Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

MÜMİN BİR DELİKTEN İKİ SEFER ISIRILMAZ

Değerli kardeşlerim:

Müslüman’ın kendine has birçok özelliği vardır. Bu özellikler bir bakıma onun kartviziti gibidir. Dışarıdan bakan bir göz için bu özellikler Müslüman’a işaret eden kilometre taşları gibidir. İşte bahsettiğimiz bu özelliklerin en önemlilerinden biri de Müslüman da olması gereken ferasettir. Sevgili Peygamberimiz bunu şöyle ifade ediyor:

“Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” [1]

Bu nur öylesine önemlidir ki, dostunu ve düşmanını tanımaya ve tedbir almaya vesile olur. Tabi ki kişi için tedbir kaderi değiştirmez belki ama kader gerçekleşirken insanı korur. Bu noktada da insanın yaşadıklarından ders çıkarması ve aynı durumu yaşamamak için gerekli önlemleri alması gerekir. İfade ettiğimizin daha iyi anlaşılması açısından Allah Resulünün şu beyanı ve o beyana sebep olan olaya bakmak yerinde bir algılama açısından güzel bir örnek olacaktır:

“(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz.” [2]

Bu ifadenin sebebine baktığımızda Resûlüllah s.a.v, Bedir harbinde Ebû İzze namındaki şâiri esir almış ve kendisine iyilik yaparak serbest bırakmış. Müslümanlar aleyhine kimseyi kışkırtmayacağına ve kendisini hicvetmeyeceğine dair ondan söz almıştı. Fakat Ebû Izze kavminin yanına varınca sözünde durmamış, kışkırtma ve hicivlerine tekrar başlamıştır. Daha sonra Uhud harbinde yine Müslümanların eline esir düşerek tekrar serbest bırakılmasını istemiş, Resûlüllah (asm.) da: “Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmaz.” Buyurarak  Ebû İzze’nin infaz emrini vermiştir.

Şimdi sorulması gereken can alıcı soru şu; biz kaç sefer daha aynı delikten sokulmaya devam edeceğiz?

Daha ne zamana kadar düşmanlarımıza karşı yumuşak, hainlere karşı müsamahakâr davranmaya devam edeceğiz?

Oysa Rabbimiz onlara boyun eğmemizi değil, onlara karşı hazırlık yapmamızı bize ifade ederek şöyle buyurmaktadır:

وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ

Ey mü’minler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir ve hiçbir haksızlığa uğramazsınız. [3]

Bu hazırlık ve mücadele ise bir kerelik değil ta ki Allah nurunu tamamlayıncaya kadar devam etmesi gereken bir seferdir. Rabbimiz buna işaret ederek şöyle buyurmaktadır:

وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ينَ

Zulüm ve baskı tamâmen ortadan kalkıncaya ve hâkimiyet sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer haksızlıklara son verirlerse, artık zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur. [4]

Meşhur olmuş bir cümle vardır “zalime merhamet mazluma ihanettir”

Ancak mazluma ihanet olacağını bile bile zalimin süslü cümlelerine kanmayı seçenler. Böyle yapmakla onların zulmünden kurtulacaklarını zannedenler büyük bir yanılgı içinde olduklarını Allah c.c şöyle beyan ediyor:

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّٰهَ عَلٰى مَا ف۪ي قَلْبِه۪ۙ وَهُوَ اَلَدُّ الْخِصَامِ

Bazı kimseler var ki, dünya hayatına dâir sözleri senin hoşuna gider. Üstelik o, pek azılı bir düşman olduğu halde kalbindekine, sözünün özüne uygunluğuna Allah’ı da şâhit tutar. [5]

Rabbimizin ifadesi o kadar bilindik tecrübeleri aklımıza getiriyor ki, aklından bunları geçirmeyenlere şaşıyor! Oysa ne kadar da tanıdık bir cümle “dünya hayatına dâir sözleri senin hoşuna gider”

Burada sorulması gereken soru acaba bizler gerçekten süslü sözlere kanıyor muyuz yoksa kanmak için bahane mi arıyoruz?

Oysa yaşanmışlıklar bize yüzlerce, belki binlerce örnek sunduğu halde düşmanımızdan veya içimizde ki münafıklardan hala bir umut beklemekte nedir? Ve  ne kadar doğrudur?

Ya da şöyle bir soru sorulmalı değil mi! Acaba bizden sandıklarımız ne kadar bizden?

Bu soruya cevap bulmamız için Rabbimiz öyle nokta atışı bir kıstas ortaya koyuyor ki, rahatlıkla bize bu kıstası anlamayanın ya aptal, ya da haindir diyebilmeyi meşru kılıyor:

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

Onlara şöyle bir baktığın zaman kalıpları ve kıyâfetleri hoşuna gider. Öyle bir ton ve üslupla konuşurlar ki, konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Onlar elbise giydirilip duvara dayanmış kereste gibidir. Her gürültüyü aleyhlerinde sanırlar. Asıl düşman onlardır; onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Nasıl da doğru yolu bırakıp bâtıl dâvalar peşinde koşturuluyorlar? [6]

Rabbimizin ifade ettiği duvara yaslanmış kerestelerden maalesef bizde o kadar çok var ki nasıl bunlardan kurtulacağız diye insan kendine sormadan edemiyor. Ancak ne hazindir ki bu kerestelerden medet uman ümmet içinde de o kadar çok saf kimlik var ki başımıza gelen belanın sebeplerini açıklayan.

Efendim bunlar bizim ailemizden, bizim milletimizden, bizim rengimizden diyenler! Bakın bakalım Rabbimiz bize bu konuda ne cevap veriyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ وَاَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْۚ

Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar çıkabilir; onlara karşı dikkatli olun! [7]

Demek ki neymiş! Kişinin bizden olması onun ihanetini önlemiyormuş!

İhanet eden ister bizden olsun, ister düşman olsun karşılığı bellidir! Bunun örneklerini Allah Resulünün uygulamalarında net şekilde görmek mümkündür. İfade ettiğimize örnek olması açısından şu hadiseyi ortaya koyalım:

Rasulullah s.a.v’in zamanında bir Yahudi, bir kıza saldırdı ve üzerindeki ziynet eşyalarını aldı ve başını taşla ezdi! Ailesi o kızı Rasulullah s.a.v’ e getirdiler. Kız hayatının son nefeslerini veriyor ve dili de tutulmuştu. Rasulullah s.a.v kıza, kendisini öldürenden gayrı bir kişiyi anarak:

−“Seni falan mı öldürdü?” dedi. Kız başıyla:

−Hayır, dedi. Rasulullah s.a.v yine onu öldürenden başka birini anarak:

−“Seni falan mı öldürdü?” dedi. Kız da başıyla:

−Hayır, diye işaret etti. Rasulullah s.a.v kızın katilini anarak seni:

−“Seni falan mı öldürdü?” dedi. Kız bu sefer:

−Evet, diye işaret etti. Bunun üzerine Rasulullah s.a.v emretti de Yahudi’nin başı iki taş arasında ezildi! [8]

Peki! Biz ne yapıyoruz? Başı ezilmesi gerekenleri sarıp sarmalayıp onları en güzel mekanlarda, en güzel şekilde ağırlıyoruz! Peki! Neden?

Çünkü bizler Allah’tan daha çok kullarından korkuyoruz da onun için!

Zannediyoruz ki, onlara şirin gözükmek başımıza gelecek belayı def edecek!

Söyleyin! Dün dostum diye göklere çıkardıklarına acıdılar mı? Bu neyin beklentisi veya neyin kafası? Bunun mantıklı bir açıklaması var mı?

Ama bizler bu soruları soramayız! Çünkü çıkar korkularımız Allah korkusunun önüne geçti de ondan…

Aslında söylenecek çok söz var ama belki de en yerinde söz Allah c.c ‘ nin şu beyanı olacaktır:

اِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ اَعْدَٓاءً وَيَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ وَاَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّٓوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَۜ

Eğer onlar sizi ele geçirecek olsalar, size karşı acımasız bir düşman kesilirler, ellerini ve dillerini size fenâlık yapmak için uzatırlar ve sizin de kendileri gibi kâfir olmanızı cân ü gönülden isterler. [9]

Rabbimizin bu kelamı üzerine daha söz söylemek bizim haddimize değildir!

Rabbim bizleri düşmanlarımızın şerrinden, içimizdeki hainlerin planlarından, onlara safça kanan aklı evvellerin ahmaklığından muhafaza eylesin!

Rabbim ümmet olma bilincini ile hareket eden Müslüman’ca bir bakışı, düşmanlara karşı birlik ve beraberlik içinde olmayı tüm ümmeti Muhammed’e nasip eylesin!

 

 

 

 


[1] Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el-Câmiu’sSağir, 1, 24

[2] Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63

[3] Enfâl 60

[4] Bakara 193

[5] Bakara 204

[6] Münâfikûn  4

[7] Teğabün  14

[8] Buhari 2413, Müslim 1672/15, Ebu Davud 4527, Nesei 4055

[9] Mümtehine 2

Dosyalar

MÜMİN BİR DELİKTEN İKİ SEFER ISIRILMAZ
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş