Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

NAMAZ KILMAYAN TOPLUMLARIN SONU

Değerli Müslümanlar:

Allah’a isyanın ayyuka çıktığı bir zamanda Rabbinin huzurunda toplanan tüm müminlere selam olsun! Rabbinin bütün emirlerine karşı işittik ve itaat ettik diyebilen Salih kullardan olabilmeyi bizlere ve tüm ümmet-i Muhammed’e nasip eylesin!

Ümmetten olmak, onların dertleri ile dertlenebilmek, kardeşini nefsine tercih etmek, Rabbinin huzurunda miraca yükselircesine kıyama durabilmek artık birçok kimse için hayal olduğu bir zamanda kul olmanın ne demek olduğunu ortaya koymanın zorluklarını yaşarken, rızaya ulaşmak adına bunları ifade etmek zorundayız.

İfade etmek istediklerimize kulluk nedir ve kulluğa giden yollara nasıl ulaşılır? Sorusu ile başlayalım!

Bu soru bir Müslüman olarak hepimizin kendisine sorması ve cevabını araması gereken bir sorudur.

Bu soruya en güzel cevap kulluğun iki temel esasını ortaya koyan şu ifade olacaktır:

“Namaz dinin direği, Cihad ise zirvesidir.”

Maalesef bugün gelinen noktada her ikisi de terk edildiği için İslam ümmeti başsız ve çaresiz kalmıştır. İslam diyarlarında oluk oluk kan akarken Müslüman olduklarını söyleyen zevatlar cihadı şatafatlı hayatlarının lüks mekânlarında yok ederken, yarım yamalak namazları ile cennete kavuşacaklarını sanmaktadırlar.

Hâlbuki İslam ümmeti peygamberimizden bugüne, Bedirden Çanakkale’ye dini, mukadesatı, ezanı ve namazı için bunca çileye katlanmış, at üstünde ömür tüketmiş ve sonunda bizlere kanları ile bu toprakları bırakmışlardır.

Peki bize bırakılan bu toprakların hakkını verebiliyor muyuz?

Bir başka soru; bu hayatımızdan sonraki hayatımızda imanımız ve amellerimiz bizi Allah’ın gazabından koruyabilecek mi?

Şöyle bir bakalım kendimize ve etrafımıza ne haldeyiz? Sonrada Rabbimizin bizler için verdiği şu örneği kendi benliğimizde sorgulayalım:

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِ ف۪ي جَنَّاتٍۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ 

“Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir;  Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka: Onlar cennetlerdedir; cennet ehli cehennem ehline sorular sorarlar? “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik; Yoksulu doyurmuyorduk;  (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk, Ceza gününü de asılsız sayıyorduk, Sonunda bize ölüm geldi çattı.” Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” [1]

Cehennem ehli için cezanın ilk sebebinin namaz olması çok dikkat çekicidir. Zira namaz Allah ile kul arasındaki iletişiminin yegâne aracıdır. Bunun bir kanıtı olarak Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesini bakmak yeterli olacaktır:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” [2]

Bugünün Müslümanlarına sormak lazım! Allah’a en yakın anın bulunduğu secdenin mimarı namazlarımız nerede?

Birçoğumuz bunu basit bir meseleymiş gibi görüyor ve önemsiz bir durummuş gibi hareket ediyoruz ancak Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesi namaz kılmadan cennet bekleyenlerin suratına bir şamar gibi çarpmaktadır:

“Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar.” [3]

Allah ve Resulünün zimmetinden çıkan bre ahmak Müslüman seni ne kurtaracak!

Ben Allah’ın ayetlerini ve Resulün hükümlerini inkâr etmiyorum ama yapamıyorum diyerek Allah’ın geniş rahmetine sığınarak affedileceğini bekleyen kimselere Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesi ile seslenmek istiyorum:

“Kâfirlerle aramızı ayıran fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır. Kim namazı terk ederse, kâfir olur.” [4]

Hocam sen ne yaptın demeyin! Zira bu ifade benim değil Allah Resulü s.a.v’ in ifadesi…

Tabi ki, ehlisünnete göre kişi Allah’ın hükümlerini inkâr etmedikçe yapmasa bile kâfir olmaz ancak büyük günahkâr olur!

Peki! Öyle ise Allah Resulü s.a.v’ in bu ifadesinden ne anlamalıyız sorusuna âlimlerin verdiği şu beyanı ortaya koyalım:

“Hadîs-i şerîfte yer alan “kâfir olur” hükmü ile; doğrudan namaz kılmayanın mı kastedildiği, namazı önemsemeyenin mi kastedildiği, namazı inkâr ederek terk edenin mi anlatılmak istendiği konusu âlimler arasında tartışılmıştır. Bazı âlimler, “Namazı önemsememek küfür sebebidir.” derken; bazıları da “namazı “inkâr” ederek terk edenin kâfir olacağı” hükmüne varmışlardır.”

Burada dikkat edilmesi gereken meselenin şu olduğu kanaatindeyiz:

Önemsememek ile inkâr etme arasında çok ince bir çizgi söz konusudur. Zira insan değer verdiğini korur, değer vermediğini ya görmezden gelir veya boşlar ve sonunda da boşladığı hükümleri inkâra kalkışır, velev ki daha öncesinde boşladığı kavramların doğruluğunu kabul ediyor olsa bile…

Bu açıdan bakıldığında nasıl ki, çalışan demir pas tutmuyorsa, namaz kılan kulda Rabbini unutmaz. Tabi gerçekten namaz kılıyorsa!

Gerçek namazın belirtisi ne ola ki diye bakacak olursak Rabbimizin şu ifadesine şahit oluruz:

اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِؕ 

“Gerçekten namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” [5] 

Gerçekten namaz kötülüklerden alıkoyuyorsa bu hile ve hurdayı yapanlarda kimler? diye zaman zaman bize soru sonranlar oluyor!

İnanın ki, bunu bende kendi kendime çok soruyorum ama bir cevap bulamıyorum veya bulsam bile Müslüman’a bunu konduramadığımdan cevap bulamamış gibi davranıyorum. Biliyorum ki namaz kılarken miracı değil dünyalıkları yükleniyoruz. Aynı hikâyede olduğu gibi:

Meczubun biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar.

İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

'Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?'

Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar: 'Âdetiniz böyle değil mi?'

'Ne adeti?!' der Hoca. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra.

Der ki meczub bu kez: 'Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!

Hoca şaşırır: 'Benim sırtımda da mı var?' der. 'Evet' der meczub, 'Hepinizin sırtı yüklü!' Cemaat ise hafiften 'deli işte!' manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:

'Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..'

Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; ' Boş yok, boş yok hiç!. diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!

Aynen doğrudur dedikleri çünkü; kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda,kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

'Peki söyle bakalım bende ne vardı?' der, bu kez endişeyle Hoca. O da der ki: 'Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, 'öldü mü ölecek mi?' diye düşünürmüş namazda.

Maalesef kıldığımız namazlar hikâyede olan namazdan öteye geçemiyor!

Oysa biz namazın kendisine verdiği ahlak ile ticaret yapan tüccarların hayatları ile tebliğ yaparak devletlerin ve milletlerin hidayet bulmasına vesile olduğuna şahit olanlardık.

Peki! Ne oldu bize? Bunun cevabını ve sonuçlarını Rabbimiz asırlar öncesinden bize şöyle beyan ediyor:

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً

“Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır.” [6]

Gelin geç olmadan Rabbimize yönelelim! Cumadan cumaya veya bayramdan bayrama değil her zaman Rabbimizi hatırlayalım! Yoksa daha çok var dediğimiz kapımızı çalarda kılarız diye beklediğimiz seccademizde bizim namazımızı kılarlarda hiçbir şey yapmaya güç yetiremeyiz!

Rabbim geç olmadan Rabbimize yönelmeyi, huşu içinde namaz kılmayı, kıldıklarımızla miraca yükselmeyi hepimize nasip eylesin!

Rabbim kendine secde etme şerefinden mahrum ettiklerinden olmaktan bizleri muhafaza eylesin!

Rabbim neslimizi ve bizleri kıblesinden ayırmasın!

 


[1] Müddessir 38 - 48

[2] Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78

[3] Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461

[4] Nesâî, Salât, 8

[5] Ankebut 45

[6] Meryem, 59 - 60

Dosyalar

NAMAZ KILMAYAN TOPLUMLARIN SONU
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş