KÂFİRE MİNNET MÜSLÜMANA ZULUMDÜR
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu yaratılışından gelen fıtratı gereği kendisini dinleyecek, yeri geldi mi savunacak, gerektiğinde onun için canından geçecek dost ve arkadaşları olsun ister. İnsanın yaratılışından gelen bu isteği İslam din kardeşliği ile sonucu bağlayarak, kan bağından daha kuvvetli olacak inanç bağını öne çıkarmış ve dünyadaki bütün Müslümanları inanç çatısı altında ümmet olma vasfı ile bir araya getirmiştir.
Ümmet olmanın ise ne mana taşıdığını Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesinde net olarak görüyoruz:
مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِى تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ، إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى.
“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” [1]
Bir vücudun azaları gibi hareket etmesi gereken Müslümanlar aynı zamanda birbirlerinin haklarını da koruma noktasında özen göstermeleri gerektiğine Allah Resulü s.a.v ile şöyle işaret ediyor:
لا يؤمنُ أحدُكم حتى يحبَّ لأخيه ما يحبُّ لنفسِه
“Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mümin kardeşi için de sevmedikçe gerçek mümin olamaz.” [2]
Yaşadığımız çağda Müslüman dünyasında birçok grup ve kişinin dünyalık istek ve arzularına ulaşmak adına Allah’ın ve Resulünün kesin bir ifade ile ortaya koyduğu din kardeşliği emrine aykırı hareket ederek kâfirlerden medet umacak hale geldiklerini görmekteyiz. Hâlbuki kâfirden bize dost olmayacağı, onların yardım diye ortaya koyduklarının aslında Müslümanları yok etmek adına hazırladıkları bir tuzak olduğunu yaşadığımız acı tecrübelerle gördüğümüz halde yinede bundan vazgeçmediğimizde acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Demokrasi, barış, kardeşlik sloganları altında kendi elleri ile iktidara getirdikleri piyonları devirirken amaçları Müslümanları özgürleştirmek değil, onların zenginliklerini sömürmek olduğunu, bu sömürüyü yaparken de geride kan, gözyaşı, tecavüzler, ahlak dışı uygulamalar bırakmaktan başka eserleri olmadığını hepimiz gördüğümüz halde, onların şerlerinden korunmak yalanı ile hala onlarla iş tutmaya devam ediyoruz.
Hâlbuki Rabbimiz bizi kâfirler hususunda açıkça uyardığı halde, bizler yinede onlarla beraber olmaya çalışıp onların kötülüklerinden korunacağımızı zannediyoruz. Oysa onlar kendi din kardeşlerine bile merhamet göstermeyen, acıktığında kendi evladını yiyecek kadar yamyamlaşan bir anlayışa sahip bir hayvan gibi hareket eden tek dişi kalmış canavar olduklarını hala anlamamakta ısrar ediyoruz.
Rabbimiz biz inatçı kullarına açık bir beyan ile onların bizden ne zaman memnun kalacaklarını ifade ederken şöyle bir beyanda bulunuyor:
وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْؕ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىؕ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذٖي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصٖيرٍ
“Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.” [3]
İslam dünyasında gerçekten iman etmiş tüm Müslümanları yaralayan şöyle de bir gerçek var ki, Müslüman olduğu iddiasında olan birçoğumuz onların yaşamlarını örnek alıyor, onlar gibi yaşamayı çağdaşlık olarak kabul ediyoruz. Oysa biz Ümmeti Muhammed’in bir parçası olarak örnek almamız gereken kâinatın efendisi Muhammed Mustafa s.a.v’ den başkası olmaması gerekir.
Nitekim Allah Resulü s.a.v’ in hayatına baktığımız zaman onun kâfirlerden medet ummayı boş verin, hayatının tamamında onlara muhalefet yapmak için çaba sarf ettiğini ve Müslümanlarında böyle hareket etmesi için çaba sarf ettiğine açık bir şekilde şahit oluyoruz.
خَالِفُوا الْمُشْرِكِينَ، وَفِّرُّوا اللِّحَى، وَأَحْفُوا الشَّوَارِبَ
“Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz.” [4]
Ancak kâfire her hususta muhalefet eden bir peygamberin ümmeti olduğu iddiasında bulunan bizlerin her hususta kâfirlere gebe kaldıklarını görüyor ve bu durum karşısında üzülüyoruz. Bu üzüntümüzü dile getirip de yanlışları ortaya koyduğumuz zaman da “ Ne yapalım onlar güçlü!” gibi bahanelerle savunma yapan kimseleri gördükçe Rabbimizin şu beyanına kimsenin kulak vermediğini görerek bir kez daha hüzne gark oluyoruz. Rabbimiz:
وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
“ Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre hiçbir yerden yardım da göremezsiniz!” [5] buyurduğu halde bizler sırasını bekleyen kurbanlıklar gibi kâfirin bize saldıracağı anı beklemeye devam ediyoruz.
Bizler eğer gerçekten iman etmiş kimselersek şunu bilmek durumundayız ki, Rabbimiz yaptığımız hiçbir amelimizden gafil değildir. Nitekim Rabbimiz bunu ifade ettiği şu ayet-i celilesi bunu anlamayan Müslümanlara açık bir tehdit niteliğindedir:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَؕ اَتُرٖيدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُبٖيناً
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [6]
Şöyle bir düşününce görüyoruz ki, yaşadığımız hayatın içerisinde Rabbimize kendi aleyhimize o kadar çok delil veriyoruz ki, eğer Rabbimizin merhameti ve geniş affı olmazsa nasıl umut var olurduk diye düşünmeden edemiyoruz.
Bir kul olarak en çok korkmamız ve sevgisine mazhar olmak için çalışmamız gereken Rabbimiz önümüzde dururken, ondan başka neredeyse her şeyden korkuyoruz.
Rızkımızdan, makamımızdan, servetimizden, eşlerimizden, çocuklarımızdan hangilerini kaybedeceğiz diye yaşadığımız korkularımızı acaba Rabbimizin rızasını kaybeder miyiz diye yaşıyor muyuz diye insan sormadan edemiyor?
Bu korkularımıza karşılık Rabbimizin bize hitabı öylesine dikkat çekici ki, insanın iman taşıyıp da bu ifadelerden etkilenmemesi mümkün değil!
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”
مَٓا اُرٖيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُرٖيدُ اَنْ يُطْعِمُونِ
“ Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim.”
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتٖينُ
“ Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır.” [7]
Rabbimizin bu açık beyanlarının yanında kâfirler hususundaki şu uyarısı ile de siz değerli kardeşlerimize sesleniyoruz:
وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ
“Ayetlerimizi yalan sayanların ve âhiret gününe inanmayanların arzularına uyma.” [8]
Ey zalim ve asi zümreden kendine pay çıkarmaya çalışan aziz kardeşlerim!
Dünya hayatı bir gün muhakkak bitecek ve yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğiz. O hesap ise öyle dehşetli ve akıllara durgunluk verecek bir yer ki, hiçbir şefaatçinin şefaati Allah’ın izni olmaksızın bir işe yaramayacak ve her nefis dünyada sevdiği ve beraber olmaya çalıştığı, dostluk kurduğu zümrelerle haşır olacak.
Sizden biri kâfirlerle veya Münafıklarla haşır olmak ister mi diye kendisine bir sorsun!
Eğer bu sorunun cevabı sizi rahatsız ediyorsa geri dönüşün olmadığı ölümden önce gelin hep birlikte tövbe edelim ve İslam kardeşliğinin tesis edilmesi için var gücümüzle mücadele edelim!
Rabbim bizleri kâfirlerden medet umanlardan olmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim İslam kardeşliğini anlayan ve gereklerini yerine getiren kullardan olabilmeyi hepimize nasip eylesin!
Rabbim bizleri kendisine iyi bir kul, habibine de iyi bir ümmet eylesin!
[1] Müslim, Birr, 66
[2] Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme” 59
[3] Bakara 120
[4] Buhârî, Libâs, 64.
[5] Hud 113
[6] Nisa 144
[7] Zariyat 56 - 58
[8] Enam 150