BORÇ VERME ADABI ( KARZ-I HASEN)
Değerli Müslümanlar:
İslam her hususta güzel olanı emredip, çirkin olandan de men eder. Yapılan iyi bir amel bile olsa onun yerine getirilme şekline göre değerlendirme yaparak karşılık verir. Bu noktada Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesi anlatmak istediğimize açık bir beyandır:
إِنَّ اللَّهَ جَمِيلٌ يُحِبُّ الْجَمَالَ
“Allah güzeldir, güzelliği sever” [1]
Müslüman için güzel olan amellerden biride ihtiyaç duyan kimseye maddi olarak yapılan yardımda izlenmesi gereken yoldur. Fıkıhta “ Karz ” diye ifade edilen bu deyimin manası şudur:
“Geri ödenmek üzere verilen mal veya birisine ödünç (borç) verme anlamına gelir.”
Karz (borç verme), Allah’a yakınlaşma anlamını içeren, alan açısından dünyevi, borç veren açısından uhrevi faydaları olan bir işlemdir.
Yapılan yardımın Allah rızasına uygun ve karşıdaki kişiyi rencide etmeden, kolaylık sağlayarak yapılması ise Karz-ı Hasen (Güzel Ödünç) diye ifade edilir. Hayır duygusuyla ve Allah rızası için yapılan her türlü mali fedakârlık Karz-ı Hasen dir.
Kur’an-ı Kerim’de tam on iki yerde bu kavram mecazi olarak “Allah’a güzel bir şekilde borç verme” (karz-ı hasen) anlamında kullanılmıştır. Kısacası, sırf yardım etmek gayesiyle, Faizsiz, karşılıksız, menfaat beklemeden Allah rızası için maddi sıkıntı içinde bulunanlara verilen borca, karz-ı hasen denir.
Allah için borç verenlerin bağışlanacağı ve sevaplarının da kat kat olacağını Rabbimiz kitabında ifade ederken, verilecek sadaka ve borcun ihtiyaç sahibinin onurunu ve şahsiyetini incitmeyecek şekilde verilmesinin gerekliliğini ifade ederek kazanılacak ecrin bu davranışı uygulamakla mümkün olacağını şu beyanı ile ortaya koymaktadır:
وَاَقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناًؕ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْراً وَاَعْظَمَ اَجْراًؕ
“Allah’a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere…” [2]
Allah rızası için kardeşinin ihtiyacını gidermeyi kendine bir görev edinen kimse o kişiye değil de, Allah’a borç vermiş gibi olacağını, Rabbimizin ise kendisine verilen borcun karşılığını zayi etmeyeceğini ifade ederek bu yolu izleyenlere vereceği karşılığı şöyle ifade etmektedir:
اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْؕ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَلٖيمٌۙ
“Eğer Allah’a (rızası uğruna) borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” [3]
Bu mükâfat ise dünya hayatında alınan mal ve benzeri menfaatler olarak algılanmamalı ve ahrete bırakılanın daha değerli olduğu bilinci ile hareket edilmelidir. Bu noktada vereceğiniz borçlar için verilmeme ihtimaline karşı onu zekâta niyet ederek verilebileceği gibi, sonrasında verilmediği takdir de sadakaya sayılabileceğini Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
وَاِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ اِلٰى مَيْسَرَةٍؕ وَاَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“ Eğer borçlu darlık içinde ise, eli genişleninceye kadar ona mühlet vermek gerekir. Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadaka ( veya baştan niyet ederek zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.” [4]
Hepimiz beşer olarak bu dünya hayatında güçlüklede, servetlerle de imtihan edilebiliriz. Bu sebeple servet ile imtihan edilen, zorlukla imtihan edilene karşı anlayışlı olursa onun mükâfatını Allah Resulü s.a.v şöyle ortaya koyuyor:
مَنْ أَنْظَرَ مُعْسِرا، أو وضع له، أظَلَّهُ الله يوم القيامة تحت ظِل عرشه يوم لا ظِلَّ إلا ظِلُّه
“Ödeme güçlüğü çeken borçluya zaman tanıyan ya da alacağını bağışlayan kimseyi Allah, kendisininkinden başka hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir (özel olarak himaye edecektir).” [5]
Şu kaide akıldan çıkarılmamalı ki, dünya hayatında hepimiz bir şekilde sınava tabi tutulmaktayız. Bu sınavın en can alıcı yanı ise kendimiz için istediğimizi kardeşimiz içinde istemek olduğunu birçok beyanda görüyoruz. Kendimiz için isteyeceğimiz durumlardan biride zorda olduğumuz zaman yardımımıza koşacak dostlarımızın ve akrabalarımız olması meselesidir. Böyle dost ve akraba edinmek veya o dost ve akraba olmak bizi dünyada rahata eriştireceği gibi, ahret yurdunda da işimizi kolaylaştıracağını Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
مَن نَفَّسَ عن مؤمنٍ كُرْبَةً من كُرَبِ الدُّنيا نَفَّسَ اللهُ عنه كُرْبَةً من كُرَبِ يومِ القِيَامَة واللهُ في عَوْنِ العَبْدِ ما كَانَ العبدُ في عَوْنِ أَخِيهِ
“Kim Müslüman’ın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kişi din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımcısıdır.” [6]
Allah’ın yardımına mazhar olmanın yolları çok olmakla beraber, her yardımın Allah katında ki ecri farklı farklıdır. İşte şuan ifade ettiğimiz borç verme meselesi de ecri açısından birçok amelden üstün olduğunu Allah Resulü s.a.v’ in buyurduğu şu cümlelerden anlıyoruz:
رأيت ليلة أسري بي على باب الجنة مكتوبا: الصدقة بعشر أمثالها، والقرض بثمانية عشر
“Miraç gecesinde bana, cennet kapısında şöyle bir yazı gösterildi. “Sadaka on misliyle mükafatlandırılacaktır., karz-ı hasen (ödünç para) için ise on sekiz katı ecir vardır.” Ben, Cebrâil'e : “ödünç verilen para niçin sadakadan daha üstün olduğunu sorduğumda, şu cevabı verdi: “ Şüphesiz, dilenci (çoğu zaman) yanında para olduğu halde ister. Ödünç (borç) isteyen ise, ancak ihtiyacı sebebiyle borç ister" buyurdu.[7]
Ecrin büyüklüğünü ifade etmek adına Allah Resulü s.a.v geçmiş ümmetlerden bir adamın halinden örnek vererek bizlere şunu tavsiye etmektedir:
كان رجل يُدَايِنُ الناس، وكان يقول لفَتَاه: إذا أَتَيْتَ مُعْسِرًا فَتَجَاوَزْ عنه، لعَلَّ الله أن يَتَجَاوَزَ عنَّا، فَلَقِيَ الله فتَجَاوز عنه
“Bir adam hiç güzel (hayır) amelde bulunmazdı. Ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçilerine: “Borcunu kolay ödeyecek zenginden al, borcunu zor ödeyecek fakirden alma, vazgeç. Ola ki Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer” derdi. Allah Teâlâ hazretleri de bunu üzerine: “Haydi senin günahlarından vazgeçtim” buyurdu. [8]
Ancak bu ifadelerimizden şu anlaşılmamalı! Bak zaten Allah borç alanlara karşı böyle bir muamele yapılmasını emretmiş, öyle ise ben senin borcunu ödemiyorum. Bu borcu sadakaya say veya zekâta say!
Bizim burada ifade ettiğimiz borç aldığı halde ödeme vakti geldiğinde ödeme imkânı olmayan kimse için geçerli olan bir kaidedir. Hal böyle iken imkânı olduğu halde ödemeyen kimsenin yaptığı Allah Resulü s.a.v’ in ifadesi ile:“Maddi imkânı olan kişinin borcunu ödemeyi geciktirmesi, bekletmesi zulümdür.” [9] buyurarak zalim olunacağını ortaya koymaktadır.
Borç alan kimsenin niyeti çok önemlidir. Zira niyeti halis olanın yardımcısının Allah olacağını Peygamber efendimiz şöyle beyan ediyor:
“Kim insanların mallarını geri ödeme niyetiyle alırsa Allah onun ödemesini kolaylaştırır. Kim de malı tüketip, telef etmek (geri ödememek) niyeti ile alırsa Allah da onun malını telef eder.” [10]
Kişi aldığı borcu ödememekle hayır ettiğini veya kazanç sağladığını zannedebilir ancak bu onun için büyük belalara yol açacak bir musibete dönüşmesi kaçınılmazdır. Hâlbuki bizim için hayırlı olan davranış şudur:
فإن خَيْرَكم أحْسَنُكُم قَضَاء
“Sizin en hayırlınız, borcunu en iyi şekilde ödeyeninizdir.” [11]
Çünkü borç Müslüman için mahşer yerinde zorluk manasına gelecektir. Onun için bizler cenazelerde borcu olanların borçlarını üstlenecek kimseler var mı diye sormaktayız. Bunun sebebi olarak da şu olayı görmekteyiz:
Ebu Katade (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) a, cenaze namazını kıldırması için bir adamın cenazesi getirildi, Efendimiz (sav):
“-Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın!” buyurdu. Ben:
“-Borcu benim üzerime olsun, ben ödeyeceğim ey Allah’ın Resulü!” dedim.
“- Sadakatle mi” dedi. Ben de “Evet sadakatle” dedim. Bunun üzerine cenaze namazını kıldırdı.” [12]
İfade ettiğimiz ayet ve hadisler çerçevesinde borç veren ve alan kimselerin dikkat etmesi gerekenleri şu başlıklarda toplamak mümkün olacaktır:
1- Zorunlu olmadıkça borca girilmemeli, borç almak zorunda kalındığında ise, Hakka, hukuka riayet edilmeli. Borcu ödeme imkânı olunca hemen ödenmeli, borç ödeme savsaklanmamalıdır.
2- Borç geleneği sürdürülmeli, borç vereni Yüce Allah’ın karşılıksız bırakmayacağını ve mükâfatının çokça olacağına inanılmalıdır.
3- Borç verme imkânı olanlar teşvik edilmelidir. Borcunu veren kişi ona dua ve teşekkür etmelidir. İslam’ın bu güzel geleneği olan Karz-ı hasen devam ettirilmelidir.
4- Borcun İslami, ahlaki ve insani güzel bir davranış olduğu, dünyevi hiçbir çıkar ve menfaat gözetilmeden yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
5- Borç verirken karşımızdaki insanın nefsini, şahsiyetini rencide etmemeli, ezilmemelidir. Ona moral vererek onun bu zor zamanında ona destek olunmalıdır.
6- Borç verdiğimiz kişinin vadesinin uzatılmasını veya af edilmesine karar verirseniz bile ona birçok sebepler belirterek ikna etmeli, onun gururu inceltilmemelidir
7- Aldığımız borçlar söz verdiğimiz zamanda mutlaka ödenmeli. Ödenemeyecek durumda ise zamanı gelmeden önce mazeretimizi ve durumumuzu anlatarak ondan müsaade istenmeli ve onun da durumunu sorup imkânı olup olmadığı öğrenilmelidir.
8- Borç aldığımız kişiyi zora ve zarara sokmamalı, uzun vadeli borç alıp vermelerde “ Değeri kaybolmayan değerler” üzerinden alıp vermeliyiz. Değer kaybı ile borç vereni zarara uğratmamalıyız. Bu noktada Altın gibi değerler ölçü alınabilir.
9- Borçlu kişi zevk ü sefada, alacaklı kırk kanaat geçiniyorsa, borçlu borcunu biran önce ödemeli, borcu ödemeye çare aramalı ve ödememek için bahaneler uydurmamalıdır.
10- Bakara suresi 282. Ayeti kerimenin gereği olarak “Borç küçük olsun büyük olsun, Borçlandığımız zaman onun miktarını ve ne zaman ödeneceğini, şahitlerle birlikte yazmalıyız, bu konuda üşenmemeliyiz”
11- Borcu yazma konusunda kimse kimseye darılmamalı, Yüce Allah’ın emrine uymalıdır. “Bana güvenmiyor musun?” ifadesini kullanmak sureti ile Allah’ın bu ayetine muhalefet edilmemelidir.
12- Borcumuzu ödemeye çare aranmalı, hesabımızı borcumuzu biran önce ödemek ve borçtan kurtulmak için yapmalıyız. Borç bizi huzursuz ve rahatsız etmelidir.
13- En önemli konu ise, borcu zamanında vermemek, borç vereni pişman ettirmek, “borç verirken iyi, borç isterken kötü olmak” durumuna kimsenin düşmemesi için borç meselesi istismar edilmemeli ve toplumdaki hayırseverleri, borç verdiğine pişman edilmemelidir. Toplumdaki güven ve itimat zedelenmemelidir.[13]
Rabbim kimseyi kimseye muhtaç eylemesin!
Rabbim borç verecek imkânı ve o imkânı Allah için değerlendirebilecek imanı bizlere nasip eylesin!
Rabbim kalplerimizin katılığını rahmeti ile yumuşatsın ve rızası için elinden geleni yapanlardan olabilmeyi bizlere nasip eylesin!
[1] Müslim, Îmân, 147
[2] Müzzemmil 20
[3] Teğabun 17
[4] Bakara 280
[5] Tirmizi, Buyu ,67
[6] Müslim, Zikir,38. İbn Mace, Sadakat,14
[7] İbn-i Mâce, Sadakât, 19
[8] Buhari, Büyu’ 18, Enbiya 50; Müslim, Müsakat, 31. Nesai, Büyu’ 104.
[9] Müslim, Musakat, 33. Buhari, Havalat, 1. Ebu Davut, Buyu’,10; Tirmizi, Buyu’,68; Nesai; Buyu’101
[10] Buhari, İstikraz, 2.
[11] Buhari, Vekalet, 5
[12] Tirmizi, Cenaiz, 69; Nesai, Cenaiz, 67
[13]https://bayburt.diyanet.gov.tr/Sayfalar/contentdetail.aspx?MenuCategory=Kurumsal&contentid=649