14.DERS | KUTLU BİR YOLCULUK MİRAÇ
Değerli kardeşlerim:
Bizler yalan dünyanın imtihanı ile sınanan varlıklarız. Bu imtihanda da zorlandığımız ve sığınacak bir liman aradığımızda farklı farklı yollara başvururuz.
Gerçek iman sahipleri ise derdi verenin dermanı da verecek olduğunu bilir ve Rabbine sığınır.
Tıpkı âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimizin Rabbine sığındığı gibi.
Öyle ki! Yetim ve öksüz başladığı mücadelesinde kendisine en büyük desteği veren eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talip’in peşi sıra gelen kayıpların ardından İslam davası için çıktığı Taif seferinden de taşlanmak sureti ile eli boş dönmesi ile üzgün olan Allah Resulü s.a.v’ in tek sığınağı olan Allah’a kendi evinde yani Kâbe de sığınması bizler için en can alıcı örneklerden biridir.
Aslında bu bekleyiş Kutlu bir seferin ayak sesleriydi. Allah Resulü s.a.v yaşadığı olağanüstü bu hali şöyle beyan etmektedir:
“Ben Kâbe’nin Hatîm kısmında yatıyordum. Uyku ile uyanıklık arasında bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. (Bu sözünü söylerken boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı gösteriyordu.) Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi îman ve hikmetle dolu, altından bir kab getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve Zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi îman ve hikmetle doldurulup tekrar yerine kondu…” [1]
Bu bir bakıma bilgisayarda ki işletme sisteminin yeni çıkan programları kullanabilmesi için bir üst sürüme yükseltilmesi gibiydi, çünkü çıkılan bu sefer olağanüstü bir yolculuğun başlangıcıydı.
Allah resulünün yanında eşekten büyük katırdan ufak beyaz bir hayvan getirildi. Bu “Burak “ adında Rabbimizin kutlu seferine eşlik etmek üzerine Resulüne gönderdiği bir binekti. Öylesine bir binekti ki burak, gözünün gördüğü yere adımını atıyor ve çok kısa sürede Mekke’den Kudüs’e Cebrail a.s’ın rehberliğinde varılıyordu.
Bu yol ise deve kervanı ile ancak yirmi günde varılabilecek bir mesafeydi.
Rabbimiz bu kutlu seferi kitabında şöyle beyan etmektedir:
سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır. O Mescid-i Aksâ ki biz onun etrafını bereketli kıldık ve bu gece yolculuğunu o seçkin kula büyük işaret ve delillerimizden bir kısmını gösterelim diye yaptırdık. Şüphesiz ki O, evet O, her şeyi hakkiyle işiten, kemâliyle görendir. [2]
Biz bu yürüyüşü Allah Resulü s.a.v ‘in bir gece Mekke’den Mescid-i Aksa’ya yaptığı “gece yürüyüşü “ manasında ki İsra ile isimlendiriyoruz.
Allah Resulü s.a.v Mescid-i Aksa tüm peygamberlere en büyük makam olan makam-ı mahmud’un sahibi olarak imamlık yapıp namaz kıldırıyor.
Bu nokta da akla şu soru gelebilir! Namaz miraç’ta farz kılınmışken peygamberimiz nasıl oluyor da miraç’ın öncesinde namaz kıldırıyor diyebilirisiniz!
Değerli kardeşlerim!
Namaz Miraç'tan önce de vardı. Bizden önceki ümmetlere de farz kılınan namazın bugün ki gibi beş vakit’e sabitlenmesi Miraç ile olmuştur ancak onun öncesin de de namaz vardır.
Allah Resulü s.a.v aksa’da kılınan namazdan sonra Cebrail a.s ‘ın Rehberliğinde semaya yükselirken, Cennet ve Cehenneme ve birçok olaya şahit olurken, Adem, İbrahim, Musa, İsa, İdris a.s gibi ululazam peygamberlerle buluşmuştur.
Allah Resulü s.a.v’ in birçok olağanüstü olaya şahit olduğu bu yolculukla ilgili Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:
Sonra yaklaştıkça yaklaştı. Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu. Böylece Allah, kuluna vahyini iletti. Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı. Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyor sunuz?Andolsun ki onu (meleği) iniş esnasında en sondaki sidretü’l-müntehânın yanında bir daha gördü. Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır. O an sidreyi bürüyen bürümüştü.Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı. Hiç kuşkusuz o, rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü. [3]
Peki! Bu olayı nasıl gerçekleşti?
Yedi kat semayı temeşa eden Allah resulü s.a.v artık en büyük makamın kapısının önündeydi. Oranın adı sidretü’l-müntehâ idi. Cebrail a.s bu noktaya geldiğinde:
- “Ey kardeşim buradan öteye tek başına gideceksin! Buradan öteye bir adım atarsam yanarım”
- “Peki! Buradan öteye nasıl gidilir!”
- “Aşk ile gidilir.”
İfadeleri ile Rabbimiz ile Resulü arasındaki görüşme başlamış oldu.
Şunu belirtmek gerekir ki, Rabbimiz mekândan münezzehtir. İç yüzüne vakıf olamayacağımız bir şekilde peygamberimiz Rabbimiz ile görüşmüş ve biz ümmetine hediyeler ile dönmüştür.
Bu hediyeler nelerdir?
Allah Resulü s.a.v Miraçtan bizlere ü hediye dönmüştür.
- Ümmetimden Allah’a ortak koşmayanları cennete gireceği müjdesi
- Cennet ahalisi cennete, cehennem ahalisi de ateşe girdikten sonra, yüce Allah’ın kalbinde hardal tanesi kadar bile imanı olanları cehennemden azad edip cennete koyacağı müjdesi
Onun içindir ki Ancak Müslümanlar olarak ölün emri bizlere haber verilmiştir.
- Hepimizin bildiği beş vakit namaz hediyesi
Şurayı iyi anlamak gerekir ki, namazı olmayanın Rabbine yakınlığı olmaz. Bunun en belirgin ifadesi de anlattığımız konunun başlığı olan “ Miraç” tır
Bu olağan üstü olay aynı zamanda bir insanın nasıl Allah’a ulaşacağının da bir göstergesi durumundadır.
Şimdi sormak lazım kaçımız namazı bir miraç olarak algılayıp Allah ile buluşma olarak algılıyoruz?
Yine namazın insan üzerinde ki en belirgin göstergesi olan kötü ve çirkin işlerden sakındırması hususa acaba bizde ne kadar karşılık buluyor?
Çünkü Rabbimizin bu hususta ki beyanı çok açıktır:
اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ
Resûlüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü bütün şartlarına riâyet edilerek hakkiyle kılınan namaz, insanı her türlü hayasızlıktan, dînin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar. [4]
Peki! Bunca namaz kılanın olduğu bu toplumda neden bu kadar kötülük var diye akla bir soru gelebilir.
Bu soruya Rabbimiz maun süresinde şöyle cevap veriyor:
فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤﴾اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ ﴿٥﴾اَلَّذ۪ينَ هُمْ يُرَٓاؤُ۫نَۙ ﴿٦﴾وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴿٧﴾
Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını gafletle kılar, ona gereken önemi vermezler. Yaptıkları ibadetleri gösteriş için yaparlar. Her türlü yardım ve iyiliğe de engel olurlar. [5]
Bu ayetler münafıklığı işaret ediyor diyebilirsiniz ama acaba biz bunun neresindeyiz diye de sormak gerekmez mi?
Ve son olarak Miraç’ta Rabbimiz bizlere Bakara süresinin son iki ayeti olan ve toplum arasında amenerresulü diye ifade eden bakara süresinin 285 ve 286. Ayetleri indirdi.
Bu iki ayetin arasında dikkat çekici bir ifadeyi görüyoruz:
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ
Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. [6]
Rabbimizin ifadesi bizlere şu mesajı veriyor “ Başınıza gelenler sebebi ile yılgınlığa düşmeyin. Zira ben size ancak kaldırabileceğiniz yükü vermekteyim”
Anlattığımız bunca olağanüstü olayları kalbinde iman olmayanların anlaması tabii ki mümkün değildir.
Müşrikler de inanmamış rivayetlerde geçen şu olaylar cereyan etmiş:
,
Allah Resulü s.a.v yaşadığı hadiseyi halka anlatma niyetini ortaya koyunca amcası Ebû Talib'in kızı Ümmühânî elbisesine yapışarak,
"Yâ Resûlallah!" dedi. "Sakın bunu halka anlatma, seni yalanlarlar ve seni üzerler."
Fakat Peygamberimiz (s.a.v.),
"Vallahi! Ben onu anlatacağım." dedi ve halkın yanına varıp Mirâc'ı haber verdi. Kureyşliler şaşırdılar:
"Yâ Muhammed! Buna delilin nedir? Biz bunun bir benzerini daha şimdiye kadar işitmedik." dediler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz şunları anlattı:
"Delilim şudur ki, filân oğullarının devesine filân vadide, filân yerde rastladım. Develerini kaçırmış arıyorlardı. Onları develerine doğru kılavuzladım ve ben Şam'a yöneldim."
"Sonra dönüşümde Dabhanan'a geldiğimde, filan oğullarının kafilesine rastladım, halkı uyuyordu. Onlara ait, üstü örtülü su kabının örtüsünü açıp içindeki suyu içtim. Yine eskisi gibi üzerini örttüm."
"Başka bir delilim de şudur: Sizlere ait bir kafileye Ten'im yokuşunda rastladım. Önde karamtırak bir deve vardı. Üzerinde birisi siyah, öbürü alaca renkli iki çuval bulunuyordu."[7]
Halk merak içinde ve sürâtle Seniyye mevkiine çıktı. Bir müddet sonra kafile çıkageldi. Peygamber Efendimizin haber verdiği gibi önünde karamtırak deve vardı. Gelen diğer kafileye su dolu kaplarını sordular. Onlar, su doldurup, üzerini örttüklerini söylediler. Su kabına baktılar, üzeri kendilerinin örttüğü gibi örtülü idi, ama içinde su yoktu. Müşrikler şaşırdılar, ve "Tıpkı dediği gibiymiş." dediler.[8]
Müşrikler, Peygamberimiz (s.a.v.)'in haber verdiği diğer haberleri de araştırdılar ve aynen söylediği gibi buldular. Buna rağmen îmân edip Peygamberimiz (s.a.v.)'in dâvâsını tasdik etmediler.
İsrâ ve Mirâc mûcizesini kabul etmemekte direnen Kureyşli müşrikler, Resûl-i Ekrem Efendimizden bu hususta delil üstüne delil istemekten de geri durmuyorlardı. Bir çokları, "Deve ile Mekke'den Şâm'a gidiş bir ay, dönüş de bir ay sürer. Muhammed, oraya bir gecede nasıl gidip Mekke'ye döner?" dediler.
İçlerinden o taraflara seyahat etmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, Peygamber Efendimize gelerek,
"Mescid-i Aksa'yı bize târif edebilir misin?" diye sordular.
Resulullah Efendimiz,
"Gittim, târif edebilirim." cevabını verdi.
Bundan sonrasını Efendimiz şöyle anlatır:
"Onların, yalanlamalarından ve suâllerinden pek çok sıkıldım. Hatta, o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken, Cenâb-ı Hak, birden Beytü'l Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer târif ettim. Hattâ bana, 'Beytü'l-Makdisin kaç kapısı var?' diye sormuşlardı. Halbuki, ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce, ona bakmaya ve kapılarını birer birer saymaya ve bildirmeye başladım." [9]
Bunun üzerine müşrikler,
"Vallahi, tastamam ve doğru târif ettin." dediler. Buna rağmen yine îmân etmediler.
Müşriklerin tavrı karşısında Müslümanın tavrı nasıl olmalı sorusuna en güzel cevap Hz. Ebu Bekir efendimizin tavrı ve tasdik etmesidir.
Mekke halkı arasında gönülleri İslâma ısınıvermiş, fakat Mirâc haberiyle birden şaşırıp kalan kimseler de vardı. Bunlar bu haberi duyar duymaz derhal Hz. Ebû Bekir'e koştular,
"Yâ Ebâ Bekir!" dediler. "Arkadaşının işinden haberin var mı? O, bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini, orada namaz kılıp Mekke'ye döndüğünü söyledi."
Hz. Ebû Bekir,
"Siz bunları ondan mı duydunuz?"
"Evet," dediler, "aynen ondan duyduk."
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir,
"Vallahi," dedi, "o söylediyse, şeksiz şüphesiz doğrudur. Siz buna hiç şaşırmayın!"
Sonra da, kalkıp doğruca Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yanına gitti,
"Yâ Resûlallah! Sen, şu halka bu gece, Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?" diye sordu.
Peygamberimiz (s.a.v.),
"Evet" deyince Hz. Ebû Bekir,
"Doğru söylüyorsun, senin Allah'ın resûlü olduğuna şehâdet ederim." dedi.
Peygamber Efendimiz de, bunun üzerine,
"Yâ Ebâ Bekir, sen zâten sıddîksın" buyurdu.[10]
Ve, o günden itibaren Hz. Ebû Bekir, "Sıddîk" diye anılmaya başlandı. Sıddık, şeksiz, şüphesiz doğrulayan mânâsına geliyordu.
İşte iman Hz. Ebu Bekir efendimiz gibi “o dediyse doğrudur” diyebilmektir
İşte böylesine olağanüstü bir durumla bize ulaşan emirleri anlamaya çalışmalıyız öyle ki!
Dikkat edin kardeşlerim!
Kulun sığına her işte ve her yerde Rabbidir. bunun en kestirme yolu da namazdır.
Nitekim Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:
كَلَّاۜ لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Hayır! Sen sakın ona boyun eğme! Rabbine secde et ve O’na yaklaş! [11]
Her halimizde, her mutluluğumuzda, her hüznümüzde alemlerin Rabbi olan Allah’ımıza hatırlayıp hamd ve şükürle, sabrı kuşanarak ona yaklaşmak durumundayız
Kalbimiz öyle bağlı olmalı ki, adını duyduğumuzda heyecana kapılmalı, namaza durduğumuzda duamız semaya yükselmeli, nefsi karşısına çıktığımı onu devirmeli ve şeytan onu gördüm kaçacak delik aramalı!
Rabb’imizden niyazımız odur ki, Hz. Ebu Bekir gibi tasdik eden, Hz. Ömer gibi heybetli, Hz. Osman gibi iffetti, Hz. Ali gibi ilim sahibi oldursun bizleri.
[1] Buhârî, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiyâ 22, 43; Müslim, Îman 264
[2] İsra 1
[3] Necm 8 - 18
[4] Ankebut 45
[5] Maun 4-7
[6]Bakara 286
[7] Sîre, 2/43-44.
[8] Sîre, 2/43-44.
[9] İbni Sa'd, Tabakât: 1/215; Müslim: 1/108.
[10] İbni Hişâm, Sîre: 2/40; İbni Sa'd, Tabakât: 3/170.
[11] Alak 19