TEHVİD BAYRAKLA DEĞİL İMANLA KARŞILIK BULUR
Değerli Müslümanlar:
Rabbimiz insanoğluna verdiği aklı ile doğruyu bulmasını, kalbi ile onu tasdik etmesini emrederek insanın asıl yönetim merkezinin kalbi olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun bir sonucu olarak bizler bir kişinin Müslüman olabilmesi için kalp ile tasdik, dil ile ikrarın şart olduğunu ortaya koymaktayız.
Ortaya koyduğumuz bu tanımın aksine hareket ederek, dili ile ifade ettiği Müslümanlığı kalbine kabul ettirememiş kimsenin münafık olacağı İslam inancının hüküm altına aldığı bir geçektir.
Peki! Müslüman olabilmenin ana kaidesi nedir?
لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ
“Allah’tan başka ilâh yoktur ve Hz. Muhammed s.a.v O’nun elçisidir.” İfadesindeki iki temel esası baz alarak Rabbimizin vahiy yolu ile Resulüne indirdiği hükümleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde kabul etmektir.
Bu noktada sorulması gereken soru şu; dünyada kendini Müslüman olarak tanımlayan iki milyara yakın insan inancının temelini oluşturan kelime-i tevhidi hayatında nerede konumlandırmaktadır.
Son zamanlarda yaşanan kan ve gözyaşının meydana getirdiği tartışmalar esnasında gördük ki, insanımız daha kendisini iman dairesine sokan tevhid cümlesinden bile bihaber.
Hâlbuki bu cümle Müslüman’ın siyasi tartışmalarına veya çıkarlarına meze edeceği alelade bir söz değildir. Bilakis bütün tartışma ve kavgaların dışında kalması gereken kalbi bir inanmışlığın Rabbimiz tarafından hakkımızda not düşülmüş bir referansıdır.
Bugün biz neyi tartışıyoruz? Tevhid bayrağı taşınır mı, taşınmaz mı?
Hâlbuki Müslüman için bu bayrak hem kalpte taşınması, hem de hayatta karşılık bulması gereken bir markadır.
Ama o kadar çok markamız var ki, asıl olanı gözden kaçırıyoruz!
Muhafazakâr, dinci, siyasal İslamcı, radikal İslamcı, liberal İslamcı vs, vs…
Aslında bu tanımlamalar tevhidin özünde ki bir olmayı ifade eden bizi ben(e) çevirmek için kâfirin oynadığı oyundan başka bir şey değildir. Bu oyun ise bu yüzyılın problemi olmayıp insanlık tarihi kadar eski bir mücadelenin adıdır. O mücadele ise hak ve batılın savaşıdır.
Hak ile batılın savaşı ise Hz. Âdem ile iblisin mücadelesinde Hz. Âdem’in iki evladından birinin diğerine karşı yaptığı yanlış ile başlayarak insanın kendi arasında mücadelesine dönüşmüş şeytani bir fitnenin kıyamete kadar sürecek olan bir yansımasıdır.
İşte bu noktada tevhid nedir sorusu insanın Müslüman olarak tanımlanması açısından çok önemlidir. Tevhid Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Peygamber ile sona eren nebevi mücadelenin kıyamete kadar devam edecek ana eksenidir.
İlk insan olan Hz. Adem ile son peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa s.a.v’ in ortaya koyduğu temel esaslar Allah’ın bir olduğu, hükmünde ortağı olmadığı, yaratmasında başka bir kuvvete ihtiyaç duymadığı, gücü karşısında hiçbir gücün bulunmadığı gerçeğine iman etmektir.
Peki! Kendini Müslüman olarak ifade eden bizler gerçekte Allah’ın hükmünü kabul ediyor muyuz?
Bu sorunun cevabını vermek istiyorsak hayatımızı kuran ve sünnet ışığında değerlendirdiğimizde çıkan sonuca bakmak yeterli olacaktır.
Çıkan sonuca baktığımızda gördüğümüz nedir diye bir soru sorulacak olsa cevabının çok karmaşık olduğu bir zamandan geçtiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle ki, bugün İslam’ın ana esaslarından olan ümmet olma bilinci ve şuuru günlük çıkarlarımıza meze yapılarak Müslümanların acılarını çıkarlarımız uğruna hoyratça kullandığımız bir yalanlar menzumesi yaşıyoruz.
Bir yandan Türklükten bahsediyoruz ama Doğu Türkistan da ki Müslüman kardeşlerimizi hem kanımızdan hem de dinimizden olmasına rağmen görmezden geliyoruz.
Diğer taraftan Filistin de İslam’ın onur ve haysiyetini koruyan bir avuç mücahid’in verdiği mücadeleyi sokaklarda ve köprülerde savunuyormuş gibi yapıp köprüler altından gemilerle, köprünün üstünden uçurduğumuz uçaklarla İsrail denen sapkın toplumun zulmüne ortak oluyoruz.
Bu gerçekler ortada iken biz neyi tartışıyoruz! Tevhid bayrağımı, hilafet bayrağımı?
Efendiler bayrağı taşıyan düşünce Abdullah İbni Selül olduktan sonra tevhid bayrağı olsa ne olur, hilafet bayrağı olsa ne olur!
Rabbimiz tevhid’te kendisinden başka ilah olmadığını beyan ediyor ancak onu taşıyan Allah’tan daha çok Amerika’dan, Avrupa’dan, Çin’den, Rusya’dan veya İsrail’den korkuyorsa söyleyin onun ilahı kimdir?
Rabbimiz kerim kitabında;
اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُࣕ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
“Bakın, bu şeytan ancak kendi yandaşlarını korkutur. Mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” [1] buyuruyor.
Öyle ise söyleyin şimdi bu kibir abidesi devletlerden ancak kimler korkarmış; “Şeytanın yandaşları”…
Hocam sizde bizi iki dakikada şeytanın yandaşı yaptın demeyin! Bana kalsa ben size böyle bir yakıştırma asla yapmam ancak bu Rabbimin yakıştırması!
Biz ne zaman ki gerçekten Allah’tan korkanlar olursak o zaman o tevhid sancağını taşıma hakkına sahip oluruz. İşte o zaman da kimse bize çıkıp da o sancağı taşıyamazsın demeye de cesaret edemez.
Ancak sen bir yandan o bayrağı taşıyıp aynı zamanda Allah’tan başka ilahlar ediniyorken, faiz yiyorken, zina ederken, kul hakkını gözetmezken, kan ve gözyaşına bulanmışken, ibadetlerini çıkarlarına alet ederken birileri de çıkar kendi çıkarları için sana hesap sormaya kalkar.
İşin aslında ne var biliyor musun değerli kardeşlerim!
Tevhid bayrağını dalgalandıranda, ona karşı çıkanda perdenin arkasında el ele vermiş değerlerimizi darmaduman ederken bizlere Hacivat Karagöz oyunu izletmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Artık bizler Müslümanlar isek Rabbimizin şu sözüne kulak vermek zorundayız:
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهاً وَاحِداًۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allah’ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa tek bir Tanrı’ya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka tanrı yoktur; O yüceler yücesidir, onların yakıştırdıkları eş ve ortaklardan bütünüyle uzaktır.” [2]
Adî b. Hâtim ile Hz. Peygamber arasında bu ayet hakkında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet olunmuştur:
– “Yâ Resûlellah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!
– “Peki, onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlar ve siz de onlara uyuyor değil miydiniz?”
– “Evet!”
– “İşte burada söylenen de odur” [3]
Şimdi kendimize soralım kimin bayrağını yükseltip itaat gösteriyoruz?
Allah Resulü s.a.v kaideyi ortaya koyarak Müslüman’ı net bir şekilde şöyle tanımlıyor:
“… Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim onlara isyan ederse ancak kendisine zarar verir. Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez.” [4]
Bizler Allah’ın izni ile tevhid bayrağını da, ümmetin birliğini sağlayacak bayrağı da dalgalandıracağız. Çünkü Rabbimizin vaadi var! Yeter ki bizler gerçekten Allah’a ve Resulüne itaat edenler olalım!
Rabbim tevhid sancağını kalbinde açanlardan olabilmeyi bizlere nasip eylesin!
Rabbim لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ cümlesini haykırabilecek imanı nasip eylesin!
Rabbim tüm şeytani düzenlerden ve şeytani düşüncelerden bizleri muhafaza eylesin!
[1] Âl-i İmrân - 175
[2] Tevbe - 31
[3] Zemahşerî, II, 149; Râzî, XVI, 37
[4] Ebû Dâvûd, Salât, 221, 223