin!
[1] Alak 1 - 5
[2] Müddessir 1 - 2
[3] Şuara 214
[4] Zümer 8
[5] İsra 81