41.DERS | MEKKE’NİN FETHİNE GİDEN OLAYLAR
Değerli kardeşlerim:
Zafer mücadelede saklıdır. Mücadele ise sabır ve sebat ister. Müslüman sabrı kuşandı mı mücadele azmini yakalar ve o mücadelede zafere giden yolu açar. Zafer ise bazen madden olur, bazen de manen olur. Her iki durumda da mücadele eden Müslüman kazanmış olur
Peygamberimizin hayatını anlattığımız bu derste de nasıl mücadele ettiklerini birçok örnekle ortaya koyduk. Şimdi ise zafere giden yolu, yani Mekke’nin fethine giden süreci anlatacağız.
Mute harbini yansımaları her kesimde farklı tezahür etmekteydi. Irak ve Suriye sınırındaki Arap kabileleri Halit Bin Velid’in başardığı kuşatma yarma hamlesini bir zafer olarak görüyordu. Mekke’de müşrikler ise geri çekilmeyi bir hezimet olarak görüyordu.
Irak ve Suriye sınırındaki kabileler Bizans’ın bölgedeki hâkimiyetinin yara aldığı düşünülerek Müslüman olmaya başlamışlardır. Müslüman olan kabillerin arasında Süleym, Eşca, Gatafan, Zübyan, fezare ve Sair gibi topluluklar bulunmaktaydı.
Irak ve Suriye de bunlar yaşanırken Kureyş İslam’a karşı 100.000 kişilik bir ordunun kurulmasını bir umut olarak görerek Hudeybiye Antlaşması’nın delinmesi fikrindeydi. Bu amaçla Hudeybiye antlaşması’nda Kureyş ile müttefik olan Bekiroğulları kışkırttılar. Çünkü onlar Müslümanların müttefiki olan Huza ile düşmanlıkları vardı. Bunu fırsat bilen İkrime ve Safvan Bin Umeyye onlara silah yardımI yaparak onları Huza’nın üstüne saldılar.
Huza bir gece Vitir kuyuları yanında saldırıya uğradı. Huzalar ani saldırıya karşı koyamadılar, hatta harem’e bile sığınanlara saldırıda bulunuldu. Bunun üzerine Amr Bin Salim atını mahfuz’layıp ok gibi Medine’ye gelince onu tanıyan yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu farkına vardılar. Amr doğruca Allah Resulünün huzuruna çıkarak şu meşhur beyti okudu.
'Allahım, Muhammed'e sesleniyorum:
"Atamızın ve soylu atasının antlaşmasına uy" diye
Biz babayken sen çocuktun
Sonra teslim olduk, yardımımızı da esirgemedik
Allahım, Resulullah'a yardım et
Allah'ın kullarını da çağır yardım etsinler
Aralarında Allah'ın Resulü var
Ayın on dördü gibi parlak ve yüksek
Kureyş sana verdiği sözde durmadı
Sana ettikleri yemini bozdu
Keda' da bana tuzak kurdular
Kimseyi yardıma çağırmayacağımı sanarak
Halbuki onlar hem daha zelil, hem daha azdırlar
Vetir'de geceleyin bize hücum ettiler
Rüku ve secdede iken öldÜrdüler''
Allah Resulü bu durum karşısına müteessir olmuş alnındaki damar belli olacak kadar hiddetlenmişti.
Sonrasında Allah Resulü Amr’a cevaben: "Ey Amr bin Salim, sana yardım edilecektir" diye buyurdu
Daha sonra Huza reislerinden Budeyl Bin Vera 40 kişilik bir heyet ile gelip yardım istedi.
Peygamberimiz Kureyş’e elçi göndererek şu teklifi sundu:
- Maktüllerin diyetini ödeyin.
- Beni Bekir ile ittifakı sonlandırın.
- Eğer bunlar yerine gelmezse antlaşma geçersiz olacaktır.
Sonunu düşünmeden antlaşmayı iptal etmeyi kabul eden Kureyş aklı başına gelince Ebu Süfyan’ı apar topar Medine’ye gönderdi.
Yolda Huzalılara denk gelen Ebu Süfyan olayın boyutunu anlamıştı ve bu hal üzerine Medine’ye girdiğinde kimse yüzüne bakmadı.
Doğrudan peygamberin karşısına çıkmaya cesaret edemeyen Ebu Süfyan önce kızına yani peygamberin eşi olan Ümmü Habibe’ye geldi.
Evine gelen babasını karşılayan Ümmü Habibe Ebu Süfyan’ın peygamberimizin oturduğu mindere oturmasına müsaade etmedi.
Ebu Süfyan:
- “Babandan minderimi acıyorsun” dedi
Ümmü Habibe:
- “ Peygamberin oturduğu bir mindere müşrik oturamaz” diye karşılık verdi.
Sonrasında sırası ile Allah Resulü, Ebubekir, Ömer ve Ali ile görüştüyse de bir sonuç alamadı. Hatta Hz. Hasan’ı aracı etmeye kalkacak kadar aciz kaldı ama sonuç alamadı.
Acziyet için de Mekke’ye dönen Ebu Süfyan’a kavmi çıkışarak:
- Sen hiçbir şey yapmamışsın, sen bize sulh haberi getirmedin ki emin olalım, harp haberi de getirmedin ki ona göre hazırlanalım.
Hz peygamber Huza kabilesine verdiği sözü yerine getirmek için kabilelere haber gönderdi. Ancak kan dökülmesini istemediğinden istihbaratın gizli tutulmasını emretti.
Bedir asabından olup Allah Resulü indinde değerli bir sahabe olan Hatip İbni Belta- (r.a.) Mekke’de yakınları vardı. Onlara olan şefkat ve merhameti sebebiyle, Peygamberimizin gizli tuttuğu sefer haberini bir mektup yazarak Mekke’ye ulaştırdı. Fakat Peygamberimiz vahiy yoluyla bunu haber aldı. Hemen Hz. Ali ve Zübeyr bin Avvam’ı (r.a.) yanına çağırdı ve “Acele hareket ediniz. Falan yere vardığınızda, orada yanında bir mektup bulunan, hayvan üzerine binmiş bir kadın bulacaksınız. Mektubu ondan alınız ve bana getiriniz.” diye emretti.
Bu sahabiler denileni yaptılar, mektubu alıp Resûlullah’a getirdiler. Bunun üzerine sahabiler, “Yâ Resûlallah, Hatib, Allah ve Resûl’üne hâinlik etmiştir!” diyerek cezalandırılmasını istediler. Hattâ öldürülmesini teklif edenler dahi oldu… Peygamberimiz, Hz. Hatib’i yanına çağırttı. Mektubu gösterdi ve “Bunu tanıdın mı?” diye sordu. Hatib (r.a.), “Evet, tanıdım.” deyince, Resûlullah (a.s.m.) bu işi niçin yaptığını sordu. Hatib şu cevabı verdi:
“Yâ Resûlallah, bu hususta hakkımda hüküm vermekte acele etme! Ben Kureyşli değilim. Onların arasına başka yerden geldim. Şu anda çoluk çocuğum onların arasında bulunuyor. Diğer sahabilerin Mekke’de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabası var, benim ise yoktur. Ben bunu, onlara bir iyilik yapayım, kendilerini minnet altında bırakayım da orada bulunan ev halkımı korusunlar diye yaptım! Yoksa bunu dinimden döndüğüm, Müslüman olduktan sonra küfre saptığım için yapmış değilim... Yâ Resûlallah, vallahi ben Allah’a ve Resûlüne iman ettim ve dinimi de asla değiştirmedim! Ben Müslüman olduğum günden beri Allah hakkında hiçbir şüpheye düşmedim. Müşriklerden ayrıldığım günden beri kendilerine de hiçbir sevgi beslemedim. Ben iyi biliyorum ki, Cenâb-ı Hakk’ın onlara vereceği azaba karşı benim mektubum kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak, gelecek azaptan onları kurtarmayacak”
Peygamberimiz onu dinledikten sonra Ashâbına, “O size doğru söyledi. Bunun hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyiniz.” buyurdu. Öldürmek isteyenlere karşı da, “O, Bedir Harbi’nde bulunmuştur. Bedir Savaşı’nda bulunmuş birini nasıl öldürürsün?! Ne biliyorsun? Belki de Allah, Bedir Savaşı’na katılanlara, ‘Siz istediğinizi yapınız. Ben sizi bağışladım.’ buyurmuştur…” dedi
Hicret'in 8. yılında Ramazan ayında 10.000 kişilik bir ordu Medine’den yola çıktı. Ordu yol aldıkça da sayı artıyordu. Allah Resulü s.a.v’ in bütün arzusu Kâbe’ye kan dökmeden girmekti bundan dolayı bunca zaman beklemişti.
Yapılan umrede zaten gönüllerde fetih gerçekleşmişti, şimdi ise madden fethetme zamanıydı.
Cuvfe’ye geldiklerinde amcası Abbas gelerek iman etti ve ailesini Medine’ye göndererek o da orduya katıldı.
Ordu Mekke’ye yaklaşık 25 kilometre mesafedeki Merri Zahren neden bölgede konaklamıştı.
Hz peygamber Kureyş’in teslim olmasını ve kan dökülmemesini istiyordu. Zira orası atası hazreti İbrahim’in emanetiydi.