GÖRGÜSÜZLÜK VE SONRADAN GÖRME HASTALIĞI
Değerli Müslümanlar:
Dünya kuruldu kurulalı ne şahlar, ne krallar gördü. Kimisi büyük saraylarında, kimisi büyülü tahtlarında arz-ı endam ettikleri dünyadan doğdukları gibi üryan göçtüler. Geride şan ve şöhret adına birkaç cümle, birkaç altın kaldı.
Peki! Dün gücünden, makamından, servetinden geride bir şey kalmayanlar tarihin tozlu yaprakları arasında bizlere ibret sunarken bizler bu dünyadan ne veya neler getirebileceğimizi zannediyoruz?
Dünya maalesef öyle bir yer oldu ki, bir tarafta kan ve gözyaşı, bir tarafta ise gözü hiç doymayan, gösteriş meraklısı, görgüsüz ve ahlak yoksunu insanların arz-ı endam ettiği iğrenç bir yere dönüştü.
Bir yanda kalacak bir evi olmayan, başına bombalar yağan, giyecek elbise, yiyecek ekmek bulamayanlar, diğer yanda yeni çıkan telefon için geceden kuyruğa giren, yediği çikolata ile övünen, girdiği lokanta ile saygınlık kazanacağını zanneden görgüsüz ve sonradan görme hastalığına kapılmış ahmak insanlar…
Bizi var eden, varlığından haberdar eden, bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz yarattığı biz kullarının kendisine gelmesi için şu uyarıda bulunuyor:
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.” [1]
Ancak ne hikmetse bizler elde ettiklerimizle öylesine övünmeyi seviyoruz ki, kişiliğimiz övündüğümüz olguların gölgesinde kalıyor. Olurda övündüğümüz imkânlar elimizden giderse kişiliksiz ve rezil bir kimse olarak uluorta kalıyoruz.
İşin daha garibi ise olmayan imkânları varmış gibi göstererek böbürlenmeye kalkanlar var ki bunların halleri tam bir facia. Hani bir söz vardır ya:
“Ayranı yok içmeye, Tahtırevanla gider çeşmeye”
Öyle ki, cebinde kontur yüklemeye parası olmayan delikanlı elinde zenginlik âlemeti sayılan telefonla geziyor. Soruyorsun:
” - Evladım! Bu telefonu nasıl aldın?”
“ - Falan yerde telefon alacak kadar çalıştım, telefonu alacak kadar kazanınca işten çıktım.”
İşte bu anlayış şeytanın kibirlenmesinin bir farklı versionudur.
Ey elindeki ufak şeylerle övünen evladım bak bakalım cihanı titreten atan Osmanlının padişahlarına senin gibi mağrur olmamaları için nasıl hitap edilirdi:
“Mağrûr olma pâdişâhım, senden büyük Allah var!.
Ancak ne hazindir ki, bizlere ne olduysa Allah’ın büyüklüğünü unuttuğumuzdan beri oldu. Oysa unuttuğumuz O Rabbimiz dünyada böbürlenenlerin ahrette bir şey elde edemeyeceğine dair birçok uyarısı olduğu halde biz bu uyarıları göz ardı ettik. İşte Rabbimiz ahrette asıl kazançlı olanların kim olduğuna işaret ederek şöyle buyuruyor:
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذٖينَ لَا يُرٖيدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًؕ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقٖينَ
“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasib ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakınanlardır.” [2]
Rabbimizin beyanına karşılık toplumumuzu durumu ne? Kendini Müslüman olarak konumlandıranların pozisyonu ne diye sorgulamaya kalktığımız da neyi nasıl soracağımızı şaşırıyoruz!
Dün yüzüğünden başka bir şeyleri olmayanların nasıl zengin olduklarını mı sorgulayalım, dün iffeti için takılan başörtüsünün zevke ve eğlenceye meze olmasını mı sorgulayalım, başörtüsü için verilen mücadeleye mi yanalım, ağzı kuranlı, anlı secdeli hırsızların varlıklarına mı ağlayalım?
Karnı üst üste iki gün doymayan peygamberin altın revaklı kürsülerde kükreyen hocalarına mı bakalım, bindikleri lüks araçlarla hava atan şeyhlerimize mi tabi olalım?
Yediği çikolata ile kendini cennette sananlara mı üzülelim, konuştuğu telefonla elit olduğunu zanneden avanaklara mı gülelim?
Aklımızda deli sorular, cevap bulunamayan akrobatik hareketler, yere inemeyen hacılar ve hocalar söyleyin bakalım bu hal ile nasıl cennete varılır?
Belkide böylelerine verilebilecek en güzel cevap söylediği her sözle akla ve mantığa hitap eden Nasreddin hocanın şu cevabı olsa gerek:
“Akşehir’in beyleri Nasreddin Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin diyen var, ne de sefa getirdin diyen... Herkes allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca bir koşu evine giderek sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış.
– İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş?
Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:
– Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin.”
Elde ettikleri güç, servet ve makamlar ile övünenlerin altını kaldırdığınızda ancak kürkleri kadar adam olduklarını görmemek için ya onlardan olmak, ya da aptal olmak gerekiyor herhalde…
Oysa kürklerinin altına saklananlar bilerek veya bilmeyerek şirk koştuklarını farkında bile değiller.
Hocam bunu da nereden çıkardın diyenlere Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanı ile cevap vermek istiyorum:
“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a şirk koşmaktır. Bu sözümle onların Ay’a, Güneş’e veya puta tapacaklarını kasdetmiyorum. Beni korkutan asıl şey, Allâh’ın rızâsının dışındaki gâyeler için yapılacak ameller ve gizli şehvetlerdir (riyâ ve gösteriş duygularıdır).” [3]
Eğer azıcık bile bir iman taşıyorsanız gelin çağın vebası olan gösterişten, görgüsüzlükten ve ne oldum delisi olmaktan kurtulup, kalabalıkların ne dediğine bakmadan Allah’a kul olmak için çaba sarf edelim!
Unutmayalım değerli kardeşlerim!
Bu dünyadan nice kendini büyük zanneden krallar, âlimler, zenginler gelip geçti de hiçbirinden dünyada eser kalmadı.
Hepimiz bu dünyada birer emanetçiyiz ve emanet edilen nimetlerin sahibine gebeyiz. Ölüm gelmeden, hayat bitmeden gelin Rabbimizin şu sözlerine kulak verelim:
وَاَنٖيبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
“Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız.”
وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ
“Bu azap siz farkında olmadan, aniden başınıza gelmeden önce, Rabbiniz tarafından size indirilmiş olan en güzel kitaba uyun.” [4]
Rabbim ölüm gelmeden önce düştüğümüz şu gösteriş merakından kurtulup tövbe edenlerden olabilmeyi hepimize nasip eylesin!
Rabbim çağımızın içi çürümüş anlayış ve düşüncelerin içine düşmekten bizi ve neslimizi muhafaza eylesin!
Rabbim alçak gönüllü ve tevazu ehli kimselerle beraber olabilmeyi, onların yolunu izleyebilmeyi, anlı secdede kendisine varabilmeyi hepimize nasip eylesin!
[1] İsra 37
[2] Kasas 83
[3] İbn-i Mâce, Zühd, 21
[4] Zumer 54 - 55