22.DERS | İLK KARŞILAŞMA BEDİR
Değerli Kardeşlerim:
Müslüman dedik mi akla alçak gönüllü, mütevazi bir şahsiyet gelir. Ancak söz konusu dinini, namusunu, toprağını korumak oldu mu, bir aslan gibi olması gerektiğini de bilmek gerekir.
Bir önceki derste ifade ettiğimiz hadiseler sebebi ile Mekkeli müşriklerle Medine’deki Müslümanları karşı karşıya gelmeye zorladı.
Medine meralarına saldırı ve Abdullah Bin Çaş seriyeleri savaşı kaçılmaz hale getirdi.
Mekkeli müşrikler savaşın hazırlığı için Müslümanların Mekke'de kalan mallarının da dâhil edildiği ve başında Ebu Süfyan ve Amr Bin As’ın bulunduğu bir kervanı Şam'a yollama kararı aldılar ve kervanı korumak üzerede 40 kişilik bir koruma ekibi oluşturdular.
Kervanın yola çıktığını öğrenen Müslümanlar bu duruma karşı önlem almak istiyorlardı. Allah Resulü s.a.v kervanı takip için Talha,Ubeyde ve Sad Bin Zeyd’i görevlendirilmişti. Bu ekip Havraya vardıklarında kervanın Şam’dan döndüğünü haber aldılar.
Sahabeleri ile istişarelerde bulunan Peygamberimizin amacı kervanı alıkoymaktı. İşte bu sebeple bedir savaşı iki taraf içinde planlanmış bir savaş değildi.
Ebu Sufyan Müslümanların niyetinden haberdar olunca Damdan Bin Gifari’yi Mekke’ye göndererek ahaliyi savaşa çağırdı.
Damdam:
“Yetişin kervan Müslümanların saldırısına uğradı” diye çığlık atınca Ebu Cehil Kâbe’ye giderek halkı savaşa çağırdı.
Çoğunluk bu çağrıya karşılık verdiyse de, Ümeyye Bin halef gibi bazı kimseler gitmek istemeseler de Ebu cehil’in kadınlar gibi korkak olmakla suçlaması üzerine bunlar da harekete geçmek zorunda kaldılar. Gidebilenler kendileri, gidemeyenler de Ebu Leheb gibi yerlerine birini göndermek zorunda kaldılar.
Peygamberimiz hicretin 2.yılı Ramazan’ın 8’inde Medine’den yola çıkarken, Abdullah İbni Mektumu imam olarak, Ebu Ubeyde’yi de Yahudilere karşı Medine’yi korumak üzere geride bıraktı.
Kervanı alıkoymak üzere yola çıkan Müslümanların sayısı 313 kişiydi. Yola çıkan ordunun içinde 3 at ve 70 develeri buluyordu.
Müslümanlar Zefiran denen bölgeye geldiklerinde, Mekke’den büyük bir Ordu gelmekte olduğunu öğrendiler. Savaş niyetiyle yola çıkılmamış olması sebebi ile de yola çıkan bu orduda gerekli teçhizatta yoktu.
Peygamberimiz ashabı ile istişare yaptı. Bu istişarede muhacir adına Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer fikirlerini söyledi. Ancak Allah Resulü s.a.v Ensar’ın görüşünü merak ediyordu. Çünkü Ensar biat ederken Peygamberimizi Medine içinde koruyacaklarına dair biat vermişlerdi. Hâlbuki Savaş Medine’nin dışında vuku bulmak üzereydi. Allah Resulü bunun için onların fikirlerini sorduğunda:
Miktatr.a:
- Ya Resulallah biz sana tabiyiz. Sen yoluna devam et. Biz İsrail oğullarının Musa’ya dediği gibi, sen ve Allah’ın gidin savaşın demeyiz. Bizler sağında, solunda, önünde ve arkanda harp ederiz.
Sad Bin Muaz:
- Biz sana inandık ve Allah’tan getirdiklerini iman ettik. Sen denize girecek olsan biz de seninle birlikte gireriz ve asla geri durmayız. Sen dilediğini yap biz ne emredersen onu yapacağız.
Peygamberimiz bu sözlerden çok memnun kaldı.
Haberciler iki müşrik genç yakaladılar. Peygamberimiz onlardan aldığı bilgi ile müşriklerin sayısının 1000 civarında olduğunu öğrendi.
Gelen diğer istihbaratlar da Ebu süfyan’ın da Bedir kuyularına yaklaşmakta olduğunu haber verirken, Ebu Süfyan da Müslümanlardan haberdar oldu ve yolunu değiştirip kervanı kurtardı.
Bedir Medine’ye yaklaşık 130 kilometre mesafede olup, su kuyularının olduğu bir yerdi. Müslümanlar Bedir’e gelince yumuşak bir zeminde ordugahı kurmak istediklerinde Hubab Bin Münzir:
- “Ya Resulallah bu yer tayini Allah’ın emrini yoksa sizin kararınız mı?”diye sordu.
Allah resulü kendi kararı olduğunu söyleyince hubab şöyle bir öneride bulundu:
- Ya Resulullah ordugâhı en son kuyunun yanına kuralım ve diğer kuyuları da kapatalım”
Bu öneri Allah Resulü s.a.v tarafından karşılık gördü ve ordu buna göre tertip edildi.
Böylelikle Müslümanlar çok uzaktan gelen müşrik ordusunun susuzluğunu bir avantaja çevirmiş oldular.
Burada dikkat çekici bir diğer hadise ise sahabe efendilerimizin zaman zaman Allah Resulünün aldığı kararlara karşı önerilerini açıkça beyan edip, itirazda bulundukları gerçeğidir. Bu durum bugün bazı kimselerin yapıp ettiklerinin sorgulanmaz olmasının İslam ile asla bağdaşmadığının açık delilidir.
Kureyş uzun yolcuğun ardından artık Müslümanların karşılarındaydı. Müşrikler 1000 kişilik kuvvetle Bedir’e gelirken. Ordunun içinde 100 at ve 700 Deve bulunuyordu. Ayrıca müşrikler Müslümanların aksine baştan aşağı zırhlı idiler.
Bu savaş akrabalar arası bir savaş olması sebebi ile zor bir karşılaşmaydı. Birkaç örnek vermek gerekirse:
Ebubekir oğlu Abdurrahman ile Ali kardeşi Akil ile Utbe Bin Rabia oğlu Huzeyfe ile karşı karşıya gelmişti.
Bu arada Ebu Süfyan’ın habercisi müşrik ordusuna ulaşmış ve kervan için yola çıkan kureyşin kervanın kurtulması ile savaşma ihtiyacı olmadığını ve geri dönmesi gerektiğini söylese de Ebu Cehil savaşma taraftarı olduğundan orduyu savaşmaya yönlendirdi.
Ordu içinde kervanın kurtulması sebebi ile savaşmak istemeyenler vardı ama bunu ancak Utbe Bin Rabia dile getirebildi:
“Ey Kureyş Biz kervan için yola çıkmıştık kervan kurtuldu. Karşımızdakiler bizdendir. Bırakalım Muhammed Araplarla savaşsın. Eğer Araplar kazanırsa ondan kurtulmuş oluruz. Yok! Eğer Muhammed kazanırsa onun şerefi bizim şerefimiz olur.”
Aslında çok mantıklı olan bu teklife cehaletin babası olan Ebu Cehil karşı çıkarak Utbe’yi kendi evladını korumak için bunu söylediği iddiası ile onu korkaklıkla suçlayarak Kureyş’i savaşmaya sürükleyen kişi oldu.
Bu durum mukadderatın önüne geçilmeyeceğinin göstergesidir.
Sayıları ve imkânları az olmasına rağmen Müslümanların ortaya koyduğu teslimiyet tarihler boyunca anılan bir kahramanlık destanı olarak nesilden nesile aktarılmaya devam edecek.
Savaş ve sonuçlarını inşaallah bir sonraki derste anlatacağız.