ALLAH’A KUL OLAMAYANLAR KUL’A KUL OLURLAR!
Değerli Müslümanlar!
Hz. Âdem ile başlayan insanlık tarihi kendini var edeni unutan toplulukların ve kişilerin helakları ile doludur. İşin daha ilginç tarafı ise bu toplumların bazılarının Allah’ı bildikleri halde ona ulaşmak adına yaptıkları ve hak ile uyuşmayan halleri sebebi ile helak olmalarıdır.
Bugünde maalesef insanlık âlemi kendini var eden Rabbine karşı azgınlaşmış ve ileri gitmiştir. Öyle ki, bu toplulukların bazıları onun dini üzere olduklarını söyledikleri halde helak olmaya sebep olacak birçok hali üzerlerinde taşımaktadırlar.
Hal böyle iken bazı ilmi fazla ama aklı evveller, helak edilmemiş olmanın verdiği özgüvenle Rablerine karşı yalan uydurma yarışına girmiştir.
Yalana ve dolana inanma hususunda çok istekli olan bizler ise yanlışı gördüğümüz halde kişilerin bilgi ve birikiminin arkasına sığınarak yapılan işleri hoş görmeyi ve onlara inanmayı tercih etmekteyiz.
Bu hal aklımıza meşhur olmuş şu deyimi getirmektedir:
“Eşek’e altın semer vursan, eşek yine eşek, yine eşek”
Hakka karşı kör olmayı tercih edenlere hangi ilmi yüklerseniz yükleyin, hangi donanımı sağlarsanız sağlayın, kalpler Allah’ı anmadıkça, hakkel yakın kabul etmedikçe kişilerin bilgileri, birikimleri onların Allah indindeki yerini değiştirmeyecektir.
Bazıları şaşırsa da bizler biliyoruz ki, Rabbimizin hidayeti ancak doğruya yönelen veya doğruyu arayanlara has kıldığı bir güzelliktir.
Bundan sebeple bizler hakkı anlatırken sadece tebliğ etmekle görevlendirildiğimizi asla unutmamalı ve asla umutsuzluğa kapılmamalıyız. Çünkü Rabbimiz bu hususu açıkça dile getirmektedir:
وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَمٖيعاًؕ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِنٖينَ
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!”
İfade de dikkatimizi çeken cümle mümin ifadesinin kullanılmasıdır. Zira Mümin ile Müslüman arasında anlam farklılığı vardır!
Müslüman İslam’a teslim olan demek iken, mümin bunu bir mecburiyete bağlamadan kalpten kabul edendir.
İşte bunun için Rabbimiz: “Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!” buyurmaktadır.
Bizler her ne kadar dili ile kendilerini Müslüman olarak ifade edenleri inanmış kabul etsek de, Rabbimiz kullarının kalplerinde olanlara şahittir. Bu şahitliğin neticesinde ortaya çıkan durumda her şeyde olduğu üzere ancak Rabbimizin iznine bağlıdır.
Nitekim Rabbimiz buna işaret ederek şöyle buyurmaktadır:
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ
“Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması mümkün değildir. O, akıllarını kullanmayanları inkâr bataklığında bırakır.”
İnanması mümkün olmayanların bir kısmı kâfirler olduğu gibi, bir kısmı da Müslüman olduklarını söyledikleri halde hakkı sapıttırdıklarından dolayı akıllarını kiraya veren sözde Müslümanlardır.
Maalesef bugün bazı topluluklar İslam’ın hayat veren hükümlerini kendi çıkarlarına alet ederek geçmiş ümmetler gibi helak olmaya doğru giderken, bunları takip eden bazı saf Müslümanlarda onların bu aldatmalarına uyarak onlarla beraber helak olmaya sürüklenmektedirler.
Hâlbuki Rabbimiz aklımızı kullanmamızı bize emir ettiği halde bizler ısrarla kişilerin ilmi birikimlerine atıfta bulunarak onların yanlış yapmayacağına vurgu yapmaya devam etmekteyiz. Ancak unuttuğumuz husus şeytanında muazzam bir ilme sahip olduğu halde isyan ettiği gerçeğidir.
Zaman zaman samimi Müslüman kardeşlerimizden şunu duyuyoruz!
“Nasıl olurda bir kimse hakkı bildiği halde bile bile hakkı saptırabilir?”
Bu sorunun cevabını Rabbimiz şu şekilde veriyor:
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
De ki: “Bir bakın da görün, göklerde ve yerde neler var?” Fakat iman etmeyecek topluma ne o kanıtların ne de uyarıların yararı olabilir.” [1]
Maalesef bugün imanı boğazından aşağı inmemiş kimselere yaptığımız uyarılar tamda Rabbimizin ifade ettiği üzere onlar üzerinde hiçbir etki etmemektedir.
Öyle ki, Dünyada bulunan bütün vicdan sahibi, insanlığını kaybetmemiş kimseler Müslümanlara yapılan zulme karşı ayaklanmışken, sözüm ona bazı tırnak içinde bazı Müslüman geçinen topluluklar başka işlerle meşgul olarak yapılan zulmü görmemektedir.
Oysa Rabbimiz emri açıktır:
قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشٖيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَـهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَجِهَادٍ فٖي سَبٖيلِهٖ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَࣖ
Rasûlüm! De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, iyi iken durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, Rasûlü'nden ve O'nun yolunda cihattan daha sevimli ise o zaman Allah'ın azap emri gelinceye kadar bekleyin!” [2]
Cihad etmeyi oturdukları postları korumak olarak algılayanlar, din adına tüccarlık yapanlar bilsinler ki, elde ettikleri hiçbir şey onları Allah’ın gazabından kurtarmayacak!
Bugün Gazze yanmakta, Doğu Türkistan’ın iffeti kirletilmekte ama bizim koca koca hoca ve âlimlerimizde bu noktada hiçbir sıkılma veya mahzun olma emaresi görülmemekte.
İşin acı tarafı ise bu zümrelerin yaşantıları sebebi ile zındık diye ifa ettikleri toplumların ve bireylerin onlardan daha fazla mazlum olan kardeşlerimize sahip çıkıyor olmasıdır.
İşin aslına bakacak olursak bu mesele sadece bir inanç meselesi de değildir!
“ İnsan olmak ve insan kalabilmek apayrı bir meziyettir.”
İnsan olmak ve insan kalabilmek “ Yaratılanı, yaratandan dolayı sevmekten ” geçtiği de bir gerçektir.
İnsan olabilmek ve insan olmanın doğal sonucu olan kul olabilmek ancak Rabbimizin şu beyanına kulak vermekle mümkün olacaktır:
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَفٖينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصٖيراًؕ
Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?
Sahi ey büyük Müslümanlar ve cenneti garantileyen zatlar ne zaman Allah için mazlumların yanında, zalimlerin karşısında yer alacaksınız?
Biz böyle dediğimiz zaman birileri çok kızıyor ama Rabbimiz ayrımı net şekilde yapıyor:
اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۚ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعٖيفاًࣖ
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır.” [3]
Bizler hakkı söylemeye, şeytanın tuzaklarını boşa çıkarmaya, yanlışı yapan bizden olsa da ona karşı olan uyarı görevimizi yapmaya devam edeceğiz!
Rabbim bizi kendinle kandıranların şerrinden bizleri muhafaza eylesin!
Rabbim hakkı hak bilip, haktan yana saf tutanlardan olabilmeyi, batılı batıl bilip ondan uzak kalabilmeyi hepimize nasip eylesin!
Rabbim rızası için canından ve malından vazgeçen kardeşlerimize zafer nasip eylesin!
[1] Yunus 99 - 101
[2] Tevbe 24
[3] Nisa 75 - 76