MALIN EN İYİSİNİ İNFAK ETMEK
Değerli Müslümanlar:
Dünya hayatında insana en zor gelen imtihan hangisidir diye soracak olsak çoğu kimse sevdiğimiz şeylerden harcamaktır diye cevap verebilir.
İnsan kendisine verilenlerin sahibi olduğunu zanneder ve Allah'ın ona rızık olarak verdiği şeylerden vermekte zorlanır çünkü nefsiyle şeytan bunu istemez ve dünyalık birçok hususu ona hatırlatarak onu korkutur.
Ancak bizler Müslüman’ız Rabbimizin emrine boyun eğmek zorundayız ve bu görevi yaparken de en iyisinden vermek zorundayız.
Allah c.c. sevdiğiniz şeylerden verme hususu bize hatırlatırken Âdem a.s 'ın iki evladını örnek olarak verir.
Rabbimiz Âdem a.s'ın iki evladından mallarından Allah için harcamalarını isteyerek izleyecekleri yolu onlara haber vererek Allah için verdiklerini bir yere toplamalarını ve verilen bu malların Allah tarafından kabulünün bir göstergesi olarak da gökyüzünden bir ateşin gelip kabul olanları yok edeceğini onlara haber verdi.
Âdem a.s bir evladı hayvancılıkla uğraşıyor, diğer evladı ise çiftçilikle uğraşıyordu. İkisi de Allah yolunda vermesi gerekenleri verdiler. Hayvancılık yapan evladı yetiştirdiği hayvanların içerisinden en iyisini seçti ve bu Allah'ındır dedi. Çiftçilik yapan evladı da malının en kötüsü seçtiği ve onu Allah'a sundu.
Allah c.c da en iyisini sunanın malını kabul buyurmasının bir sonucu olarak kıskançlık ve çekememezlik sonucunda bu dünyada ilk kanının dökülmesine sebep olan olayların meydana geldiğini görüyoruz.
Mesele sadece vermek değil verdiğimizi Rabbimizin rızasını düşünerek en iyisinden vermek olduğunu Allah c.c kerim kitabında şöyle ifade ediyor:
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَؕ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ
Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.[1]
Ayetten de anlaşılacağı üzere Allah yolunda harcanacak olan malın en iyisinden olması, öyle döküntü, işe yaramayan, satılmayan mallardan olmaması gerektiğini Rabbimiz net bir şekilde ifade ederken Bakara suresindeki şu ifadelerle bizlere net bir uyarıda bulunuyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبٖيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذٖيهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا فٖيهِؕ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَمٖيدٌ
Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.[2]
Bu ayetlerin ışığında karşılaştığımız olaylara baktığımızda şunu görüyoruz:
Satılmayan malını, evinde kalmış eşyasını, tarlasından aldığı ürünün çürük çarığını zekât olarak vermeye kalkan ve Allah’ın kendilerini verdiği nimetleri unutan vefasızları görüyoruz.
İşte bu harekete karşın Rabbimiz her şeyin kendisine ait olduğunu ve kullarının verdiğine ihtiyaç duymadığını ortaya koyarak yanlış yapanın kendi aleyhine yaptığını ve hesabının sorulacağını ifade ediyor.
Böyle bir hareket içine giren ahmak kul zannediyor ki, Rabbimi kandıracağım!
Ey ahmak sence Allah senin yaptığın hileye kanar mı?
Sen ancak kendini kandırıyorsun!
Bu ayet-i celile inince Ashap mallarının en iyilerini vermeye kalkmış ancak Rabbimiz ondada bir sınır çizmiş ve sınırlamıştır:
Buna bir örnek olarak Ebu Talha’ın infakını ve Allah Resulünün ona tavsiyesini görüyoruz:
Ebu Talha’nın –r.a- Mescid-i Nebevi’e yakın, içinde 600 hurma ağacı bulunan kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Ebu Talha –r.a- yukarıdaki ayet inince hemen AllahResulü s.a.v’e koştu ve şöyle dedi:
“Ya Resülallah! Benim servetim içinde en kıymetli ve bana en sevimli olan, işte şu şehrin içindeki sizin de bildiğiniz bahçemdir. Bu andan itibaren Allah rızası için onu Allah’ın Resulü’ne bırakıyorum. İstediğiniz gibi tasarruf eder, dilediğiniz fakire verebilirsiniz.”
Allah Resulü: “Ey Ebu Talha bu çok değerli bir bahçedir bu bahçeyi yakınların arasında paylaştır” tavsiyesinde bulundu.
Bunun üzerine Ebu Talha bu bahçeyi amcaoğulları arasında paylaştırdı.[3]
Bu hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere zekât ve sadaka verilirken en yakından başlanılması gerektiğidir. Zekât da ise en yakınlarımız bakmakla hükümlü olmadıklarımızın dışında kalan kan bağı ile bize bağlı olan kimselerdir.
Bakmakla hükümlü olduklarımız:
- Anne babamız
- Evlatlarımız
- Torunlarımız
- Eşimiz
Bunların dışında damadımız ve gelinimiz, kardeşlerimiz, amca ve dayılarımız, hala ve teyzelerimiz, evlilik yolu ile akraba olduklarımız en yakınlarımız teşkil etmektedirler.
Bu görevi yaparken de niyetlerimizi halis tutup başka emeller taşımayacağız.
Bir örnek olması açısından söyleyelim ki, zaman zaman karşılaşıyoruz!
Cami kapısında yardım toplanıyorken bazı kimseler ufak rakamlar verdikleri zaman gizli gizli onu kutuya atarken, büyük para verdiklerinde göstere göstere vermeleri yapılan hayrın niyetinden uzaklaşmaya sebep olan hallere bir örnek olarak sunabiliriz.
İşin içerisine riya, gösteriş, menfaat elde etme amacı girerse o verilen mal veya para kişinin ahrette ateşi olur.
Unutma ey Müslüman!
Şeytanı yok eden kibriydi!
Rabbimiz kıstası ortaya koyarak şöyle buyurmaktadır:
اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْؕ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرٌ
Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.[4]
Burada açıktan vermekten kasıt örnek olma niyetidir, bunun dışında ki her niyet hayrı yok eden, kişiyi kibre kaptıran hallerdir. Onun için yapılan hayrın “Bir elin verdiğini diğer el görmeyecek “ şekilde verilmesi bizim için daha hayırlıdır.
Ancak yaşadığımız çağda yapılanları ibretle seyrediyoruz!
Yapılan yardımı videoya alıp, kolilerin üzerine firmasının ismini bastırıp dağıtım yapan ve bunu da sosyal medyada paylaşanların ne elde edeceklerini doğrusu anlamakta zorluk çekiyoruz!
Burada mesele verdiğiniz zekât kadar, nasıl verdiğinizdir. Eğer ki verdiğiniz zekât ve sadaka ile karşınızdakini eziyor ve karşılık bekliyorsanız o zaman kaybedenlerden olursunuz!
Zekât denilen görev zenginin borcudur. Nerde görülmüş borçlu olanın borcunu verirken caka satması. Olacak iş midir bu diye sorgulamak gereklidir.
İslam’ın özünde samimiyet vardır. Samimiyetin olmadığı yerde ne kulluk vardır, ne de salih ameller.
Özüne inilmeyen iman Münafıkların durumu gibi olurlar.
Onların kıldıkları namazlar, yaptıkları hayırlar Allah katında bir mana ifade eder mi?
Melese ibadeti nasıl yaptığımızdan daha ziyade ne niyetle yaptığımız meselesidir.
Rabbim bizlere Salih niyetler ve Salih ameller yapabilecek imanı nasip eylesin!
Rabbim verdiğimiz zekât ve sadakaları kabul buyurup, kurtuluşumuza vesile eylesin!
[1] Âl-i İmrân Suresi - 92
[2] Bakara Suresi - 267
[3] Hayâtü’s-Sahâbe, 2: 92; İsâbe, 1: 567
[4] Bakara 271