25. DERS | UHUD SAVAŞI’NIN AYAK SESLERİ
Değerli Kardeşlerim:
Her şeyin sahibi olan yüce Rabbimiz biz kullarını gazabından korumak için uyarılarda bulunur.
Bu uyarılardan en önemlisi ise iman edenlerin kimleri dost edip edilmeyeceği meselesidir.
Çoğu zaman Allah’ın kitabı Kuran okurken aklımıza şu soru takılır:
“Neden rabbimiz bu kadar Yahudi kavminden bahsetmektedir?”
Kuru kuruya Kuran’ın manasını okuyanlar buna bir mana veremezler. Ancak tarihe bakanlar bunun sebebini net bir şekilde görürler.
Bedir Savaşı’ndan sonra Yahudilerin takındığı tavırları da bu durumu açıklamak için en önemli anekdotlar barındırmaktadır.
Mekkeli müşrikler yenilgiyi hazmedemeyip intikam yeminleri ederken, Yahudilerde Müslümanların bu denli güçlenmesinden endişe ediyorlardı. Bunun sonucunda da Müslümanlar aleyhine çalışmalar yapıyorlar ve yaptıkları bu çalışmalar kendilerinin niyetlerini ele veriyorlardı.
Bu olayların en başında da Beni Nadir Yahudilerinden olan Kab Bin Eşref adındaki şairin Müslümanlar ve Peygamberimiz aleyhinde söylediği şiirler gelmekteydi. Bununla da kalmayıp söylediği şiirlerle müşrikleri kışkırtmaktaydı.
Hatta Bedir savaşı sonrası 40 adamı ile Mekke’ye gelip Ebu Süfyan ile anlaşıp peygambere suikast düzenlemeyi bile planladı. Ancak onun hareketlerinden şüphelenen Muhammed Bin Mesleme onu çözmek için ona şöyle bir oyun etti!
“- Muhammed aramıza gelmesi bizim için büyük bir bela oldu. Onun yüzünden ihtiyaç içine düştük. Bana yardım eder misin?
Kab:
- Karını rehin bırakırsan olur.
Mesleme:
- Karılarımız size meyil eder diye korkarım.
Kab:
- Çocuklarınızı rehin bırakın o zaman.
Mesleme:
- O zaman rezil oluruz.
Kab:
- O zaman silahlarınızı rehin bırakın.”
Bu son istek savaşmak niyetinde olduklarını gösteriyordu.
Mesleme bir bahaneyle onu dışarı çıkarıp dört arkadaşı ile onu öldürdü.
Bu peygamberin emri değildi. Lakin toplum henüz alışkanlıklarını bırakabilmiş değildi. Ayrıca ”Kab” ölümü de hak etmişti.
Kab’ın yaptığı teklifler Yahudiler için sıradan işlerdi. Zira Yahudiler faizcilik ve ticaret yaparken böyle aşağılık tekliflerle insanların kadınlarına göz koyacak kadar şirazeleri kaymış bir topluluktu.
Her fırsatta Müslümanları ve Peygamberi aşağılamaktan geri durmayan Yahudiler Müslümanları gördüklerinde ölüm sizin üzerine olsun manasında “essamualeyküm” diyorlardı.
Bir seferinde peygambere de aynısı yapılınca Hz Aişe çok kızmış buna karşılık Allah Resulü s.a.v’in vealeyküm diyerek karşılık vererek Hz. Aişe’ye sakin olmasını tavsiye etmişti.
İlahi vahiye muhatap oldukları halde Yahudiler Müslümanları bırakıp müşriklerin daha üstün olduklarını söyleyecek kadar da aşağılık söylemlerde bulunuyorlardı.
Yahudiler ile antlaşma yapan Müslümanlar yapılan anlaşmaya uymalarına karşılık Beni Kaynuka Yahudileri bunu bozma niyetindeydi.
Bunun bir sonucu olarak Beni Kaynuka çarşısından altın almak isteyen bir kadının eteğini birkaç Yahudi’nin kaldırıp dalga geçmeye kalkması sonucu oradan geçen bir Müslüman duruma tarafsız kalamamış ve Yahudilerden birini öldürmüş ve Yahudinin öldürmesi üzerine de onlarda Sahabe efendimizi öldürmesi ile iki taraftan da ölümler olmuştur.
Bunun üzerine Allah Resulü s.a.v onların kalelerini kuşattı. 15 gün süren kuşatma sonunda münafıkların başı olan Abdullah İbni Selül’ün teklifi ile Şam’a sürüldüler.
Şam’a sürülen beni Kaynuka Yahudilerinin sayısı 700 kişiydi.
Medine'de tam huzur bulundu derken bu sefer de Ebu Süfyan bozulan itibarlarını düzeltmek için 200 adamı ile Medine’nin dış mahallelerinden olan Ureyz de Ensar’dan Sad Bin Amir ve bir kişiyi öldürüp hurmalıkları ve evleri ateşe verdi.
Bunu haberi alan Peygamberimiz s.a.v 80 Süvari 120 yaya askerle onu takibe aldı.
Ebu Süfyan yolluk için peşlerine getirdiği kavrulmuş un çuvallarını atarak kaçmış bunun sonucunda bu sefere kavrulmuş un manasına gelen Sevik gazvesi ismini verilmiştir.
Bu olay sonrasında kervanları Medine’den geçiremeyen müşrikler Irak yolundan Şam’a gitmeye çalışmış ve Saffan bin Ümeyye’nin himayesinde Şam’a doğru yola çıkmışlardır. Ancak Müslümanlar bunu haber alınca Zeyd Bin Harise komutasında 100 kişilik bir kuvvetle kervanı yakalamış, bunun üzerine ticaretle geçim sağlayan Mekkeli müşrikler savaşın kaçınılmaz olduğunu görmüşlerdi.
Bu noktada Uhud savaşı öncesi olan olayları anlattığımız bu kısımdan bazı dersler çıkarmamız gereklidir.
Bu derslerin en önemlisi:
Yahudi'nin oyunlarının bitmeyeceğini anlamayan Müslüman’ın zikir çekerek kurtulacağını sanmasının daha aciz bir durum olmadığı gerçeğidir.
Her alanda mücadele olmadıkça sonuç zafer değil, hüsran olacaktır.