NUH PEYGAMBER VE TUFAN
Nuh b.Lemek (veya Lemk), b.Mettu Şelah’ın oğlu ve Âdem peygamberin Yedinci kuşaktan torunudur. Tevrat kaynaklarına göre Hz. Âdem’in ölümünden 126 yıl sonra dünya ya geldiği ifade edilmektedir. İlk insanların uzun süren hayatları sebebi ile birbirlerinin hayatlarına şahit olmaları ise gayet doğaldır.
Nuh peygamber; uzun boylu, esmer, ince tenli, uzunca başlı, büyük gözlü, uzun ve enli, sakallı, ve iri vücudlu bir yaradılışa sahipti.
Nuh a.s Irak civarında yaşamış ve Şit peygamberin imanları ile öne çıkan ve ölümleri sonrasında kendilerini hatırlamak için kavimleri tarafından heykelleri yapılan oğlu Süva ve onun oğulları olan , Yağus, Yauk ve Nesr'in zamanla tapılan putlarına karşı mücadele veren ulülazam peygamberlerdendir.
Nuh peygamber halkın putlara tapmasına karşı hakkı tavsiye ederek halkına her fırsatta Allah’ı ve onun büyüklüğünü anlatıyordu.
Nuh Aleyhisselâm her fırsatta; halkın puthhanelerde bulundukları sırada, yanlarına varıp: “(Lâ ilâhe illallâh deyiniz. Ben , Allâh’ın Kul ve Resulüyüm!” diyordu. Halk ise söylediklerini işitmemek için başlarını elbiselerinin içine sokuyor, kulaklarını da parmakları ile tıkıyorlardı!
Yine bir gün onlara: Lâ ilâhe illallâh dediği zaman, putlar yüzlerinin üzerine düşünce, halk kalkarak Onu, yüzünün üzerine düşünceye kadar dövdüler. Kral Mahvil bunu, haber alınca, Nuh Aleyhisselâmı huzuruna getirtti ve Ona :
“Nedir su, senin hakkında işittiğim?! Nedir dinime ve babanın oğullarının üzerinde bulundukları şeye karşı davranışın?! İlahlarımızı kürsülerinden düşüren bu sihir?! Bunu sana kim öğretti.?” Dedi.
Nuh Aleyhisselâm:
“Onlar dediğin gibi birer ilah olsalardı, yüzlerinin üzerine düşmezlerdi. Ben Allahın Kulu ve Resulüyüm! Sen, Yüce Allah’dan kork ve Ona, hiçbirşeyi şerik koşma!” dedi.
Kral Mahvil;
“ İlahlarımız için Bayram hazırlığı yapılıncaya kadar, Nuh Aleyhisselâmın tutuklanmasını ve ilahların tekrar kürsülerine yerleştirilmelerini ve bozulan yerlerinin onarılmasını emr etti. Bayram gelince, toplanıp yapılan şeyleri görsünler diye de halk'a nida ettirildi.
Nuh Aleyhisselâm, Kral hakkında Allâh’a düa etti. Kral, bir baş ağrısına tutuldu, aklını kaybetti. Bir hafta sonra da, öldü. Ölüsü, altun şerir üzerine konulup puthanenin içinde ağlanarak tavaf edildikten sonra, gömüldü. Nuh Aleyhisselâma, dilleri ile her kötülüğü yaptılar, sövdüler, saydılar.
Kral Mahvil'in ölümü üzerine, yerine geçen oğlu Dermesil, Nuh Aleyhisselâmı, serbest bıraktı.
Halk, Yağus putunun yanında senenin belli vakitlerinde toplanıp bayram yaparlar, putları için, kurban keserler ve onları tavaf ederlerdi. Yine böyle bir bayram gününde halk, her taraftan gelip toplanmıştı.
Nuh Aleyhisselâm, onların yanlarına vardı. Ortalarında ayakta dikilip:
"Lâ ilahe illallah = Allâh'dan başka ilâh yoktur!"
demeleri için, onlara seslendiği zaman, yine, başlarını, elbiselerinin altına soktular, parmaklarını da, kulaklarına tıkadılar!
Nuh Aleyhisselâmın seslenmesiyle, putlar bulundukları mevkiden yere düşmeleri bir oldu! Halk, yine üzerine yürüyüp Nuh Aleyhisselâmı dövdüler ve başını da yardılar. Kendisini, çeke çeke Kralın köşküne götürdüler, yanına, soktular.
Kral, Nuh Aleyhisselâma:
"İlâhlarla ilgili işlerden hiç bir şeye karışmamanı, sana, söylemedik mi? Seni, böyle şeylerden, men etmedim mi?! Hattâ, onları, kürsülerine, şerefli yerlerine koydurduğumda, onlara, secde de, edeceksin diye sana, emir etmedim mi? Bunu, sana kim öğretti?.." diyerek çıkıştı.
Nuh Aleyhisselâm; kanlara boyanmış bir halde, Krala:
"Eğer, onlar, birer ilâh olsalardı, yerlere düşmezlerdi? Ey Dermesil! Allâh'dan kork! Allah'a, hiç bir şeyi şerik koşma! Çünki, O, seni görüyordur!" dedi.
Dermesil:
"Sen, bana, böyle hitap etmek kudretini kendinde nasıl buluyorsun?" dedi ve emir verdi;
İkinci bayram hazırlığı sonuna kadar hapis edilmesini, putlar için kurban kesilmesini ve yere düşen putların yerlerine tekrar konulmasını emretti. Emri, yerine getirildi.
Kral Dermesil, Nuh Aleyhisselam hakkında korkunç bir rü'ya görüp:
"Mecnundur! Yaptıklarından mes'ul değildir!" diyerek hapisten çıkarılmasını emretti.
Zamanın Kâhin'i ise, Tufan işini ve zamanının yaklaştığını krala haber vererek Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini tasfiye etti. Bunun üzerine Dermesil; çevre halkına yazıp Nuh Aleyhisselâmın putlara olan ibadetleri değiştirmek istediğini ve bir tek İlâhdan başka ilâh bulunmadığını iddia ettiğini anlattı ve öldürülmesi gerektiğini haber verince halk Nuh Aleyhisselâmın, Tevhid akidesini yaymasına engel olmak adına onu bayılıncaya kadar dövdüler ve boğazını sıkarak öldürmek istediler. Öldü diye de bıraktılar.
Nuh Aleyhisselâm; Tebliğ ve Davet vazifesini, gece, gündüz, gizli, açık yapmağa devam etti. Fakat, kendisinin, bütün bu çabaları, onların, imandan kaçmalarından, küfürlemi artırmalarından başka bir işe yaramadı, boşa gitti
Rabbimiz Kerim kitabında bu durumu şöyle açıklamaktadır:
:"...Ey kavmim! Allâha ibadet ediniz! Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur!. "Şüphesiz ki, ben, sizi, Allanın azabından apaçık korkutan'im. Allah'dan başkasına tapmayınız. Ben, sizin başınıza acıklı bir azabın gelip çatmasından korkuyorum!" dedi.
Kavminden ileri gelenler: "Biz, seni, hiç şüphesiz, apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!" dediler.
Nuh Aleyhisselâm: "Ey kavmim! Bende hiç bir sapkınlık yoktur. Fakat, ben, Âlemlerin Rabb'ı tarafından gönderilmiş bir Peygamberim! Size, Rabb'ımın Vahy ettiklerini, tebliğ ediyorum. Sizin iyiliğinizi istiyorum. Ben, sizin bilmediklerinizi de, Allâhdan (gelen Vahy ile) biliyorum. Size, o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki, böylelikle rahmete kavuşturulmanız için, kendinizden bir adam vâsıtas ile Rabb'ınızdan, size bir ihtar geldi diye şaşıyor musunuz?!" dedi.
Kavmi; "Biz, seni, kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz. Basit, ve zahirî görüşe uyan en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da, görmüyoruz. Sizin, bize karşı bir üstünlüğünüzü de, göremiyoruz. Bilakis, sizi yalancılar sanıyoruz!" dediler.
Nuh Aleyhisselâm: "Ya ben, Rabb'ımdan gelen apaçık bir Burhan üzerinde isem? O, bana, Kendi katından bir Rahmet vermiş de, bunlar, siz (in gözlerinizden gizli bırakılmışsa? Söyleyiniz bana, ey kavmim! Sizi, istemediğiniz halde, ona zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Bundan (bu tebliğlerimden) dolayı, sizden hiç bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım, Allâhdan başkasına aid değildir. Ben, iman edenleri, uzaklaştırıcı da değilim! Çünki, onlar, muhakkak ki, Rabblarına, kavuşanlardır. Ben, sizi, ancak cahillik eden bir kavm görüyorum! Ey kavmim! Ben, onları kovarsam, Allâhdan (Allâhın azabından) beni, kim kur-tara bilir? Bana, kim yardım edebilir hiç düşünmez misiniz?! Ben, size (Allâhın hazineleri, benim yanımdadır!) demiyorum. Ben, gaybı da, bilmem! Ben (hakikatta bir Melek'im!) de, demiyorum. Bununla beraber, gözlerinizin hor gördüğü o kimseler hakkında (Allah, onlara asla hayr vermeyecektir) de, diyemem! Onların özlerindekini, en çok bilen, Allâh'dır. Aksi takdirde, hiç şüphesiz, ben, zâlimlerden olmuş olurum!" dedi.
Kavmi ; "Ey Nuh! Doğrusu, sen, bizimle uğraştın durdun! Bizimle uğraşmanda aşırı da, gittin! Eğer, sen, doğruculardan isen, bizi tehdid edip durduğun şeyi haydi getir bize!" dediler.
Nuh (Aleyhisselâm): "Onu-dilerse-size, ancak, Allah, getirir. Siz, Allah'ı, bundan âciz bırakabilecek değilsiniz. Eğer, Allah, sizi helak etmek dilemişse, ben, sizin iyiliğinizi arzu etmiş olsam bile, bu arzum size hiç bir yarar vermez. O, sizin Rabb'ınızdır ve nihayet, Ona döndürüleceksiniz.' Ben (gelecek tehlikelerle) korkutandan başka bir kimse değilim.!" dedi.
Kavmi; "Ey Nuh! Sen, (bu dediğinden) vaz geçmezsen, muhakkak, taşlanmışlardan olacaksın!" dediler.
Nuh (Aleyhisselâm): "Ey kavmim! Benim, aranızda duruşum, Allah'ın âyetleri ile öğüt verişim, size ağır geliyorsa, (ne diyeyim) ben, ancak, Allah'a dayanıp güvenmişimdir. Siz ve ortaklarınız da, artık, toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırınız. Bu yapacağınız, size, sonradan hiç bir tasa vermesin! Hattâ, bana, mühlet de, vermeyiniz. Eğer, (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, ben, sizden (zâten bu hususta) hiç bir mükâfat istemedim. Benim mükâfatım, Allah'dan başkasına âid değildir. Ben (Onun hükmüne boyun eğen) Müslümanlardan olmakla emr olundum" dedi.
Kavmi, onu, yalanladılar ve Kâfirlerden bir takımları: "Bu, sizin gibi bir insandan başka (bir şey) değildir. O, size karşı üstünlük sağlamak istiyor. Eğer, Allah, (Peygamber göndermek) dileseydi, elbette, bize Melekler indirirdi. Biz, önceki Atalarımızdan, bunu (Allâhı Birlemeyi) hiç duymadık. Bu, kendisinde bir delilik bulunan adamdan başkası değildir. Binâenaleyh, siz onu bir zamana gözetleyiniz!” dediler.
Nuh (Aleyhisselâm) da: “Ey Rabb’ım ! Onların beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et!” dedi.
Ben, artık, mağlûbum! Benim intikamımı al! Benimle onlar arasındaki hükmü sen ver de, beni ve beraberimdeki Müminleri kurtar. Ey Rabb'ım! Yeryüzünde, kâfirlerden yurt tutan hiç bir kimse bırakma! Çünkü, Sen, onları, bırakırsan, onlar, kullarını yoldan çıkarırlar, nankör ve facirlerden başka da, doğurmazlar! Ey Rabb'ım! Beni, Anamı, Babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, mümin erkek ve mümin kadınları koru!
Allah :“Biz de, ona (şöyle) Vahy ettik: Sen, bizim nezaretimiz ve Vahyimizle gemi yap!
Yüce Allah, Nuh Aleyhisselâm'a, ağaç dikmesini emr etti. O da, dikti. Nuh Aleyhisselâmın diktiği Sac ağacı, kırk yılda büyüyüp yetişti ve boyu 50 metreyi buldu. Sac ağacı: Hind ülkesinde yetişen kara ve büyük bir ağaç olup gofer ağacı olduğu söylenmektedir.
Yüce Allah, dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanmasını Nuh Aleyhisselâma emretti.
Nuh Aleyhisselâm, Marangozdu. Ağaçları, kesti, kuruttu. Ancak geminin nasıl yapılacağını bilmiyordu.
"Yâ Rabb! Yapılacak Gemiyi nasıl yapayım?" diye sordu.
Yüce Allah:
“Gemiyi üç katlı yapmasını ortasının geniş ve başının ve sonunun da dik ve sivri yapılmasını vahy etti”
Nuh Aleyhisselâm, gemiyi yapmaya başladı, kestiği ağaçlardan tahtalar biçti. Demirden çiviler yaptı. Gemi için gereken ,zift v.s her şeyi hazırladı.Yapılacak şeylerin hepsini, kendisi yaptı, çaktı. . Üç yıl, bununla meşgul oldu.
Nuh Aleyhisselâm; Gemiyi yapıp çakarken, kavminden, her hangi bir topluluk, yanından geçtikçe, alay etmek için:
"Ey Nuh! Peygamberlikten sonra, Marangozluk yapıyorsun ha?! Ne yapıyorsun sen?" diyorlar;
Nuh Aleyhisselâm da:
"Gemi yapıyorum!" deyince: 'Demek, karada gemi yapıyorsun ha?! Gemiyi, karada nasıl yüzdüreceksin?!
Birbirlerine de:
"Bakmıyor musunuz şu deliye? Su üzerinde seyr etmek için ev yapıyor! "Hani ya, su, nerede?!" diyerek gülüşüyor, alay ediyorlardı.
Nuh Aleyhisselâm da:
"Siz, nasıl bizimle eğleniyorsanız, biz de, sizin bu eğlenip durduğunuz gibi, sizinle eğleneceğiz! (Âhirette de) daimî azabın kimin başına ineceğini, ileride görecek, bileceksiniz!" diye cevap veriyordu.
Nuh a.s inşa ettiği geminin yaklaşık uzunluğu 300, genişliği 50, yüksekliği 30 metre olan üç katlı bir yapıya sahipdir. Ayrıca her katına küçük birer ışık deliği (pencere) de, konulmuştur. Geminin,birbirinden aşağı olmak üzere üç kapısı vardı. Geminin üst katında, içilecek su için depolar ve yiyecekler için de, iki yanına tahtadan dolaplar yapılmıştı. Geminin tahta levhaları, demir çivilerle çivilenip kastırılmış ve çivilenen tahta levhaların arasından, içeriye su sızmaması için, Gemi, içinden ve dışından ziftlenmiştir.
Gemi bitince Yüce Rabbimiz şöyle emir buyurdu:
Nihayet (helaklerine emrimiz gelip te, o fırın kaynamağa başlayınca, ona her (nevi hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıp içerisine gir! (Kavmının) içinden, aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş olanlar müstesna.
Rabbimizin ifade ettiği “ fırın kaynamaya başlayınca” ifadesi gemide buharla çalışan bir sistemin olduğuna işaret olarak alimler tarafından değerlendirilmiştir.
Zâten, onun mahiyyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman etmemişti. Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselâm), Gemiye binecek olanlara:
"Bininiz içerisine! Onun, akması da, durması da, Allanın ismiyledir, Hiç şüphesiz, Rabb'ım, çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir." dedi.
Nuh Aleyhisselâm; Gemi'ye, oğulları: Sam, Ham, Yâfes ve bunların zevceleri ile kendisine iman etmiş bulunan yaklaşık 80 kişinin bindiği rivayet edilir.
Ayetin devamında Rabbimiz şu emri veriyor:
O zulüm edenler(in kurtulması) hakkında bana hitapta bulunma. Çünki, onlar boğul(mağa mahkum ol)muşlardır.
Oğlu Yam (Ken'an) ise, geri kaldı. Çünki, o, kâfirdi. Oğlu Kenan Nuh Aleyhisselâmın kinci karısı olan Vâile de olmuştu. Vaile ise ilk başta Nuh peygambere iman etmiş olsa da sonradan dinden çıkmış ve mürted olmuştu. Öyle ki, halka Nuh Aleyhisselâmın mecnun olduğunu söylerdi. Kavmi gibi küfür üzerinde direnerek onlarla birlikte suda boğulup gitmiştir.
Bu noktada Nuh a.s’ ın oğlu Kenan’ a gemiye binmesini istemesi ve onun yüksek dağlara çıkar kurtulurum demesi hidayetin ancak Allah’ın elinde olduğuna ve kalplerin hakka kapı aralamadığı sürece kişilerin hidayete erişemeyeceğine en can alıcı örneklerden biridir.
Rabbimiz kerim kitabında bu olayı şöyle haber vermektedir:
Bunun üzerine, biz de, şarıl şarıl dökülen bir suya, gök kapılarını açtık. Yeri de, kaynaklar halinde (tamamıyla) fışkırttık da, (her iki su) takdir edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi.
"(Gemi), nankörlük edilmiş bulunan (o zâta) bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu.
Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı:
“ Oğulcağızım! (gel) bizim yanımıza sen de, bin! Kâfirlerden olma!”
Oğlu ise:
“Bir dağa sığınırım! O, beni, sudan, korur!” dedi.
“Nuh: Bu gün, Allah'ın emrinden, esirgeyen, kendisinden başka hiç bir kurtarıcı yoktur!” dedi.
İkisinin arasına, dalga girdi. O da, derhal, boğulanlardan oldu.
Nuh, Rabb'ına dua ve nida edip:
“ Ey Rabb'ım! Benim oğlum da, şüphesiz, benim âilemdendir. Senin (ailemi kurtaracağın hakkındaki) va'd'in, elbette hak'dır ve sen, Hâkimlerin Hâkimisin! dedi.
(Allah): Ey Nuh!, O, kattiyyen senin ailenden değildir! Çünki, o(nun işlediği) sâlih olmayan (kötü) bir iştir (kâfirlik ve imansızlıktır) O halde, bilmediğin bir şeyi benden isteme! Seni, bilmezlerden olmaktan, bihakkın men ederim! buyurdu.
Bu noktada Allah resulü s.a.v’ in amcası Ebu Talip için yaptığı dua akla geliyor. Aynı hitap Allah Resulüne de yapılıyor olması kişinin kimin evladı veya akrabası olduğuna bakılmadığı ve kişiyi ancak imanın kurtaracağına açık bir delil teşkil etmektedir.
Nuh:
“Ey Rabb'ım! Ben, bilmediğim şeyi, Senden istemekten, Sana, sığınırım! Eğer, Sen, beni bağışlamazsan, esirgemezsen, hüsrana düşmüşlerden olurum! “dedi.
Artık sen mahiyetindekilerle birlikte, Geminin üstüne doğrulup yerleşince: Bizi o zalimler güruhundan selamete erdiren Allaha hamd olsun! de! Rabb’ım! Beni bereketli bir menzile kondur! Sen, konduranların en hayırlısısın! de!”
Göklerden boşanan yağmurların yerlerden fışkıran suların selleri bütün yer yüzünü tuttu ve dağları, kapladı. Hatta, dağların tepesinden 75 m yükseldi. Güneşin ve ay'ın ışığı, karardı. Dünya, karanlık içinde kaldı. Gece, gündüz bir oldu. Yağış, kırk gün sürdü. Seller; yeryüzünde taşmadık, aşmadık yer bırakmadı.
Yüce Allah, sema'ya: Suyunu, tut!", yere de "Suyunu, yut!" emrini verip de, yağışlar, durduğu ve dağların üzerlerinden aşan suların seviyeleri düşmeğe başladığı zaman, Gemi, Cûdî dağının üzerine oturdu. Geminin hiç durmadan altı ay su üzerinde dolaştığı rivayet edilmektedir.
Nuh Aleyhisselâm, Cûdî dağında bir ay kalıp sular çekilip de yerler kuruyunca yanındakilerle birlikte, Muharrem ayının onuncu günü dağdan indi. O gün gemi halkı şükür orucu tuttular ve gemide kalmış olan malzemeler ile bugün aşure diye bildiğimiz yemeği yaptılar. İşte Muharrem ayının onuncu günü tutulan orucun mahiyeti buradan gelmektedir.
Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâm; Tufandan sonra, üç yüz elli yıl daha yaşamıştır. Nuh Aleyhisselâm, vefatı yaklaştığı sırada, yerine, büyük oğlu Sâm’ı vekil bırakmıştır. Allah resulü ve diğer peygamberler Sam’ın soyundan gelmişlerdir.