KUL OLMAK GÜZEL BİR ŞEY KUL OLMAYI BİLENE!
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlunun cevabını aradığı birçok sorusu olduğu hepimizin malumu olduğu bir gerçektir. Bu sorulardan biride hayatın tadı nasıl çıkar meselesidir. Hz Âdem’den beri cevabı aranan bu sorunun karşılığını bulmak adına insanoğlu mal, mülk, saltanat, şehvet ve benzeri birçok olguya yöneldiği halde işte bunlar hayatın tadıdır diyeceği cevaba çoğu zaman ulaşamamıştır. Ulaştığını zannedende yanılmıştır.
Peki! Neden insan hayatın anlamını dünyalıklarda bulamamıştır diye baktığımızda, bunun sebebi ise insanın yaratılış gayesinde saklıdır. Rabbimiz bu gerçeğe işaret ederek şöyle buyurmaktadır:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“ Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” [1]
İşte insanın asli görevi olan kulluk vazifesi fıtratının gereği olan o tadı almanın yegâne yoludur. Bu yola giren kul bilir ki, dünyada verilen nimetler ahrette elde edilecek nimetlerin yanında hiçbir değer ifade etmez. Çünkü Rabbi kullarına ahrette çok daha üstünlerini ikram edecek ve onlara rahmetiyle muamele edecek. İfade ettiğimiz bu gerçeği Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
Ömer İbnü’l-Hattâb r.a’dan rivayetle:
“(Bir keresinde) Allah Resulü s.a.v’ e (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler. Allah Resulü s.a.v çevresindekilere (o kadını işaretle):
- “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?”diye sordu.
- Asla, atmaz! dedik.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- “İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu. [2]
Allah Resulü s.a.v’ in ifadesi ile bizlere böylesine yakın olan Rabbimize bir Müslüman olarak nasıl yaklaşmak gerekir diye sorduğumuzda aklıma ilk gelen cevap Rabbimizin kerim kitabındaki şu ayet-i celiledir:
قُلْ اِنَّ صَلَاتٖي وَنُسُكٖي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتٖي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ
De ki: “Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir.” [3]
Bu ayeti her okuduğumda içimde bir adanmışlık hissi duyarım. Nitekim Allah Resulü s.a.v’ de bu adanmışlığı hayatının her alanında ortaya koymuş, kendisine bu noktada yöneltilen sorulara da biz ümmetine ibret olacak cevaplar vermiştir.
Bu ibretlik hadiselerden birini Allah Resulü s.a.v’ in eşi Hz Aişe annemizden dinleyelim:
Peygamberimiz s.a.v geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Ben kendisine,
“Ey Allah'ın Resûlü, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde niçin bu kadar yoruluyorsunuz?” dedim. Peygamberimiz s.a.v:
“Ya Aişe, Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. [4]
Bizlerin baş tacı olan Allah Resulü s.a.v ömrü boyunca Rabbine şükreden bir kul olarak bizlere çok ibretler bıraktığını az önce ifade etmiştik. Bu noktada dikkat çekmemiz gereken bir meselede insanın kulluğun gereği olarak Rabbinden hem umut var olması, hem de rızasını kaybetme korkusu ile Rabbine yalvarması gerektiği gerçeğidir:
Maalesef gelinen noktada bir çoğumuz Rabbimizle olan irtibatımızı kestik veya Rabbimizin af ediciliğinin arkasına sığınarak korkmaktan vazgeçtik. Hâlbuki Allah Resulü âlemlere rahmet olarak gönderilmesine rağmen Rabbine karşı nasılda umut ile korku arasında bir hal ile yalvardığını hadis-i şeriflerde net şekilde görmekteyiz.
İşte bunlardan biride Hz. Aişe annemizin beyan ettiği şu hadisedir:
"Bir gece uyandığımda, Allah Resulü'nü yanımda göremedim. Aklıma, diğer hanımlarından birinin yanına gitmiş olabileceği ihtimali geldi. El yordamıyla etrafı yokladım. Elim ayağına dokundu. O zaman Allah Resulü'nün namaz kılmakta olduğunu anladım.. başı secdedeydi. Kulak verdim, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve şöyle yakarıyordu:”
“Allah’ım! Senin gazabından senin rızana sığınırım. Cezalandırmandan affına sığınırım. Allah’ım! Başka değil, senden yine sana sığınırım. (Celâlinden cemaline, gazabından rahmetine, azamet ve heybetinden, şefkat ve merhametine sığınırım.) Zâtını senâ ettiğin ölçüde, seni senâ etmekten âciz olduğumu itiraf ederim.” [5]
“Senin komşuluğun, yakınlığın, azizliktir. (Sana mücavir olan, aziz olmuştur.) Senin senâ ve övülmen, yücedir. Senin ordun mağlup edilemez. Sen vaat ettiğin şeyde, vaadinden dönmezsin. Senden başka ilâh, senden başka mâbud da yoktur.” [6]
Allah’tan gereği gibi korkması gereken biz insanların maalesef geldiği noktada hemcinslerinden ve dünyalık çıkarlarından uzaklaşmaktan korktukları kadar Rablerinden korkmadıklarına şahit oldukça nereye gidiyoruz diye sormadan edemiyoruz?
Sahi ey insan! Nereye bu gidiş?
Hani bizler Allah Resulü s.a.v’ in ifade ettiği üzere “Dünyada, bir garip yahut bir yolcu gibi ol!” [7] emrine göre yaşayacaktık!
O kadar çok şeyi yücelttik ki, asıl yüceltilmesi gereken Rabbimizi yüceltmeyi unuttuk!
Hâlbuki Allah Resulü bizlere şöyle hitap etmişti:
“Acemlerin birbirlerini ta’zim ederek ayağa kalktıkları gibi benim için ayağa kalkmayın. Çünkü ben kulun yediği gibi yemek yiyen, kulun oturduğu gibi oturan bir kulum.”
Nitekim Allah Resulü s.a.v ‘ in hayatına baktığımız zaman her anında bunu yaşadığına şahit olmaktayız. Bunun bir göstergesi olarak sahabe efendilerimiz Allah Resulü s.a.v için şu tanımlamayı yapmışlardır:
“Merkebe binerdi, arkasına adam bindirirdi, yoksulları ziyaret ederdi, fakirlerin yanına otururdu, kölenin davetine icabet ederdi, sahabelerin arasında oturduklarında kimseyi rahatsız etmeden mecliste boş bulduğu yere otururlardı.” [8]
Bu hasletler bize ne kadar da uzak, ne kadar da yabancı değil mi?
Son model lüks arabalardan inerken insanlara İslam’ın tevazusunu anlatanlar, camide bile protokol uygulayanlar, toplumun alt tabakasından uzak durup onları necis görenler olarak kul olmaktan olabildiğince uzaklaştık.
Eğer ki, Allah Resulü s.a.v’ in bu sünnet-i seniyyelerini hayatına tatbik edenler olsaydık kul olmanın ne kadar da güzel bir şey olduğunu anlardık.
Kulak verin bana değerli kardeşlerim, ağabeylerim!
Sizin elde ettiğiniz hiçbir şey Rabbinize içten bir yakarışla yaptığınız duanın mutluluğunu, kalpten eda edilen bir namazın verdiği zevki, rızasını umarak verdiğiniz zekâtın size verdiği hazzı yaşatmayacaktır.
Gelin peşinden gittiğimiz şeyleri tekrar gözden geçirelim ve geç olmadan hayatın tadına bizi ulaştırıp cennetle müşerref kılacak aslı görevimiz olan kulluğumuza dönüş yapalım!
Rabbim dünya hayatının geçici zevklerine kapılıp da yaratanını unutanlardan olmaktan bizleri muhafaza eylesin!
Rabbim kul olmanın zevkini tatmayı, bu yolda gayret göstermeyi, rızası için gözyaşı dökmeyi, en değerli canını dahi yoluna feda edebilmeyi hepimize nasip eylesin!
[1] Zariyat 56
[2] Buhârî, Edeb 18; Müslim,Tevbe 22. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 1; İbni Mâce, Zühd 35
[3] En’am 162
[4] Tirmizî, Şemâil 44.
[5] Müslim, salât 221-222; Ebû Dâvûd, salât 148.
[6] Tirmizî, daavât 90; Ebû Dâvûd, edeb 97
[7] Buhârî, Rikâk, 3.
[8] Ebû Dâvud, Edeb 152