MEVLİD KANDİLİ
İnsanların en hayırlısı, makamı Mahmut'un sahibi Muhammed Mustafa s.a.v' e salât ve selam olsun! Onun ümmetinden olma şerefine nail olarak kardeşlerim diye hitap ettiği toplumun bir parçası olmayı bize nasip ettiği için Rabbimize hamd olsun!
Muhterem Müslümanlar:
Ümmeti olma şerefine nail olduğumuz Allah Resulünün bizler ve diğer varlıklar için ne büyük mana ifade ettiğini Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. [1]
Allah Resulüne itaat etmek ve onu sevmek Müslüman olmanın gereğidir. Kim Allah Resulünü gereği gibi sevmez veya onun peygamberliğini tartışmaya açarsa bilsin ki, iman ondan uzaklaşmıştır.
Çünkü Rabbimiz rızasını, Resulünün rızasına bağlamıştır:
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. [2]
Bu ayet nazil olunca Münafıkların başı olan Abdullah İbni Selül ; Muhammed İsa gibi kendisine tapılmasını istiyor demesi üzerine Allah Resulü s.a.v şöyle buyurmuştur:
Hıristiyanlar ’in Meryem oğlu İsa'ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah'ın kuluyum. Bana 'Allah'ın kulu ve Resulü' deyin!" [3]
Bizler Allah'a inanmış kullar olarak hiç bir varlığı onun gibi sevemeyiz. Bu kimse Allah Resulü Muhammed Mustafa s.a.v bile olsa aşırı sevgi onu Meryem oğlu İsa'nın durumuna getireceğini unutmamalıyız!
Nitekim Rabbimiz bizi aşırılıklardan men eder:
قُلْ اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرٖينَ
De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. [4]
Peki! Allah Resulüne itaatimiz nasıl olması gerekir?
وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ
Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının. [5]
Rabbimizin bu ifadesi aynı zamanda Allah Resulünün sünnetini sorgulamaya kalkan "Kuran bize yeter" diyenlere de açık bir cevap niteliğindedir.
Değerli kardeşlerim!
Bizim için İslam’ın özünü anlatan en iyi kare olan peygamberimizin hayatındaki örneklere bir bakalım:
Rabbine olan sevgisi:
Allah Resulünün Rabbine karşı sevgisi nasıldı sorusuna verilecek en güzel cevap Hz. Aişe'den gelen şu rivayettir:
“Ey Allah'ın Elçisi! Neden kendini bu kadar yoruyorsun? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır.” diyen Hz. Aişe’ye:
“Ya Âişe! Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” [6]
Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamber efendimiz, sevenin sevdiğine gösterdiği hürmetin en güzel örneğini ortaya koymaktaydı.
Rızkını temin ederken dikkat ettiği hususlar:
Rabbinin ona verdiği hayatın geçici bir durak olduğu bilinci ile dünyaya meyil etmeden Rabbinin ona verdiği rızıkların temiz ve helallerinden yemek için çaba sarf etmesi de bizler için en güzel örneklerden biridir.
O İslam devletinin ilk başkanı olmasına rağmen bugünün Müslüman idarecilerinin aksine, ne bir sarayda yaşadı, ne de krallar gibi davrandı.
Hendek savaşında ashabı gibi açlıktan karnına taş bağlaması da bunun en acı taraflarından biridir.
Eşleriyle olan durumu:
Bugün Müslümanların zafiyet yaşadığı aile bağlarının nasıl korunacağına dair en güzel örnekleri de Allah Resulü s.a.v' de görmekteyiz.
Allah Resulü eşlerine karşı merhametli davranmış, onlara karşı kaba davranış göstermemiş, onların yaptıkları hatalara karşın onların yaratılış itibari ile hassas oldukları bilinci ile bağışlayıcı davranmıştır.
Bunun bir örneği olarak Hz. Aişe annemiz ile Hz. Zeyneb binti Cahş annemiz arasında kıskançlık sebebi ile ortaya çıkan bal şerbeti vakasının sonucunda Allah Resulün onlara karşı olan tutumudur.
Allah Resulü onların bu çekişmelerine ve sır olması gereken mahrem haberlerin başkasına ulaşması sebebi ile hanımlarına bir ders vermek üzerine onlardan bir ay uzak durması için yaptığı yemindir.
Siyer kaynaklarında İla hadisesi olarak geçen bu olayda eşlerinin aşırılıklarına rağmen Allah Resulü onlara kaba davranmamış, kendi kalbi kırıldığı halde onların kalbini kırmamıştır.
Bu olayın üstüne de Rabbimiz şu ayet-i kerimesini indirmiş ve peygamber hanımlarına uyarıda bulunmuştur:
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَزٖينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ اُمَتِّعْكُنَّ وَاُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحاً جَمٖيلاً وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظٖيماً
Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: “Dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok! Eğer Allah’ı, Resulünü ve ahret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır.” [7]
Ümmetine olan şefkati:
Allah Resulünün biz ümmetine olan şefkatini şu rivayette net şekilde görebiliriz:
Peygamber Efendimiz ashabıyla yaptığı bir kabristan ziyaretlerinde, kabirde yatanlara hitaben şöyle buyurdu:
— Esselamü aleyküm ey müminler diyarının sakinleri, inşallah bir gün biz de size katılacağız. Sonra da:
— Kardeşlerimle görüşmeyi çok arzu ediyorum, onları çok özlüyorum, diye iç çekti. Yanında oldukları halde Peygamber Efendimizin böyle söylemesine bir anlam veremeyen sahabe şaşkınlıkla,
— Ey Allah’ın Resulü, biz senin kardeşlerin değil miyiz, diye sordular. Efendimiz:
— Hayır, aksine siz benim ashabımsınız, dostlarımsınız. Kardeşlerimse benden sonra gelecekler, beni görmedikleri hâlde bana inanacaklar. Ümmetimden en çok sevdiğim topluluk, benden sonra gelip de ailesini ve malını feda etme pahasına beni görmeyi arzulayanlardır. Hepinizden önce Kevser Havuzu’nun başına varıp bekleyeceğim, buyurdu. Bu sefer,
— Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allah’ın Resulü, diye sordular. Peygamber Efendimiz,
— Bir adamın, alnı ve ayakları beyaz bir atı olduğunu düşünün. Adam atını, tamamı simsiyah bir at sürüsü içinde bulamaz mı? diye sordu. Sahabe:
— Evet, bulur, ey Allah’ın Resulü, dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
— İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri, el ve ayakları parlıyor olarak gelecekler. Ben önceden gidip havuzumun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim.
Ticaret hayatındaki dürüstlüğü:
Gerek Mekke döneminde Müşriklerle, gerekse Medine döneminde Yahudilerle alışverişinde ki dürüstlüğü ile ön plana çıkmıştır. Dürüstlüğüne bir örnek olarak Hz. Hatice validemizle evliliğe dönüşen ticarete bakmak yeterlidir.
Nitekim Allah Resulünün bu hassasiyetinin bir göstergesi olarak şu rivayette bulunulur:
Allah Resulü s.a.v pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:
- "Ey zahireci! Bu ıslaklık nedir?" buyurdu. Adam:
- Ey Allah'ın Resulü! Yağmur ıslattı, dedi. Resul-i Ekrem:
- "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurdu. [8]
Ortaya koyduğumuz bu örnekler ve nicesi biz ümmetinin hayatının nasıl olması gerektiğine işaret eden kilometre taşlarıdır.
Allah Resulünün doğumunu andığımız bu gecede onun şefaatine nail olmanın en önemli yolunun onun hayatını örnek alarak yaşamaktır.
Rabbim bizleri Allah Resulünün şefaatine nail eylesin!
Onun sünnetinden uzak bir hayat sürmekten de bizleri ve tüm ümmet-i Muhammed'i muhafaza eylesin!
[1] Enbiya 107
[2] Al-i İmran 31
[3] Buhari, Enbiya, 48
[4] Al-i İmran 32
[5] Haşr 7
[6] Buhârî, Teheccüd 6, Tefsîr 48/2, Rikak 20; Tirmizî, Salât 187
[7] Ahzap 28 - 29
[8] Müslim, Îmân 164