SEFER BİZDEN ZAFER ALLAH’DANDIR
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu olarak bizler emek verdiğimiz hususta güzel sonuçlar elde etmeyi bekleriz. Ancak emek ne kadar büyük olursa olsun sonucu belirleyecek olanın Allah olduğuna da iman ederiz. Çünkü bizler biliriz ki, bu hayat ahretteki yerimizi belirleyecek olan bir imtihan dünyasıdır. Bu gerçek zihnimizde yer etse de bazen nefsimizin ağır basması sebebi ile gardımız düşer ve umutsuz oluruz. Lakin bilmemiz gerekir ki:
“ Sefer bizden, zafer Allah’ tandır.”
Evet! Bu sözü birçok yerde duyarız ancak, iş bu ifadeyi hayata tatbik etmeye geldiği zaman Müslümanların birçoğunun sisteme dâhil olarak dünyalık çıkarlarını koruma yolunu tercih ettiklerine şahit olurken, geri kalan Müslümanların ise yaşadığımız zamanın zorlukları karşısında hakkı anlatma hususunda umutsuzluk içine düştüğünü ve yılgınlık göstererek köşelerine çekildiklerine görmekteyiz.
Hâlbuki Rabbimiz ilk vahyin ağırlığı ile örtüsüne bürünen Resulüne hitapla bizlere şu beyanda bulunmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ قُمْ فَاَنْذِرْۙ
Ey örtüsüne bürünen Resulüm! Kalk ve insanları Allah’ın azabıyla uyar. [1]
Rabbinin bu emri karşısında Allah Resulü s.a.v bütün eziyet ve cefalara sabır göstererek mücadele verirken geride bizlere örnek olacak birçok ibret bırakmıştır.
Bu ibretlerin en dikkat çekicisi ise kendisine davasından vazgeçme karşılığında makam, şan, şöhret ve kadın teklifine verdiği şu cevaptır:
“Bir elime Güneş’i, bir elime de Ay’ı verseniz ben davamdan vazgeçmem!”
Çünkü o bir peygamberdi ve Rabbinin ona olan emri açıktı:
فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ
(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor. [2]
Bizler Ümmet-i Muhammed’in bir parçası olarak şunu bilmek zorundayız ki, dünya hayatında kâfirlerin güçlü olması veya imkânların onların ellerinde olması bizi davamızdan vazgeçirmemeli. Zira güç ve kuvvet Allah’ın elindedir ve onu dilediğine vermeye muktedirdir.
Nitekim tarih şuna şahittir ki, ne zaman bir toplum ve idarecisi Firavun gibi azacak olsa onu yok edecek bir Musa mutlaka çıkmıştır. Bu dünde böyle idi, bugünde böyle, yarın da böyle olacak.
Rabbimiz iman ehlinin bahanelerin arkasına sığınmak yerine, gerçek manada Rabbine sığınması ve yolunda mücadele etmesi durumunda buna karşılık kâfirlere nasıl korku salacağını şöyle beyan ediyor:
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا
Rabbin bir taraftan da meleklere şunları vahiy ediyordu: “Ben elbette sizinle beraberim; siz de müminlerin sarsılmamalarını sağlayın! Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım. [3]
Eğer ki bizler ifade ettiğimiz bunca hükme karşın Allah yolundan, peygamberin izinden gitmezsek, hak için mücadele verip batıla savaş açmazsak, Rabbim bu görevi yapacak birilerini mutlaka var edecektir. Rabbimiz zerre miktarı hayrın da, zerre miktarı şerrinde karşılığını tas tamam olarak verecektir.
Nitekim Allah c.c yolundan gidenlere yardımını mutlaka ulaştıracağını şöyle beyan ediyor:
اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Eğer o Peygamber’e yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allah ona vaktiyle yardım ettiği gibi yine edecektir: Hani kâfirler onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi olarak mağarada iken arkadaşına: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir!” diyordu. İşte o zaman Allah ona yardım etti, üzerine huzur veren emniyet ve rahmetini indirdi, onu göremediğiniz ordularla destekledi. Kâfirlerin batıl inanç ve davalarını alçalttı. Allah’ın davası ise zaten her zaman yücedir. Çünkü Allah, kudreti daima üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır. [4]
Evet! Bu yolda karşımıza birçok engel çıkacak ama unutmamak gerekir ki, Ferhat’a dağı deldiren Şirin’e olan aşkıydı. Kişi gerçekten Rabbini seviyorsa onun için yapacağı hiçbir şey ona ağır gelmez.
Yunus Emre mısralarında bunu ne de güzel de ifade etmiş:
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lütfün da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lütfün da hoş.
Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrında hoş,lütfün da hoş.
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa:
Kahrın da hoş, lütfün da hoş.
Kalpte Rabbinin sevgisi olanla, olmayan tabi ki olmaz bir. Bir olan için coşarsa gönül ayrılır o zaman hayat ile ölüm.
Rabbimiz yolunda mücadele için koşan ile koşamayanı, Kendini bilenle, bilmeyeni şöyle ifade ediyor:
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ
Ne kör ile gören bir olur, Ne karanlıklar ile aydınlık, Ne de gölge ile sıcak. Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediğine gerçeği işittirir. Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin. [5]
Nitekim Allah Resulü s.a.v’ de bütün mücadelesine rağmen azılı müşriklere sirayet edemedi. Ama o hiçbir zaman tebliğ görevinden vazgeçmedi. Çünkü o biliyordu ki hidayet Allah elindedir, bize düşen seferdir:
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir. [6]
İşte bu gerçek ile ömrümüzün her anını mücadele ile geçirip, her an Allah’ın huzuruna çıkacak ve mahşeri yaşayacakmış gibi hazır olmak zorundayız. Zira orada bize sorulacak:
"Kıyamet günü insan beş şeyden hesaba çekilmedikçe bırakılmayacaktır. Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp, nerede harcadığından, ilmi ile ne kadar amel edip etmediğinden sorulacaktır.” [7]
Şimdi soralım kendimize seferde miyiz, değil miyiz?
Bugün Allah için ne yaptık sorusunu her gün kendimize sormadan, bunun için gayret göstermeden cennet bizim için rüya olmaktan öteye geçmeyecektir.
Rabbim bizlere yolunda malıyla ve de canıyla mücadele edecek iradeyi nasip eylesin!
Rabbim dünyanın geçici heveslerine kapılıp da asli görevi olan kulluğu unutanlardan olmaktan bizleri muhafaza eylesin!
[1] Müddessir 1 - 2
[2] Tevbe 55
[3] Enfal 12
[4] Tevbe 40
[5] Fatır 19 - 22
[6] Kasas 56
[7] Tirmizî, "Kıyâmet", 1