Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

SICAK YAKIYOR DEĞİL Mİ?

Değerli Müslümanlar:

Bizler yaratılmışların en üstünü olma şerefine nail olmuş insanlarız. Ancak kendisine bu şeref verilmiş insan aynı zamanda yaratılmışların en acımasızı olabildiği gibi, en canisi de olabilir ve tarih bunun örneklerine şahit olduğu gibi, bugün yaşadığımız zaman içerisinde bizde bunlara şahitlik etmekteyiz.

Bunun sebeplerine baktığımız zaman gördüğümüz sebep şudur ki; insanoğlu kendisine verilen imkânlar sebebi ile çok güçlü olduğu yanılgısına düşmektedir. Hâlbuki insan Rabbinin kendisine verdiğinin dışına çıkamayacak kadar aciz, verdiği ile her istediğini yapabileceğini zannedecek kadar da aptaldır.

Rabbimiz insanın acziyetini ifade etmek adına beyan ettiği şu ayet-i celile tamda buna işaret etmektedir:

وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً

“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.”[1]

Ancak ne hazindir ki, insan yerini bilmemek hususundaki ısrarı sebebi ile dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu unutur ve azgınlaşarak yeryüzünde fesat çıkarır, kan döker, baş kaldırır. Zanneder ki, her şeyin sahibi benim ve ben her şeye hükmederim.

Oysa bu onlara verilmiş bir sermayedir ve bu kimi için azaba, kimi içinse mükâfata gebedir.

Dünya hayatında fesat çıkaranlar, başkalarının canları ve kanları üzerinden servet edinenler, yüksek tepelerde ki saraylarından arzı endam edenler, üşüdüğünde dünyayı ateşe vererek ısınanlar, yandığında klima ile soğuyanlar, söyleyin bu saltanat hep sürecek mi sandınız?

Onlar ve bizler zannediyoruz ki, bu nimetler hiç bitmeyecek! Oysa bu dünyadan ne Firavunlar, ne Nemrutlar geçti, servetleri dillere destan olan Karunlar, saltanatı büyük olan Süleymanlar geçti!

Efendim çok güçlüler diyen korkak Müslüman! Hani dünün güçlüleri neredeler?

Elinden gelen gayreti göstermesi gerekip de yapmayanlar, yapmadıklarını Rablerine havale ederek “ Niçin Rabbimiz bu zalimleri kahretmiyor! Diyerek topu taça atarken Rabbimiz cevabını şöyle beyan ediyor:

وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَۜ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ ف۪يهِ الْاَبْصَارُۙ

“Resulüm! Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, dehşetten gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne ertelemektedir.” [2]

Rabbimiz yapılan hiçbir şeyden gafil değildir ve zamanı geldiğinde yapılanların hesabını mutlaka soracaktır. Biz buna iman etmesi gereken kimseler olduğumuz gibi, aynı zamanda bunun için çaba sarf etmesi gereken kimseleriz.

Çaba sarf etmesi gereken biz ümmet-i Muhammet ise bugün gaflet içinde çıkarlarının peşine düşerek zevki sefa sürme çabası içindedir.

Ne kadar kolay değil mi? Yanınca klimayı, üşüyünce kombiyi açmak!

Peki ama bugün yandık diye şikayet eden bizler cehennemin ateşine nasıl katlanacağız veya oraya varmayacağımızın garantisini bize kim verdi?

Gelin hep birlikte tefekkür edelim!

Güneşten bunalınca klimalı odaya kaçan bizlerin bombaların ateşiyle yanan vücutlardan haberi var mı?

Başı ağardığında hastaneye koşan bizlerin kolu, bacağı kopmuş çocukların gideceği bir hastanesinin olmadığından haberi var mı?

Önüne konulan bin bir çeşit yemeği beğenmeyip yaygara kopartan bizlerin açlıktan yaprak yiyenlerden haberi var mı?

Hasbelkader cumaya geldiğinde klimalar yetersiz soğuttu diye cıngal çıkartanların bombalar altında namaz kılarken secdede ruhunu teslim eden Müslümanlardan haberi var mı?

Serinlemek için suit odalarda zevki sefa sürenlerin başını sokacak bir çadırları dahi olmayanlardan haberi var mı?

Hacı abi kızıyor yandık diye ve bağırıyor bu klimalar neden yeterince soğutmuyor?

Söyle hacı abi hava sıcak değil mi? Peki! Ya cehennem!

Cehennem kâfirler için bize ne hoca!

Bak bakalım Allah Resulü s.a.v ne söylüyor:

“Şüphesiz ki insanlar zâlimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.” [3]

Bizler azabı gökten başımıza ateş yağması, yerden canavarların çıkması falan mı zannediyoruz?

İmansızlık ve isyan en büyük azap değil midir? Söyleyin iman ehli kaç kişiyiz?

Biz maalesef zamana aldanıyoruz! Düşünüyoruz ki, başımıza musibet gelmediği için iyi insanlarız ve bundan dolayı da başkalarının başına gelenler bizim başımıza gelmiyor!

Kendini kandırmayı bırak ey Âdemoğlu! Kulak ver Rabbinin şu hitabına:

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْلٖي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْؕ اِنَّمَا نُمْلٖي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْماًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهٖينٌ

“İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz fırsatın sakın onlar için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Onlara verdiğimiz fırsat ancak günahlarını arttırmaya yarıyor. Onlar için alçaltıcı azap vardır.” [4]

Bu alçaltıcı azaptan kurtulmak istiyorsak, dünyada iken dayanamadığımız sıcak ile kavrulmak istemiyorsak, bir olmak ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak zorundayız. Zira bizim yapmadığımızı kâfir yapıyor, birlik oluyor ve kardeşlerimize zulüm ediyor!

Hepiniz okumuş veya seyretmişinizdir! Bugün Gazze’ye ölüm kusan Siyonist yapının fino köpeği” biz bir olunca kazanıyoruz onlar kaybediyor” diyerek ABD senatosunda alkış alıyorken söyleyin değerli kardeşlerim kaybedenler kim?

Hâlbuki Rabbimiz;

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.” [5]

Peki! Kazanmak için biz ne zaman bir olacağız? Ne zaman laf söylemekten öteye geçeceğiz ve ne zaman zulüm bizim için öncelikli mesele olacak?

Bizim durumumuz karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşanlar gibi! Konuşmaya gelince büyük harflerle konuşuyoruz da iş icraate geldi mi soru işaretleri ile hareket ediyoruz!

Gelin bir şey yapalım denildiğinde tabi yapalım diyoruz ama Nasreddin hoca gibi Timur’un huzurunda yanımızda kimseyi bulamıyoruz!

“Hikaye bu ya! Timur, ordusundaki fillerden birini, Nasreddin Hoca'nın memleketine gönderir. Fil o kadar büyük, o kadar oburdu ki, köyde ne kadar ot, saman varsa, hepsini silip süpürür. Bu duruma köylüler daha fazla dayanamazlar. Nasreddin Hoca'yı da önlerine katarak, Timur'a şikayet için yola çıkarlar. Nasreddin Hoca'ya destek olacaklarına söz veren köylüler yolda birer ikişer sıvışırlar.

Tek başına kalan Nasreddin Hoca, Timur'un huzuruna alınır.

Timur'un o gün çok sinirli olduğunu gören Hoca, şikâyeti bir tarafa bırakıp:

– Köyümüze gönderdiğin filden bütün köylüler çok memnun kaldılar. Yalnız, zavallı hayvan tek başına yaşıyor. Hayvancağız için bir de dişi fil gönderilmesini istiyoruz, işte bunu arz etmek için huzurunuza geldim, der.

Bu sözlere çok sevinen Timur, hemen yanındakilerine, Nasreddin Hoca'nın köyüne bir de dişi fil gönderilmesi için emir verir. Nasreddin Hoca, tek başına köye döner. Tüm köylüler sevinçli bir haber bekliyordur. Nasreddin Hoca'ya, Timur'un fili ne zaman geri alacağını, sorarlar.

Nasreddin Hoca gülümser: – Ne geri alması, der. Timur hizmetinizden öyle memnun olmuş ki, yakında bu filin dişisini de göndermeye karar vermiş sizlere.”

Maalesef bugün Allah’ın ateşinden korkmak yerine zalimin gücünden korkanlar zalime öyle hizmet ediyorlar ki, zalimin keyfine diyecek olmuyor!

Rabbim bizleri dünyanın sıcağından bunaldığı ve korktuğu kadar azabından da korkacak kadar iman sahibi yapsın!

Rabbim bizleri zalimlerle beraber olmaktan ve de zalimleşmekten muhafaza eylesin!

Rabbim bizleri kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile olacak işlerle meşgul eylesin!

Rabbim zalimlerin hüsrana uğrayıp, kardeşlerimizin zafere ulaştığı günleri görebilmeyi hepimize nasip eylesin!

 


[1] İsra 37

[2] İbrahim 42

[3] Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 8; Tefsîru sûre (5), 17. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 20

[4] Âl-i İmrân 178

[5] Âl-i İmrân 103

Dosyalar

SICAK YAKIYOR DEĞİL Mİ
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş