BİZİM BİRBİRİMİZE İHTİYACIMIZ VAR!
Bizler güçlü olmayı, gücü elinde bulundurmayı, hükmetmeyi ve hükmümüzün insanları korkutmasını isteriz de bunu daha önce isteyenlerin başına gelenleri görmek istemeyiz!
Firavun ve benzerleri gibi çok büyüklenenlerin yok olduğuna şahit oluruz da bunun bizim başımıza gelmesine ihtimal vermeyiz! Hâlbuki her ihtiras, sahibini uçuruma sürükler!
Eğer ki yok olmak istemiyorsak bir ve beraber olmak zorundayız. Zira kendini üstün görenlerin kendilerini Müslüman olarak tanımlamalarının Allah katında bir karşılığının olmayacağını yüce Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
“Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım. Çünkü onlar her ne mûcize görseler, ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler. Buna karşılık azgınlık ve taşkınlık yolunu görseler hemen onu uyulacak yol olarak benimserler. Bunun sebebi, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve bunları anlamaktan büsbütün uzak durmalarıdır.” [1]
Bugün bizim birbirimizi anlamaya, bir olmaya, ümmet olup düşmanlarımıza karşı mücadele etmeye ihtiyacımız var.
Osman Gazi’nin de dediği gibi;
“Bizim davamız kuru bir kavga ve cihangirlik davası değil, İ'la-yı kelimetullahdır”
Bu dava ise bencillikle yürümesi mümkün olmayıp biz olmayı emreden ilahi bir mücadeleyi gerekli kılar. Zira bir olmayı beceremeyenlerin Allah adına bir şeyler yaptıklarını söylemeleri sadece kendilerinin kandırmalarından başka bir şey değildir.
Çünkü Rabbimizin pekiştirilmesini istediği sözü bozanlarla ilgili ifadesi açıktır:
اَلَّذٖينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مٖيثَاقِهٖ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِهٖٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِؕ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Onlar, Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah'ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlaki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” [2]
Bu bağların en önemli noktası ise kişinin kendisine en yakın olanları ifade eden akrabalık ilişkileridir. Rabbimiz bu ilişkileri sıla-ı rahim olarak ifade ederek şu hatırlatmayı yapmaktadır:
وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ فٖي كِتَابِ اللّٰهِؕ
“Birbirine mirasçı olan akraba (rahim sahipleri), Allah'ın Kitabına göre birbirine daha yakındırlar.” [3]
Ümmet olma bilicin ilk durağı olan bu bağları bugün öylesine yıprattık ki, bayramda kapısına gidecek veya kapımıza gelecek kimse kalmadığı için artık evlerimize ikram edeceğimiz şeker dahi almaz olduk!
Bu gerçekten o kadar sıyrıldık ki bayramların kaynaşma olduğunu unutup tatil yapma zamanları olduğunu düşünmeye başladık!
Ancak unuttuğumuz bir şey var ki, kopardığımız bağlarımız bizim hayatımızdaki dengeleri alt üst ettiğidir.
Çünkü “Kim, rızkının genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.” [4] hükmü gereğince bereketimizde, rızkımızda bize yetmez oldu.
Yunus Emre’nin de dediği gibi;
“Ben gelmedim dava için benim işim sevi için
Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim”
Bugün bayramın arefesindeyiz! Peki! Planlarımız arasında Rabbimizin emri olan sıla-ı rahim bulunuyor mu?
En yakınlarımıza gösteremediğimiz tahammülü ümmete nasıl göstereceğiz?
Bugün ümmet perişan iken kendince uydurduğumuz bahanelerimiz bizi Allah indindeki hesaptan kurtaracak mı?
Sadece mezarlıklardaki akrabaları ziyaret etmekle bu görev yerine gelmiş olacak mı?
Allah Resulü s.a.v’ in şu uyarısı kaçındığımız görevlerimizin bizi nereye sürükleyeceğine açık bir delildir:
“Rahim (akrabalık), Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, Allah ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini keser.” [5]
Peki soralım kendimize biz merhamet edilenlerden mi olmak istiyoruz, yoksa gazaba uğrayanlardan mı?
Ümmet coğrafyası cayır cayır yanarken bizler hala dünyadan götüremeyeceğimiz miras kavgasını mı vereceğiz?
Nerdesiniz ey ümmet diye bağıran Gazze’li annelere şu miras meselesi çözelim siz sonra bakacağız mı diyeceğiz?
Daha da önemlisi birbirimizden bu kadar uzaklaşmışken başımıza bir bela gelse sırtımızı nereye dayayacağız?
Gelin bir bayram daha bitmeden aramızdaki kavgaları bitirelim zira dünya kavga etmeye değmeyecek kadar kısa !
Gelin Rabbimizin huzurunda safa durduğumuz gibi kardeşlik içinde yan yana safa duralım!
Artık bahaneler ardına sığınarak karşımızdakinden adım atmasını beklemeyi bir kanara bırakıp adımı biz atalım!
Çünkü kazananlar bekleyenler değil harekete geçenler olacaktır.
Allah Resulü s.a.v’ in şu beyanı da bunun açık delilidir:
“Bir adam Peygamberimize gelerek şöyle bir soru sordu:
-Ey Allah'ın elçisi, benim yakınlarım var. Ben onları ziyaret ederim, onlar bana gelmez. Ben onlara iyilik ederim, onlar bana kötülük eder. Ben onlara yumuşak davranırım, onlar bana kaba davranır.
Peygamberimiz: "Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandığın sürece, Allah'ın yardımı seninledir.” [6]
Bugün her zamandan daha çok birliğe ve beraberliğe ihtiyacımız var. Çünkü düşmanlarımız etrafımızı çepe cevre kuşatmış durumda…
Eğer ki, birilerinin istikbali için, dünyalık çıkarlar için, siyasi sebepler için birbirimize sırt çevirmeye devam edersek bize uzak zannettiğimiz musibetlerin bize ulaşması çok zaman almayacaktır.
Rabbim emirlerini anlayıp uygulamayı bizlere nasip eylesin!
Rabbim bayrama kavuşmanın sevincini yakınlarıyla paylaşanlardan olabilmeyi nasip eylesin!
Rabbim ümmetin derdi ile dertlenmeyi, bayramın güzelliğini onlarda yaşasın diye gayret göstermeyi, zalime baş kaldırmayı tüm ümmet-i Muhammed’ e nasip eylesin!
[1] A'râf 146
[2] Bakara 27
[3] Enfal 75
[4] Buhari, Edep, VII, 72
[5] Buhari, Edep, 13, VII, 73
[6] Buhari, Edep, 15, VII, 73