16. DERS | İKİNCİ AKABE BİATI VE SİYASİ SONUÇLARI
Değerli kardeşlerim:
Rabbimiz dünyada insanı var ettiği günden beri kendine inananları sınamış sonrasında ise yardımlarına yetişecek güçler var etmiştir.
Dünkü dersimizde anlattığımız üzere bu gücün Allah Resulüne Yesrib’ten geldiğini ve 1.Akabe biatıyla tebliğ yolunda yeni bir aşamaya geçildiğinden bahsetmiştik.
Birinci Akabe biatı ile ikinci Akabe biatı arasında belirgin farklar söz konusudur.
Bu farkın ne olduğuna baktığımızda şu hususu görmekteyiz:
1.Akabe’de dinin emir ve yasakları söz konusuyken, ikinci Akabe biatın da ise İslam devleti olmanın temellerini atılmaktaydı.
Peygamberliğin 13.yılı Miladi 622’de hac mevsiminde Yesrib’ten 73 erkek 2 kadın olmak üzere toplamda 75 kişi Mekke’ye gelmişti.
Bu kimseler Allah Resulünün tebliğ çalışmalarında sıkıntı yaşanmaması adına geldiklerini kâfirlere sezdirmeden Akabe denen yerde gece yarısı buluşmak üzere Peygamberimizle sözleştiler.
Yesrib’den gelen Müslümanlar Allah Resulü ile buluşmaya geldiklerinde Allah Resulünün henüz Müslüman olmamış olan amcası Hz Abbas ile Akabe mevkiine geldiğini gördüler.
Hz. Abbas’ın geliş nedeni Müslümanları tanımak için değil, yeğenini himaye etmek içindi.
Allah Resulü s.a.v Yesrib'den gelen Müslümanlarla bir araya geldiklerinde Hz. Abbas söz aldı ve şöyle hitapta bulundu:
“Yeğenim bizim nezdimizde değerli ve izzetlidir. Bu zamana kadar onu koruduğumuz gibi yine onu koruyacağız. Ama o sizinle bir anlaşma yapmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü tutacak, ona karşı gelenlere karşı onu koruyacaksanız bir sözüm yok, eğer onu yalnız bırakacaksanız onu kendi başına bırakın!”
Hz. Abbas’ın bu sözleri üzerine Yesrib’den gelen Müslümanlar şöyle karşılık verdiler:
“Dediklerinizi dinledik Ya Resulallah Allah ve kendi namına ne istiyorsan bize söyle biz hazırız!”
Bu hitaptan sonra Allah Resulü s.a.v biraz kuran- ı kerim’den ayetler okuduktan sonra Yesrib’ten gelen Müslümanlara şöyle hitapta bulundu:
- Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öyle korumak üzere size elimi veriyorum.
Bu hitaba ilk cevabı Bera Bin Ma’rur vererek elini uzattı ve şöyle dedi:
- Ya Resulallah biz zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz. Biz zırha alışkınız bu bize atalarımızdan mirastır. Dedi
( bu kimse kıble Kudüs iken emir gelmeden diğer Müslümanların tepkisine rağmen Kâbe’ye dönerek namaz kılan ilk kimsedir)
Peşinden Ebu’l Hayseme söz aldı:
- Ey Allah’ın Resulü Yarın muvaffak olduğunuzda bizi bırakıp gidecek misiniz?
Peygamberimiz:
- Kanım sizin, siz bendensiniz ve ben de sizden, kiminle dövüşürseniz ben de onlarla harp ederim, kiminle sulh ederseniz, ben de onlarla sulh ederim!
(Nitekim Allah Resulü s.a.v Mekke’nin fethinden sonra Medine’ye dönmesi bunun bir göstergesidir)
Bunun üzerine herkes elini uzattı.
Abbas İbn- i Ubade söze atıldı ve şöyle dedi:
- Ey hazrec oğulları bu zata uymakla insanların kırmızısına, siyahına, Arabına, Arap olmayanına karşı savaşa gireceğinizi bilin!Yarın malınız yok olunca, büyükleriniz öldürülünce onu yalnız bırakmayacaksınız! Eğer bunu yapamayacaksanız şimdiden vazgeçmeniz daha hayırlıdır! Yok! Bunları göze alırsanız ki, bu daha hayırlıdır! O zaman ona itaat edin!
Yesrib’den gelen Müslümanlar dinledikleri sözleri onaylayıp Allah Resulüne biat ettiler.
Peygamberimiz s.a.v Yesrib’den gelenler arasından 12 tane idareci seçmelerini istedi. Bunların 9’u Hazreç’den, 3'de Evs’den olmak üzere şu kimseler görevlendirildi:
Hazreç Kabilesinden seçilen idareciler:
- Üseyd Bin Hudayr
- Ebu’l Haysem
- Sad Bin Hayseme
- Esad Bin Zürare
- Sad İbni Rebia
- Abdullah Bin Revaha
- Sad İbni Übade
- Münzir Bin Amir
- Bera Bin Marur
Evs kabilesinden seçilen idareciler:
- Ubade Bin Sabit
- Rafi Bin Malik
- Abdullah Bin Amir
Bu isimlerin her biri kabilelerinin reisleriydi.
O gün yapılan biattan sonradan haberi olan müşrikler bunun tam içeriğine vakıf olamadılar. Çünkü Müslümanlar bu hususu çok gizli tuttular öyle ki Yesrib’den beraber geldikleri müşriklerin bile bu olaydan haberi olmadı. Biat edenler gittikten sonra müşriklerin haberleri olsa da kafileye yetişemediler.
Bu ikinci biat dan sonra artık hicret için hiç bir engel kalmadı ve hicret başlamış oldu.
Hicret ilk olarak Seleme Bin Abdül Esad’ in hicreti ile başladı.
Peşinden Amir Bin Rabia ve karısı hicret ettiler.
Abdullah Bin Çaşh ailece gitti.
Hz Ömer Kâbe’yi tavaf edip meydan okuyarak hicret etti.
Müslümanlar dinler uğruna göç ediyorlardı. Bu müşrikleri telaşa sürükledi, çünkü Medine’de Müslümanların bulunması demek kervanlarının tehlikeye girmesi manasını taşıyordu. Müşrikler kurulacak bir İslam devletinin kendileri için ne denli tehlike arz edeceğini farkındaydılar.
Bu durum Habeşistan’a hicret gibi değildi. Medine Mekke’ye çok yakın idi.
Anlattığımız bu bölümden alacağımız en güzel ibret Allah için yapılan hiçbir fedakârlığın boşa çıkmayacağını güzel bir örneği durumundadır.
Rabbim Allah için mücadele verenlerden olabilmeyi bizlere nasip eylesin!