TECRÜBE PARA İLE SATIN ALINMAZ
Değerli kardeşlerim:
İnsan hayatına dair izleyeceği yol hususunda birçok kitap okuyabilir ama tecrübe etmediği veya örneklendiremediği her bilgi kişi için zamanın boşa harcandığı bir kayıp olur.
Mesela bir kişinin matematik de öğrendiği formüllerin hayatımda ne işime yarayacak dediği noktada bir başka kişinin mühendislik noktasında çok ihtiyaç duyduğu bir bilgiye dönüştüğüne şahit oluruz.
İşte bu noktada insanın hangi bilgiyi, nerede ve nasıl kullanacağına dair bir tecrübeye ihtiyaç duyduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Nitekim Rabbimiz biz kullarına kitabını gönderip buna göre yaşayın demek yerine o kitabın içinde yazılanların nasıl uygulanacağına dair tecrübeyi edinebilmemiz adına elçileri olan peygamberlerini göndermiştir. Buna bir işaret olarak Rabbimiz Kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:
كَمَٓا اَرْسَلْنَا فٖيكُمْ رَسُولاً مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّٖيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَؕ
“Size içinizden bir Resul gönderdik. Size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size Kitabı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğretiyor.” [1]
Rabbimizin bu ifadesi de bizlere göstermektedir ki, hayatımızdaki meselelerin çözümü noktasında sadece bilgi değil tecrübeye de ihtiyacımız var. Bu tecrübeyi edineceğimiz yer veya kişiler bir öğretmen, hoca olabileceği gibi, babamız, anamız, dedemiz ve etrafımızdaki büyüklerimiz de olabilir.
Burada dikkat edilmesi gereken mesele bilgi edindiğimiz veya tecrübelerinden faydalandığımız kimselere karşı alacağımız tavırdır. Bu noktada Hz. Ali efendimizin şu beyanı kulağımıza küpe olması gereken bir cümledir:
“Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”
Ancak ne hazindir ki yetişen nesillerimiz büyüklerinin tecrübelerinden faydalanmayı bir kenara bırakın, büyüklerine karşı hadsizlik yapmayı, onları hor görmeyi, onları bildikleri ile yermeyi bir marifet sayıyorlar. Hâlbuki yaşanmışlıkları ortaya koyacak bir matematik formülü olmadığı gibi, bir fizik kuralıda yoktur. Atalarımızın şu sözü ifade etmek istediğimiz meseleyi özetleyen bir manayı ortaya koymaktadır:
“İbret olma, ibret al!”
Nitekim Rabbimizde bu hususun biz kullarının dikkatinden kaçmaması adına şöyle buyurmaktadır:
اَوَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ
“Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş görmezler mi?” [2]
Şöyle geçmişe dair bir araştırma yaptığımızda görmekteyiz ki, insanın ister hak çerçevesinde, isterse de batıl çerçevesinde yaşadıkları tekrar etmektedir. Bu devam eden süreçten hakkın rızasını kazanarak çıkmak adına Allah’ın kitabına, Resulünün sünnetine ve büyüklerimizin yol göstericiliğine ihtiyacımız olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Ancak ne acıdır ki, ne büyüklerimize saygı, ne de topluma önderlik edecek saygı duyulmaya layık yaşlılarımız kaldı.
Eskiden şöyle güzellikler vardı cümleleri ile başlayan yad edilişlere bakıldığında bu toplum geçmiş de bugünden daha fazla imkânlara sahip değildi ama mutluydu. Çünkü toplumun mutlu olmasının ana etkenlerinden olan büyükleriz toplumun bel kemiğini oluşturan örf ve adetlerimizi yaşatan toplum mühendisleri idiler.
Belki onların bazı tavırları, sertlikleri bizlere kalıcı hasarlar bırakmış olsa da, bizler büyüğümüzden yediğimiz tokadın, işittiğimiz sözlerin ne amaçla söylendiğini bilirdik. Çünkü bizler Hz. Mevlana’nın da dediği gibi; “Edep sahibi, yediği tokadın sahibini aramaz, sebebini arar” anlayışı ile bundan ders çıkarmaya çalışırdık.
Şimdi ise toplumun mühendisleri geçmişte kara çalınan ahlaksız kimselerin olması yaşanılan durumun nedenlerini açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün yeniden ayağa kalkmak istiyorsak içimizde az sayıda kalan ve tecrübeleri ile topluma ışık tutacak büyüklerimize sahip çıkarak tavsiyelerine kulak vermek gerekiyor.
Bunun ne kadar önemli olduğunu Allah Resulü s.a.v şöyle ortaya koyuyor:
ليس منا من لم يَرحمْ صغيرنا، ويَعرفْ شَرَفَ كبيرنا
“Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir” [3]
Eğer ki, sözüm ona Müslümanlar ellerindeki bu kadar imkâna rağmen hala bir şeyler yapamadıklarını iddia ediyorlarsa, toplumda saygı ve sevgiden eser kalmamışsa, değerler çarçur edilip, inanç sistemi yok sayılacak hale geldiyse bu durumda Allah Resulünün şu tehdidine kulak vermek gerekiyor.
مَا مِنْ قَوْمٍ يُعْمَلُ فِيهِمْ بِالْمَعَاصِي هُمْ أَعَزُّ مِنْهُمْ وَأَمْنَعُ لَا يُغَيِّرُونَ إِلَّا عَمَّهُمْ اللَّهُ تَعَالَى بِعِقَابِهِ.
“Aralarında günahlar işlenip durduğu hâlde bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun hepsine birden Yüce Allah azap verir.” [4]
Peki! Bugün bizim yaşadığımız şu yozlaşma bir Müslüman için azap değil midir?
Bizler zannediyoruz ki, bela ve musibet dediğimiz zaman gökten taşlar, yerden lavlar kaynaması gerekiyor.
Hâlbuki en büyük bela insanın Rabbine asi bir şekilde ona varması değil midir?
Ancak asilik ruhumuza öyle işlemiş durumdaki asi olmanın bir meziyet olduğunu zannediyoruz.
Bugün hiçbir yerde ve hiçbir alanda saygı, sevgi ve merhameti bulamıyoruz.
Eskiden bize yol gösteren büyüklerimiz, onları dinleyen küçüklerimiz vardı. Bugün ise anasına, babasına bağırmayı büyümek olarak algılayan, eve bir büyük girdiği zaman ayağa kalkmayan, yatağında camız gibi yatan, duygusuz ve ruhsuz bir toplum olduk.
Oysa biz Allah Resulünün şu ifadesini hayatımıza düstur edinen kimselerdik:
“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” [5]
Ancak ne hazindir ki, büyüklere saygının ortadan kalktığı, küçüklere yol göstericiliğin umursanmadığı, iyi bir toplum inşa etme hedefinin rafa kaldırıldığı, herkesin şehvetinin kölesi olduğu bir zamanı yaşıyoruz.
Öyle ki, kimisinin şehveti ilmi, kiminin ki makamı, kiminin ki uçkuru, kiminin ki malı olmuş. Oysa tecrübeler gösteriyor ki, bunların hiçbiri insanı dünyada ihya etmediği gibi, yarın Allah karşındaki hesapta cehennem azabından da korumayacak.
Oysa başarılı olmak kolay, saygıdeğer olmak zordur. Kazanmak için tüm etik ve ahlaki değerleri ezip geçenler başarılı olurlar belki ama saygıdeğer olamazlar.
Öyleyse gelin bize ibret olan Rabbimizin kelamına, Resulün örnekliğine, büyüklerimizin tecrübelerine başvurarak hayatımızı Rabbimizin memnun olacağı bir çizgiye çekelim.
Gelin neslimize dünyalıklar almadan önce ahlaklı olmanın erdeminden bahsedelim!
Gelin hayanın insanı bir değer olduğunu, ar perdesi olmayanın hayvani dürtüler ile yaşayacağını evlatlarımıza anlatalım.
Bu ifade ettiklerimizi için bugün tedbir almazsak, saygı ve sevgiden büyüklerimizi mahrum bırakırsak sonunda o saygı ve sevgiye muhtaç kalırız.
Ünlü düşünür Goethe’nin dediği gibi: “İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı ancak baba olduğu zaman duyar” ifadesindeki hale geldikten sonra beklenti içine girmek sadece boş bir hülyadan başka bir şey olmayacaktır.
Rabbim büyüklerine saygı gösteren, onların tecrübelerinden faydalanmaya çalışan, gelecekte kendinin de yaşlanacağını farkında olan nesiller yetiştirebilmeyi nasip eylesin!
Rabbim çağın haya ve ahlaktan yoksun, saygıdan bir haber, edepten uzak insanlarından olmaktan bizi ve neslimizi korusun!
Rabbin yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından hepimizi korusun!
Rabbim cenneti ile müşerref olup cemalini gören kullarından olabilmeyi tüm ümmet-i Muhammed’e nasip eylesin!
[1] Bakara 151
[2] Rum 9
[3] Tirmizî, Birr, 15
[4] İbn Hanbel, IV, 366
[5] Tirmizî, Birr, 75