HZ. İBRAHİM VE NEMRUD'UN HELAKI
İnsanların yaratıcısına ulaşmasında en önemli görev Allah’ın elçileri olan peygamberlerdedir. Peygamberler yaşantıları ve tebliğleriyle hakkı haykırırken temiz soylarıyla birbirlerini takip eden yıldızlar misalidirler.
Bugün sizlere yıldızların babası diyebileceğimiz Peygamber efendimizin de büyük dedesi olan İbrahim a.s ile Nemrud’un Mücadelesinden bahsedeceğiz.
Semûd kavmi korkunç bir ses ve sarsıntıyla yıkılıp helak olmuş, Sâlih Aleyhisselâm Allah’a iman edenlerle birlikte kurtulmuştu. Aradan yıllar geçmiş, insanların anlayışı değişmiş, şeytan da onlara yapacağını yapmış, insanları azdırdıkça azdırmıştı.
O günlerde insanlar tamamen maddeci bir yapıya bürünmüş; bütün amaçları mal, mülk edinmek, para kazanmak ve lüks içinde keyfince bir hayat sürmek olmuştu. Toplumda faizcilik yaygınlaşmış, hak hukuk çiğnenmiş, insanlar birbirlerine şüphe ile bakmaya başlamıştı. Halk sınıflara ayrılmış; bir avuç zalimin ezdiği mazlum yığınlar oluşmuştu. İnsanların inandığı tanrı sayısı beş binlere kadar çıkmış, neredeyse her insan kendi hevâsına göre bir ilah edinme peşine düşmüştü.
Din ve inançları sermaye olarak kullanan istismarcı bir din adamları sınıfı oluşmuş, bu sınıfların önderliğinde yapılan tapınaklar putlarla doldurulmuştu. Din adamları insanlara putperestlikte öncülük ediyor, mabetlerin her türlü kaynak ve imkanlarını kendi menfaatleri için kullanıyorlardı. Bu adamlar mabetlerde kalıyor, tapınaklara takdim edilen hediyelerle geçiniyorlardı. Ticaretin ve yargının merkezi de bu tapınaklar olmuştu. Bu arada halkın arasında, insanları ilah edinme şirki de ortaya çıkmıştı.
Ulul Azam peygamberlerden biri olan Hz. İbrahim isminin Süryanice olup “Ebun Râhimun - merhametli baba” manasına geldiği ya da İbranice “Ab - raham - Cemaatin babası” demek olduğu ileri sürülmüştür. İbrahim aleyhisselâmın soyunun Hz. Nûh’un oğlu Sâm’a dayandığı rivayet edilmiştir. Babasının isminin Tarah olduğu, Nemrud’a yakınlığı sebebiyle kendisine Âzer ismi verildiği söylenir. Kur’ân-ı Kerim’de babasının ismi Âzer şeklinde geçmekte ve putperest olduğu ifade edilmektedir.[1] Peygamber Efendimiz de, onun adını Âzer olarak zikretmiştir. [2]
Hz. İbrahim aleyhisselâm'ın en meşhur künyesi 'peygamberlerin babası' manasına gelen "Ebu'l-enbiyâ"dır. Bu künyenin İbrahim aleyhisselâma verilmesinin sebebi, Kurân-ı Kerim'de kendinden sonra gönderilen ve isimleri kuran da geçen 16 peygamberden 14'ünün O’nun soyundan gelmesi ve diğer iki peygamberle de akraba olması sebebi iledir.
Onun bir künyesi de halilullahtır. Bu ifadenin manası Allah’ın dostu demektir. İbrahim aleyhisselâmın Allah’a dost olmasının sırrı, O’nun, Allah’ın rızasını ve muhabbetini kazandıracak ibadet ve salih amellerde zirve olmasıdır. İbrahim aleyhisselâmın insanlara yaptığı iyiliklerde onlardan hiçbir şey istememesi de bu sırra dâhildir.
Tarih ve tefsir kitaplarında, İbrahim aleyhisselâmın Sûs şehrinde veya Babil’in doğusunda Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki Kusa’da yahut Verka ’da doğduğu rivayet edilir. Aslında İbrahim aleyhisselâmın hayatı dikkate alındığında Urfa şehrinde doğmuş olması akla daha yatkın gelmektedir. İbrahim aleyhisselâm’ın M.Ö. 2200 ile 2000’li yıllar arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de İbrâhim aleyhisselâmın bebeklik ve çocukluk döneminden bahsedilmez. Hadis sistematiği dışında kalan bazı İslâmî kaynaklarda ise bu dönemle ilgili birçok bilgi mevcuttur. Ancak bu bilgilerin doğruluğu kesin değildir.
İbrahim aleyhisselamın çocukluğuna dair, tarih kitaplarında geçen bilgiler arasında O’nun mağarada doğduğu bilgisi vardır. Babası Âzer’in, şehrin önde gelen şahsiyetlerinden birisi olmasına karşın, Hz. İbrahim’in bir mağarada dünyaya gelmesi, zamanın zalim hükümdarı ve kendini ilah gören keldani kavminin kralı Nemrud’un gördüğü bir rüyayla başlayan olaylar zincirinin son halkasıdır: Rivayet olunduğuna göre; Nemrud, rüyasında ışığı ay ve güneşten daha parlak bir yıldızın doğduğunu görmüş ve rüyasını kâhin ve sihirbazlara yorumlatmıştır. Kâhinler, o yıllarda doğacak bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini; Nemrud'un ölümüne ve saltanatının yıkılmasına sebep olacağını haber vermişlerdir. Bunun üzerine Nemrud, yeni doğan erkek çocuklarının öldürülmesini emrederek büyük bir katliam başlatmıştır. Tarih kitaplarında ayrıntılı olarak anlatılan bu hengâmede Âzer, hamile olan eşini bir şekilde şehir dışına çıkarıp gözlerden uzak bir mağaraya yerleştirmiştir. İşte İbrahim aleyhisselâm bu mağarada dünyaya gelmiştir. [3]
O’nun mağaradaki hayatına dair bir olay, tarih kitaplarında şöyle anlatılır:
İbrahim aleyhisselâm konuşma çağına gelince annesine: "Benim Rabbim kimdir?" diye sordu.
Annesi Nuna: "Benim!" dedi.
Hz. İbrahim : "Senin Rabbin kimdir?" diye sordu.
Annesi: "Babandır!" dedi.
Hz. İbrahim: "Babamın Rabbi kimdir?" diye sorunca
Annesi "Nemrud'dur!" diye cevap verdi.
Hz. İbrahim: "Öyleyse Nemrud'un Rabbi kimdir?" diye sordu.
Annesi: "Sus, artık!" diye O’nu azarladı.
İbrahim aleyhisselâm, sustu.
Nuna, Âzer’in yanına gidip: "Gördün mü? Halkın, dinini değiştireceği söylenen çocuk, işte, senin oğlundur!" dedi ve İbrahim aleyhisselâmın söylediklerini, Âzer'e haber verdi. [4]
Bu olayda Hz. İbrahim’in daha küçük yaşlardan itibaren doğru yolu bulmasını sağlayacak bir sağduyu ve olgunluğa sahip olduğunu görüyoruz. Allah Teâlâ peygamber olacak kullarına peygamberlik öncesinde rahmetinin gereği olarak hak ve hakikati görme ve yüce gerçeğe ulaşma kabiliyeti vermiştir. İbrahim aleyhisselâm da daha küçük yaşlardan itibaren böyle bir özellikle donatılmış, kavminin kutsayıp yücelttiği putların sıradan şeylerden bile aciz olduklarını anlamıştır. Konuşup yürüyemediklerini, görüp işitemediklerini, sorulara cevap veremediklerini kısacası hiçbir şey yapamadıklarını görmüştür. İleride akıl ve mantık yoluyla muhataplarını susturan İbrahim aleyhisselâm işte bu çocuktu.
"Andolsun ki, Biz daha önce İbrâhim'e de doğru yolu bulmasını sağlayacak sağduyu ve olgunluk vermiştik. Biz O’nun buna layık olduğunu biliyorduk.” [5]
Hz. İbrahim’in peygamber olarak görevlendirildiği ilk kavim Nemrud’un krallığını yaptığı "Keldani” kabilesidir.
Kendisine sahife verilen Resul peygamberlerden olan Hz. İbrahim’e şeriat olarak 10 sahife indirilmiştir. Tebliğ yapmakla görevlendirildiği keldani kavmi Yıldızlara ve putlara tapan bir kavimdi. Bu kavmin kralı olan Nemrud zamanla kibre kapılıp kendisini ilah gören bir zihniyete dönüştü.
Hz. İbrahim büyüyüp de rüşt çağına erişince put yapıp satan babası azer’in yanında çalışmaya başladı.
O putları satarken “ ne zarar veren ne de yarar sağlayan putlardan almak isteyen var mı?” diyerek aslında putların insanların kendi elleri ile oluşturdukları boş bir hayalden başka bir şey olmadıklarını ortaya koymaktaydı.
Kendini yaratan Rabbini arayan Hz. İbrahim’in kuran- ı kerimde geçen şu ifadeleri kişinin hiçbir bilgiye sahip olmasa bile Rabbini bulabileceğine açık delil niteliğindedir:
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّٖيۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ
Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. “Rabbim budur” dedi. Yıldız batınca da “Batanları sevmem” dedi.
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّٖيۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنٖي رَبّٖي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّٖينَ
Ayı doğarken görünce, “Rabbim budur” dedi. O da batınca, “Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum” dedi.
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّٖي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖي بَرٖٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
Güneşi doğarken görünce, “Rabbim budur; zira bu daha büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
اِنّٖي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذٖي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِكٖينَۚ
“Ben, O’nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” [6]
Hz. İbrahim Rabbinden imanın kuvvetlenmesi için ölümden sonra ki hayatı ve yeniden diriltilmeyi görmek istemiş ve Rabbimizde ona şöyle hitap etmiştir:
“Bir zamanlar Hz. İbrahim ‘Rabbim! Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster!’ demişti. Allah ‘Yoksa inanmıyor musun?’ diye sorunca, ‘Elbette inanıyorum, fakat kalbim iyice kanaat getirip yatışsın diye bunu istiyorum’ dedi. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: ‘Öyleyse dört tane kuş tut, onları kendine alıştır, sonra kesip parçala ve her parçayı bir dağın başına koy, sonra da onları çağır, koşarak sana geleceklerdir. Şunu iyi bil ki, Allah karşı konulmaz kudret sahibi ve her işi yerli yerince yapandır.” [7]
Hz. İbrâhim’in ölülerin nasıl diriltileceğini görmek istemesi, O’nun bu konuda şüphe taşıdığını göstermez. O sadece bunu gözleriyle görmek ve yakînine yakîn katmak istemiştir. Buradan çıkarılması gereken önemli dersler vardır.
Öncelikle bütün yaratılmışları yoktan var eden Allah’ın ölüleri tekrar diriltmeye güç yetireceğinden asla şüphe etmemeliyiz. Ayrıca bilmeliyiz ki, Kalbin gelgitleri bitmez. Vehim şeklinde de olsa bir şeyin aksini düşünme son bulmaz. Çoğu kez inkar, imanın hemen ardında gölge gibi onu takip eder. En küçük rüzgarda yön değiştirebilen tüyler misâli, kalpler de hâlden hâle dönebilir. Kalplerin imanda karar kılması ancak Allah’ın yardımıyladır.
İbrahim aleyhisselâm, yaşadığı bölgede öncelikle babası Âzer’i ve Nemrud’u Hakk’a çağırmış, onların putları ile mücadele etmiştir.
Babası Âzer Hz. İbrahim’in çağrısına “ Eğer atalarının dini olan putlardan yüz çevirirse kendisini taşlayacağını ve kendisinden uzak durmasını” söyledi. Buna rağmen Rabbinden kendisi için mağfiret dileyeceğine dair verdiği söz sebebi ile Hz. İbrahim babası için mağfiret dilemesi üzerine Rabbimiz:
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰهٖيمَ لِاَبٖيهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَـهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُؕ اِنَّ اِبْرٰهٖيمَ لَاَوَّاهٌ حَلٖيمٌ
“İbrahim’in, babasının bağışlanması için yaptığı dua ise sırf ona verdiği bir sözden ötürüydü. Ama onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca ondan uzaklaştı. İbrâhim gerçekten çok duyarlı, yumuşak huylu biriydi.” [8]
Hz. İbrahim kavmini tebliğ ile görevlendirilmesinin sonucunda babası ve kavmi ile mücadeleye başladı. Rabbimiz bu mücadeleyi kerim kitabında şöyle beyan ediyor:
Resulüm! Onlara İbrahim’in kıssasını da anlat.
Hani o babasına ve kavmine: “Nedir bu taptıklarınız böyle?” diye sordu.
Onlar da: “Bir takım putlara tapıyoruz; onlara tapmaya da devam edeceğiz” diye karşılık verdiler.
İbrahim: “Peki ama” dedi, “siz kendilerine yalvardığınızda onlar sizi duyabiliyorlar mı?”
“Yahut size bir fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?”
“Hayır” dediler, “fakat biz atalarımızın da böyle yaptığını gördük ve bunu benimsedik.” Dediler. [9]
İbrahim, "Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.
"Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?" dediler.
İbrahim, dedi ki: "Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim."
Hz. İbrahim kavminin sorduğu sorulara makul cevaplar veremediği halde Allah’a isyan hususundaki ısrarlarını kırmak adına şöyle içinden geçirdi:
Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.
Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti.
Hz. İbrahim, putların hepsini baltayla kırarak baltayı, ilişmediği büyük putun omzuna asmıştı. Bir bayram şenliğine giden halk dönüşte putların kırılmış olduğunu gördü. İbrahim'in bütün tehlikeyi göze alarak putları kırmasındaki amacı; halka, kendilerini bile korumaya güçleri yetmeyen putların, onlara tapınanlara hiçbir yarar sağlamayacağını canlı bir şekilde anlatmaktı.
Onlar, "Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir" dediler.
(İçlerinden bazıları), "İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk" dediler.
(Bir kısmı da) "O hâlde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik
(İbrahim gelince) "Sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ey İbrahim" dediler.
Dedi ki: "Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!"
Bu soru onların akıllarına ve kalplerinde doğru cevapları bulmalarına vesile olacakken şeytan onlara galip geldi. Rabbimiz bu hususu şöyle beyan ediyor:
Bunun üzerine birbirlerine dönüp, "Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz" dediler.
Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, "Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin" dediler.
İbrahim, şöyle dedi: "Öyle ise siz, (hâlâ) Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?"
"Yazıklar olsun, size de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?"
(İçlerinden bazıları), "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin" dediler.
Bu olayın üzerine halk Hz. İbrahim’i yaka paça tutarak Nemrud’un karşısına çıkardırlar. Herkes Nemrud’a secde ederken Hz. İbrahim’in ona secde etmemesine kızan Nemrud;
“Seni bana secde etmekten alıkoyan nedir?” diye sordu.
Hz. İbrahim:
“ Ben yalnız alemlerin Rabbi olan ve her şeyi var eden ve yok edecek olana secde ederim” demesi üzerine aralarında geçen diyaloğu Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
“Allah’ın kendisine verdiği iktidara dayanarak rabbi hakkında İbrâhim ile tartışmaya giren kimseyi görmedin mi? İbrâhim “Rabbim hayat veren ve öldürendir” deyince o, “Hayat veren ve öldüren benim” dedi. İbrâhim “Allah güneşi doğudan getirmektedir, hadi sen de onu batıdan getir” dedi. Bunun üzerine inkârcı ne diyeceğini bilemedi. Allah zalimler topluluğuna rehberlik etmez.” [10]
“Burada anlattıklarımıza bir not düşmek gerekir ki, dünyada ilk ilahlık taslayan kişinin Nemrud olduğu rivayet edilmektedir.”
Hz. İbrahim karşısında başarısız olan Nemrud ve aveneleri ona öyle bir ders vermeliyiz ki, herkese ibret olsun manasında Nemrud’un emri ile şehrin meydanına odun toplanıp yığılmasını emretti. Maksadı Hz. İbrahim’i ateşe atarak ona inananları baskı ve korku ile yıldırmaktı.
Odunlar toplanır ve Hz. İbrahim mancınık içerisine elleri ve ayakları bağlı şekilde koyulur. Bu esnada eşi Sare annemiz ağlamakta ve endişe içinde bulunmakta ve inananlar da bu durumda idi.
Hal Böyle iken Hz. İbrahim’in Rabbine olan inancı tam ve kuvvetli idi. Nitekim Allah Resulünün şu beyanı bunun delilidir:
“İbrahim aleyhisselâm, ateşe atılmak üzere iken sadece Allah’tan yardım istemiş, 'Hasbünallâhü ve ni'me'l-vekîl=Bize Allah yeter! O ne güzel koruyucudur’ diye dua etmişti” [11]
Bazı kitaplarda Hz. Cebrail ile Hz.İbrahim arasında bazı diyalogların geçtiğinden bahsedilse de bunlarla ilgili kuran ve sünnette kaynak olmadığı gibi, Tevrat da bir bilgi bulunmamaktadır.
Hz. İbrahim yakılan ateşe atılınca Allah c.c ateşe emir buyurdu:
"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol" dedik.
Ateş, Allah'ın emrine uydu ve İbrahim Peygamber'i yakmadı. İnsanlar hayret içerisindeydi. Onun büyücü olduğunu düşündüler. Kendilerine zarar vereceğini düşünerek hızla oradan uzaklaşmaya başladılar. Giderlerken de birbirleriyle, "İbrahim yanmadı! Hâlâ yaşıyor! Alevlerin arasında bile ibadet ediyor," diye konuşuyorlardı.
Bugün Urfa’da bulunan gölün o olayın sonucunda oluştuğu ve içinde ki balıklarında o ateşin odunları olduğu yönündeki beyanların doğruluğunu kanıtlayacak kaynaklar söz konusu olmayıp anlatılan hikâyenin bir efsane olduğu beyan edilmektedir.
Hz. İbrahim kavminin gördüğü bu mucizeye karşı hala isyanda ısrar etmeleri üzerine kavmine şöyle seslendi:
“Siz, dünya hayatında aranızda sevgi ve dostluk devam etsin diye, Allah’ı bırakıp kendinize bir takım ilahlar edindiniz. Ama sonra kıyamet gününde birbirinizi tanımayacak ve birbirinize lanet edeceksiniz. Sizin barınağınız ateştir, sizi oradan kurtaracak yardımcılarınız da olmayacaktır” [12]
İbrahim Peygamber Allah'ın emriyle ateşten kurtulmuştu. Ama insanlar ona inanmamışlardı. İbrahim onların taşlaşmış kalplerini yumuşatamayacağını anladı. Nemrut'un ülkesini terk etmeye karar verdi ve Harran’a oradan da Filistin’e hicret etti.
Hz. İbrahim’in Nemrud’un krallığını terk etmesinden sonra başlarına gelen musibeti Rabbimiz şöyle beyan ederken:
Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. [13]
Muteber olmayan kaynaklarda bu olayın şöyle gerçekleştiği rivayet edilmektedir:
"Zeyd b. Eslem’in bildirdiğine göre, Hz. İbrahim’den sonra Allah Nemrud’a melek gönderdi. Dört defa onu Allah’a iman etmeye davet ettiyse de iman etmedi. Bunun üzerine Melek, üç güne kadar ne kadar adamların varsa bir araya topla (gelsinler savaşalım), der."
"Allah, o toplanan topluluklar üzerine sivrisinekleri saldı. Öyle kalabalık bir ordu idi ki, Güneş'in doğması bile o sineklerin o yoğun yığınlarından fark edilmiyordu."
"Nihayet sivrisinekler oradakilerin hepsini öldürüp yediler, sadece geriye kemikleri kalmıştı. Tek ayakta kalan Kralları Nemrut idi. Ona dokunmamışlardı. Allah ona özel olarak bir sivrisinek gönderdi. Bu sinek Nemrudun burnundan içeri girdi. Bu acıya dayanamayan Nemrut bir balyozla başına vuruyordu. Öyle ki ona acıyan bazı insanlar balyoz yerine ellerini bir araya toplayıp yumruklarıyla başına vururlardı. Nihayet bu haldeyken öldü..." [14]
Allah’ın selamı Hz. İbrahim ve onun nesline olsun!
[1] En’am Sûresi 6/74; Tecrid-i Sarih Tercemesi, 9,108-109.
[2] Tecrid- i Sarih Tercemesi, IX, 108-109
[3] Bkz.: Sâlebî-Arais s.73,74 ; Taberî-Tarih c.1,s.121
[4] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, T.D.V.Y.: 1/145-146
[5] Enbiyâ 51
[6] En- am 76 - 79
[7] Bakara 260
[8] Tevbe 114
[9] Şura 69 - 74
[10] Bakara 258
[11] Buhârî, Tefsir 13
[12]Ankebut Sûresi 29/25 ; Ayrıca Bkz: Bakara Sûresi 2/166-167
[13] Enbiya 57- 70
[14] bk. Taberi, Tarih, 1/287-288; İbn Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, 1/104