Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

BEN SİZİN TAPTIKLARINIZA TAPMAM!

Değerli Müslümanlar:

İnsanoğlu yaradılış itibari ile inanç değerleri ile donatılmış ve tercih yapabilmesi içinde akıl ile şereflendirilmiştir. Akıl düşünür ancak onun kararını nihayete erdiren duyguların dışa yansımasını sağlayan kalpdir. Bizler onun için imandan bahsederken dil ile ikrar kalp ile tasdik ibaresini kullanmaktayız.

Rabbimizin bize verdiği akıl; yaratılan bunca güzelliğin ve eşsiz dengenin kendi kendine meydana gelemeyeceği gerçeği ile bunu var eden gücü arar. İşte biz buna fıtrat diyoruz. Yani yaratılışın gereği olarak bir yaratıcıya inanma istek ve arzusu…

Allah Resulü s.a.v bunu ifade etmek adına şöyle buyurmaktadır:

“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” [1]

İslam fıtratını en güzel anlatan ise Hz. İbrahim peygamberin Allah’ı ararken yaptığı mukayesedir:

“Gecenin karanlığı O’nu (İbrâhîm’i) kaplayınca O bir yıldız gördü. «Rabbim budur!» dedi. Yıldız batınca «Ben batanları sevmem!» dedi. (Daha sonra) Ay’ı doğarken görünce (yine) «Rabbim budur!” dedi. O da batınca «Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette yoldan sapanlardan olurum.» dedi. Güneş’i doğarken görünce de «Rabbim budur! Zîrâ bu daha büyük.» dedi. O da batınca dedi ki: «Ey kavmim! Ben sizin (Allâh’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım! Benim Rabbim, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’tır! Ben hanîf  olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allâh’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.»” [2]

Bizler yeri, göğü ve arasındakileri var eden, eşsiz bir denge ile kâinatı yöneten yüce Allah’a iman etmekle şeref bulmuş Müslümanlarız! Elhamdulillah bundan dolayı Rabbimize şükür eden kimseleriz. Ancak sorulması gereken soru şu ki, imanımız hususunda ne kadar samimiyiz ve gerçekten Allah’a tapanlardan mıyız?

Hâlbuki iman onu var eden Rabbini başka sevgiye yer bırakmayacak şekilde sevmekten geçer. Sevgi ise fedakârlık ister!

Şimdi soralım Rabbimiz için ne kadar fedakârlık ediyoruz. Onun sevgisi için neleri feda edebiliyoruz, neleri göze alabiliyoruz!

Bugün iman ettik dediğimiz halde kalbimizde kaç tane ilahla geziyoruz?

Bu sorulara hakkı ile cevap veremeyen kimselerin iman adına söyledikleri ve bekledikleri sadece ham hayalden başka bir şey olmayacaktır.

Zira Rabbimiz kişinin iman ettim demekle işini garanti altına alamayacağını şöyle beyan ediyor:

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ 

“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”

وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذٖينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبٖينَ 

“Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” [3]

Bu noktada Rahmetli Mahmut Esat Çoşan hocanın şu sözlerini ortaya koymak gerekiyor:

“Hepimiz yalancıyız. Camiler dolusu, cihanlar dolusu, ülkeler dolusu bir sürü sahtekâr yalancıyız! Ancak sana ibadet ederiz diyoruz, ancak senden yardım dileriz diyoruz sözünün eri kaç tane baba yiğit var?

Kimisi paranın kulu, kimisi kadının kulu, kimisi mevkinin kulu, kimisi makamın kulu, kimisi şöhretin kulu, kimisi nefsinin karşısına geçmiş emret nefsim emret nefsin senin emrindeyim diyor. Kaç tane var ki Allah'ın o has kulu ki, " Ya Rabbi hoşuma gitse de, gitmese de senin emrine amadeyim, ancak sana ibadet ederim, ancak senden yardım dilerim. Müslümanlık lafla değil icraat iledir!”

Evet! Kendimize sormamız gereken soru işte bu sözlerde gizli. Gerçekten kimin kuluyuz?

Bugün Müslümanım diyenler Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetinin ne dediğine bakmak yerine falanca hocanın dediğine, falanca liderin söylemlerine daha çok önem veriyor ve Allah’ın emirlerini ve Resulünün sünnetini hatırlatanlara kin kusuyorlar.

Eğer ki Allah’ın emirlerini hak şekilde söylediğinde, onların peşinden gittikleri ile ters düşersen seni hemen kâfirlikle veya hainlikle suçluyorlar. Hâlbuki bu anlayış kâfirlerin, müşriklerin ve münafıkların adetlerinden ve söylemlerinden başka bir şey olmadığını anlamıyorlar.

Rabbimiz bunu anlamamız için Kerim kitabında şöyle bir beyanda bulunuyor:

قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ لَكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ

“De ki: Ey kâfirler.Ben sizin taptıklarınıza tapmam.Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.Siz de benim ibadet ettiğime, ibadet edecek değilsiniz.Sizin dininiz size, benim dinim bana.” [4]

“Sizin dininiz size, benim dinim bana” çoğu zaman kullanmak isteyip de kullanamadığım bir cümle olarak her zaman dilimde olan bir ayet-i celile olarak bana her zaman çok anlamlı gelmiştir. Zira Müslüman olduğu halde bu cümleye muhatap olması gereken o kadar çok kimse var ki, söylemek isteyip de söyleyemediğimiz.

Maalesef öyle bir hale gelmişiz ki, cemaatimizi, siyasi hareketimizi, kavmimizi, makamımızı, servetimizi ve benzeri birçok şeye kutsallık yüklemişiz ama bizi var eden Rabbimizi unutmuşuz. Bunun bir sonucu olarak da her şeye maddi bir çerçeveden bakarak gerçekten iman ehli olanları yargılar hale gelmişiz!

Onun içindir ki, Filistin’de mücadele verenleri anlamıyor ve umursamıyoruz, doğu Türkistan’da olanlara gözlerimizi kapatıyoruz, İsrail’e gemilerle yardım sağlamayı ticaretin gereği olarak görüyoruz, kerim kitabımızı yakan İsveç ile beraber olmakta bir beis görmüyoruz, mezhep savaşı çıkarmayı bir maharet sayıyoruz, hocaların söylediklerini Rabbimizin söylediklerinin üzerinde tutup, liderlerimize Allah’a tapar gibi tapmaya kalkıyoruz!

Söylesene ey Müslüman! Sen gerçekten kime tapıyorsun? Eğer gerçekten Allah’ tapıyorsan yerine getirmen gerekenleri Rabbimiz kerim kitabında peşi sıra şöyle ortaya koyuyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ

“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!” [5]

Ne can alıcı bir ifade değil mi? Rabbimiz bildiğimiz halde sahtekârlık yapan bizlerin yüzüne şamar gibi sözlerini yapıştırıyor ve olması gerekeni bizlere emir buyurarak yarın bilmiyorduk bahanesinin önüne set çekiyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun. Şunu bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer. Sonra hiç şüphesiz, hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [6]

Ahret hayatını bize hatırlatan Rabbimize karşı ne kadar tedbir alıyoruz sorusu kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan biri olduğunu bilmemiz gerekir.

Hocam sende amma yaptın! Biz neyin ne olduğunu bilmeyecek kadar cahil değiliz diyenlere Rabbimin ifadesi ile sesleniyorum:

قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

De ki: “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Eğer itaatten yüz çevirecek olursanız şunu bilin ki, Peygamber kendi vazîfesinden, siz de kendi vazîfenizden sorumlu tutulacaksınız. Şu kadar ki, ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygamber’e düşen, Allah’ın emirlerini apaçık bir şekilde tebliğ etmektir. [7]

Bizler sizleri Allah’ın hükümlerine karşı uyarıyoruz! Yarattıklarının emirlerine uyduğunuz ama Allah’a uymadığınız yollarınızın yanlış olduğunu ortaya koyuyoruz. Kâfirlerle iş tutmanın bedellerinin ağır olacağını belirtiyoruz. Bundan daha ötesi ise Rabbimin hükmü olduğunu da açıkça ortaya koyuyoruz:

وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟

“Kim de Allah’a ve Peygamberi’ne isyân eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelîl ve perişan eden bir azap vardır.” [8]

Rabbim bizleri kendinden başka ilahlar edinmekten muhafaza eylesin!

Rabbim kendine ve Resulüne itaat etme şerefine nail olanlardan eylesin!

Rabbim hoş geldin diyerek cenneti ile mükâfatlandırdığı kullarından olabilmeyi hepimize nasip eylesin!

 

 

 


[1] Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5

[2] En’âm, 76-79

[3] Ankebut  2 - 3

[4] Kâfirun 1 - 6

[5] Enfâl 20

[6] Enfâl  24

[7] Nûr 54

[8] Nisâ 14

Dosyalar

BEN SİZİN TAPTIKLARINIZA TAPMAM
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş