9. DERS | SAHABE EFENDİLERİMİZE YAPILAN İŞKENCELER 2. BÖLÜM
Değerli Kardeşlerim:
Her dava sabır ve fedakârlıkla sınanır ve büyür, rehavet ve rahatlık duygusu ile de yok olur. İşte bu noktada sabrı kuşanan ve mücadele yolunu seçen sahabe efendilerimizin çektikleri biz rehavete kapılan ümmete bir ders mahiyetindedir.
Bize ders olacak sahabe efendilerimizin çektikleri çilelerden örnekler vermeye devam edelim!
HABBAB BİN ERET
Temim kabilesine mensup olup cahiliye döneminde satın alınmıştır. En başta Müslümanlığı kabul edenlerden olup Allah Resulünün evinde olduğu bir zamanda İslam ile tanışmış ve iman etmiş değerli bir sahabe efendimizdir.
Müslüman olması sebebi ile vücudu kor olmuş ateşe yatırılmak sureti ile üzerine bir kimse çıkarılarak sırtının yanması gibi birçok işkenceye maruz kalan Habbab Bin Eret r.a yıllar sonra sırtındaki yaraları Hz. Ömer’e göstererek kendi için ahrette şahitlik edecek olan yaralara Hz. Ömer’i şahit tutmuştur.
Medine’ye hicret etmek istediğinde mesleği demircilik olan bu sahabe efendimiz alacaklarını Mekkeli müşriklerden tahsil etmek istediğinde, dininden dönmediği taktirde alacaklarını vermeyeceklerini söyleyenlere:
İslam’ı ve Allah Resulünü asla inkar etmem, kıyamet günü’nde onunla beraber olacağım inşallah diyerek imanını ortaya koyarak bütün alacaklarından vazgeçerek hicret etmeyi tercih etmiştir.
ABDULLAH İBNİ MESUD
Müttefiki olmayan, himaye edecek bir aşireti olmayan, zayıf vücutlu ve ince bacaklı bir çobandı.
Yaratılışı zayıf olan ancak cesareti ve ilmi çağları aşıp bizlere kadar varan en değerli sahabe efendilerimizden biridir.
İmanın ona verdiği cesareti öylesine büyüktü ki, müşriklere meydan okumaktan çekinmiyordu.
Bir gün ashab Erkam’ın evinde toplandıkları sırada dediler ki;
“- Vallahi Kureyş bu Kur’an’ı açıkça dinlemediler içinizde bunu açıktan okuyacak bir yiğit yok mu? “
Abdullah İbni Mesud r.a atılarak
“- Ben yaparım “ dedi.
Orada bulunan sahabe efendilerimiz;
“ -Biz arkasında güçlü bir kavmi olan birisi olsun istiyoruz ki onu korusun”
Abdullah İbni Mesud r.a;
“ - Bırakın ben gideyim Allah beni korur!” dedi.
Abdullah İbni Mesud r.a ertesi gün makamı İbrahim’in yanına gelerek Rahman suresini okumaya başladı.
Müşrikler önce ne olduğunu anlam veremediyseler de sonrasında okunan cümlelerin Kuran olduğunu anladılar ve onu dövmeye başladılar.
Buna rağmen o Kuran okumaya devam etti.
Ağzı, yüzü kan revan içinde döndüğünde ashap dediler ki;
“ -Ey Abdullah bizim korktuğumuz buydu!”
Abdullah İbni Mesud r.a’ ın verdiği cevap ise imanı kemale erenlerin ne denli cesaretli olduğunu gösterir mahiyetteydi;
“-Müşrikler bugünkü kadar değersiz geldiği bir zaman olmamıştı, dilerseniz yine okurum” dedi.
“- Bu kadar yeterli Abdullah” dediler.
SAD İBNİ EBİ VAKKAS
Sad annesini seven ve onu dinleyen genç bir evlattı. Müslümanlığını annesi öğrenince ona şöyle dedi;
“- Ey Sad dininden dönmezsen yemeği ve içmeyi bırakacağım!”
Sad’ın annesi dediği gibi yaptı ve üç gün boyunca yeme ve içmeyi bıraktı. Sonunda bitkin düşen Sad’ın annesi baygın düştü.
Bu durum karşısında oğlunun inancını hedef alan annesine Sad öyle bir cevap verdi ki bu cevap bir teslimiyet örneğiydi;
“- Ey anne Allah’a yemin olsun ki, eğer senin 100 tane ruhun olsa ve her gün birini versen yine de ben bu dinden asla dönmeyeceğim! Şimdi ister ye ister yeme…”
Oğlunun kararlılığı karşısında başarısız olan annesi yaptığı işten vazgeçmek zorunda kaldı.
MUSAB BİN UMEYR
Mekke’nin en yakışıklı gençlerinden biriydi. Her şeyin en güzeline sahip olan bu genç aynı zamanda zengin bir kadın olan annesinin gözbebeğiydi.
Her şeyi olmasına rağmen aradığı huzuru ve cevapları İslam’da buldu
Annesi oğlunun İslam ile şereflendiğini duyunca bu durum karşısında Musab’ın dininden dönmesi için baskı yaptı ancak istediğini elde edemeyince onu malından mahrum edeceğini söylediyse de Musab inancından taviz vermedi.
Bu tehditle bir şey alamayan annesi bu sefer onu hapsetti. Buna rağmen o dininden dönmedi.
Yapılan işkencelere karşın dinini daha iyi yaşayabilmek için Habeşistan’a hicret edenlerin içinde bulundu.
İslam adına ilk muallim olarak Medine’ye gönderildi ve İslam devletinin temellerini attı.
İslam’da böylesine müstesna bir yere sahip olan, Mekke’nin en zengin kimselerinden biri iken din adına mücadele ederken Uhud’da şehit oldu ve öldüğünde bedenini kapayacak bir elbisesi bile yoktu. Öyle ki, baş tarafını elbisesi ile ayaklarını ise ağaç yaprakları ile kapatıp onu defin ettiler.
İşte İslam böyle yiğitlerin eli ile yükseldi ki, bu anlattıklarımızın dışında niceleri işkencelere maruz kaldı ama asla yılmadılar.
İşkenceleri edenlerin içinde öylesine bir isim vardı ki, sonrasında İslam’ın adaletinin timsali olan bu kimse Hz. Ömer’den başkası değildi!
Kabilesinin önderi olarak kabilesindeki köle ve cariyelere çok eziyet etti. Ancak İslam en şerliyi bile en güzele tevdi ettiğinin bir göstergesi olarak bugün ve kıyamete kadar Hz. Ömer’i konuşmaya devam edeceğiz.
Anlattığımız bu kısımdan alacağımız ibretler nelerdir diye baktığımız da;
- Bu dava İslam için gözünü kırpmadan canından, malından vazgeçenlerin eliyle büyüdüğü gerçeğini görerek aynı yolu izlememiz gerektiğidir.
- Rahatına düşkün, nefsini azık edinenlerle de İslam’ın yol alamayacağı gerçeğini de anlamamız gerektiği meselesidir.
Rabbim bizlere davası için mücadele edecek imanı nasip eylesin!