SELAMI YAYMANIN ÖZÜNDEKİ MANA
Değerli Müslümanlar:
İletişim çağından bahsettiğimiz bir zamanda maalesef iletişimsizlik hastalığı ile yalnız kalan kimseler olarak yeniden ümmet olmaya ihtiyacımız olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Hayatımızı kolaylaştırmak adına icat ettiğimiz teknoloji bizi esir alırken, bugün dünden daha fazla İslam’ın bizi birleştiren ve ümmet eden hükümlerine ihtiyacımız var.
Bunun içinse yapmamız gereken ilk iş bizi var edenin hükmüne boyun eğip iman etmek olduğunu Allah Resulü s.a.v ifade ederken, devamında ortaya koyduğu hüküm bizim hayattaki felsefemizin ne olması gerektiğine çok açık bir delil teşkil etmektedir:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” [1]
Allah Resulü s.a.v’ in ifade ettiği ve Müslüman olduğunu söyleyen herkesin uyması gereken kural birbirini sevmek ve selamı yaymak olduğunu bildiğimiz halde maalesef menfaat ve çıkar hedefli bir hayat sürdürdüğümüzden dolayı birbirimize kin duymakta ve selam vermekten kaçınmaktayız. Hâlbuki hepimiz lafa geldi mi “ Hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır, insanlar konuşa konuşa anlaşır” cümlesini kullanıyoruz da icraata geldiğimizde hiç de buna uygun hareket etmediğimiz hepimizin bildiği bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Müslüman bir toplumun bireyleri olarak zaman zaman şu cümleyi ya dinlendiriyoruz veya zihnimizde düşünüyoruz:
“ Bu zamanda selam verecek adam mı kaldı? İnsanlardan ne kadar uzak kalırsam o kadar iyi. Kimse bana bulaşmasın, bende kimse ile muhatap olmayayım”
Ancak değerli kardeşlerim! Bu iş öyle zannettiğimiz kadar basit ve gereksiz değil. Öyle ki cenneti isteyen her Müslüman’ın selamın nereden geldiğini ve ne mana ifade etiğini anlamaya ihtiyacı var.
Peki! Selam vermek nerede başlamış ve selam vereni nereye ulaştıracaktır?
Allah Resulü s.a.v bunu ifade ederken selamın mahiyetini şöyle ortaya koymaktadır:
“Allah Teâlâ Âdem a.s’ ı yaratınca ona:
– Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem a.s meleklere:
– es-Selâmü aleyküm, dedi. Melekler:
– es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetullâh”ı ilâve ettiler.” [2]
Cennete girmek mi istiyorsun? Öyle ise önce oranın lisanı olan selamı almayı öğreneceksin ey Müslüman!
Hepimiz ayet-i celile de geçen kardeşler olun emrini biliyoruz ancak ne hikmetse kardeşliğe giden yollara duvar örmekten de vazgeçmiyoruz! Ne çok bahanelerimiz ve bitmeyen emellerimiz var. Söyleyin değerli dostlar dünyadan mezara ne getireceğiz?
Dünyadan ancak iman ile gider amellerimizle kabrimize girersek kurtuluşa ereceğimiz Müslümanlığı kabul eden herkesin malumu olduğu bir gerçekken, ne zaman Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanına kulak vereceğiz:
“Selâmı yayınız, fakir ve yoksulları doyurunuz, böylelikle Azîz ve Celîl olan Allah’ın size emrettiği şekilde kardeşler olunuz” [3]
Kardeşliğin nişanesi, bir olmanın anahtarı, cennet ehli olmanın sihirli sözü, yardım olunmanın başlangıcı, hüznü ve sevincin paylaşıldığı dostlukların vesilesi Allah’ın selamı duyduğumuz zaman Rabbimizin şu beyanı aklımıza gelmeli ve karşılığımız bu hükme göre olmalıdır.
Peki! Nedir o hüküm?
وَاِذَا حُيّٖيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَسٖيباً
“Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya verilen selâmı aynen iâde edin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.” [4]
Ayet-i celilenin sonunda ifade edilen cümle selamı vermekten veya almaktan kaçınanlara tam bir tehdit mahiyetinde olduğunu gerçekten hak çerçevesinden bakanların görmesi gereken bir uyarıdır.
Evet! Rabbimiz hepimiz için bir hesap tutuyor ve günü gelip de mahşer yerinde toplandığımızda bunun hesabını bizden muhakkak soracak.
Peki! Allah’ın selamını vermek sadece bir merhabalaşmak mıdır yoksa bundan daha derin manalar mı ifade etmektedir diye baktığımızda görmekteyiz ki, selam toplumdaki ahlaki değerlerin ve kaidelerinin de bir parçası olarak çok önemli işlevleri yerine getirmektedir.
Bu işlevlerinin ne olduğuna baktığımızda Rabbimizin şu beyanlarını görmekteyiz:
فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًؕ
“Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin.” [5]
Rabbimizin burada ifade ettiğinin sadece sevap almaya vesile olan bir merhaba olmadığını, bundan daha derin mana ifade ettiğini şu ayetlerde daha net görüyoruz:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذٖينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذٖينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍؕ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَحٖينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهٖيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِࣞ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْؕ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّؕ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍؕ
“Ey iman edenler! Hizmetinizde bulunanlarla içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar yanınıza gelmek için sizden üç vakitte izin alsınlar. Sabah namazından önce, öğle sıcağından dolayı (istirahata çekilirken) elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra. Bunlar, örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç vakittir. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe olduğunuz kimselerdir.”
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ
“ Çocuklarınız ergenlik çağına gelince, onlardan önceki ergenler nasıl izin alıyorlarsa onlar da öyle izin alsınlar. Allah ayetlerini işte size böyle açıklıyor; O her şeyi bilir, yerli yerinde yapar.” [6]
Maalesef İslam’ın bu denli ayrıntılara dikkat edip ahlaki ve edebi terbiyeyi bize vermeye çalıştığı bir düzlemde, bizler en ahlaksız dizi ve filmleri ailece izliyoruz ve bundan da hicap duymuyoruz.
Hâlbuki İslam ortaya çıkabilecek her türlü nahoş olayı önlemek adına tedbirler alırken anne ve babalar olarak evlatlarımızın yanındaki hallerimiz berbatken, aynı şekilde evlatlarımızın da yanımızdaki halleri akıllara zarar durumda olduğunu İslam’ın çerçevesinden bakan herkesin gördüğü bir gerçektir.
Durum bu iken uyarıda bulunduğumuz kardeşlerimiz ne olacak ki, onlar bizim evlatlarımız diyorlar. Böyle diyenlere Allah Resulün şu beyanı ile karşılık vermek gerekiyor:
“Bir adam Peygamber efendimize gelerek:
– Annemden de izin isteyecek miyim, diye sormuştu. Efendimiz:
– Evet, annenden de izin istiyeceksin, buyurdu. Adam:
– Ama onun benden başka hizmet edeni yok, her girişimde izin mi isteyeyim, deyince
– Ananı çıplak görmeyi arzu eder misin, cevabını verdiler.” [7]
Ancak bu hususa birçok kimsenin riayet etmediğini gördüğümüz gibi, başkalarının evine girerken ve de kapılarını çalarken de dikkat edilmesi gereken kurallardan da bir haber olduğunu görüyoruz.
Nitekim Rabbimiz bizim için rahmet olacak şu kuralları koymuş ve biz bugün bunları uygulamadığımız için nahoş olaylarla karşı karşıya kaldığımız gibi, iftiralarla da muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Peki! Ne buyurmakta Rabbimiz:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاؕ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermeden girmeyin.”
Rabbimiz emri gereği yabancı bir kapıyı çalınca sırtımızı dönmek, kapı açıldığında müsaade istemeden dönememek ve evin beyi olmadan erkeğin iş için bile olsa eve girmemesi oluşabilecek hoş olmayan olayların önünü alacağı tecrübelerle sabit olmuş gerçeklerdendir. Zaten Rabbimizin emrettiği hangi husus insan için kötü ki diye de düşünmek gerekiyor.
Rabbimiz bu beyanın ardından bir beyanda da bulunarak izin verilmeyen yere girilmeyeceğini kesin bir hükümle şöyle ortaya koymaktadır:
فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا فٖيهَٓا اَحَداً فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ قٖيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلٖيمٌ
“Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar girmeyin. Eğer size geri dönün denilirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha temiz bir davranıştır.” [8]
İfade ettiğimiz ayet ve hadis-i şeriflerden de anlayacağımız üzere selam vermek bizim basite aldığımız ama içerisinde kardeşliğin, güvencenin, ahlaki değerlerin bulunduğu çok geniş bir manayı ifade etmektedir.
Rabbimiz bu ayetlerin peşinden şu beyan ile de aklımıza hitap ederek şöyle buyuruyor:
كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor.” [9]
Rabbim bizler için hayat nizamı olan kitabımızı ve Resulünün sünnetini hayatımıza tatbik etmeyi nasip eylesin!
Rabbim Müslüman kardeşine düşmanca davranmaktan ve selamı ondan esirgemekten bizleri muhafaza eylesin!
Rabbim bizleri dünya hayatında mescidlerinde buluşturduğu gibi cennetinde buluşmayı nasip eylesin!
[1] Müslim, Îmân 93. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 131; Tirmizî, İsti‘zân 1; İbni Mâce, Mukaddime 6, Edeb 11
[2] Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28
[3] İbni Mâce, Et’ıme 1
[4] Nisâ 86
[5] Nûr 61
[6] Nisa 58 - 59
[7] Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 173
[8] Nur 27 - 28
[9] Nur 61