BİZ SAVAŞI ÖLDÜĞÜMÜZ İÇİN DEĞİL DÜŞMANA BENZEDİĞİMİZ İÇİN KAYBETTİK!
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu dünyada var olduğu günden beri hak ile batılın savaşı devam etmektedir. Bu savaşta hakta olanlar hakkın gereklerini yerine getirdikleri sürece hak tarafta olanlar asla batıla sapanlara yenilmemiştir. Ne zaman ki, haktan yana olduklarını söyleyenler batıldakilere benzemeye başlamamışsa batılın zulmü hakta olduklarını söyleyenlere musallat olmuştur. Bugünde bunun göstergelerini net bir şekilde gördüğümüz bu zamanda kalbinde iman olan herkes bu durum karşısında kahrolmaktadır.
Bizler gerek ülkemizde, gerekse İslam coğrafyasında canımızla ve de malımızla didinerek elde ettiğimiz kazanımlarımızı nefsi arzu ve heveslerimizle darmaduman ettik. Öyle ki, namaz kılan, hakkın hâkim olması için mücadele ettiğini söyleyen, belki geçmişte bunun için bedel ödemiş kimseler, bugün batılda olanlar gibi yaşıyor ve daha acısı böyle olmakla da öğünüyor.
Dün başında ki sarığı için baş verenlerin torunları, başındaki örtü için zulüm görenlerin kendileri bugün o eğlence senin, bu parti senin eğlencenin dibine vururken sözde özgürlüklerinin keyfini çıkarıyorlar.
İçki içen başörtülü, haremliği önemseyen tesettürlü, haram yiyen sakallı, faize helal diyen sarıklı, lükse düşkün göbekli hoca efendi… Söyleyin Allah aşkına geçmişte verdiğin mücadele bunun için miydi?
Hint kadınları gibi göbeği açık kadınlar, Avrupalı gibi yaşmayı kendine hedef seçen sözde İslam ’i camianın önde gelen Âlimleri! Söyleyin bu sokaklar kimin sokakları?
Kâfir gibi bir yaşam tarzını benimseyen bizler Allah Resulünün şu ifadesinden haberdar mıyız acaba?
“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” [1]
Peki! Sorarım yıllarca dava edebiyatı yapan mücahit kardeşlerime, sizin davanız kızlarınızı batılı yapmak, erkek evlatlarınızı yoldan çıkarıp erkekliklerinden uzaklaştırmak, servetler elde etmek için inançlarınızdan taviz vermek üzerine mi kuruldu?
Rabbimiz biz gafillere sesleniyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوّ۪ي وَعَدُوَّكُمْ اَوْلِيَٓاءَ تُلْقُونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ
Ey iman edenler! Eğer Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için yola çıkmışsanız, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizlice muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin!
وَاَنَا۬ اَعْلَمُ بِمَٓا اَخْفَيْتُمْ وَمَٓا اَعْلَنْتُمْۜ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse), doğru yoldan sapmış olur. [2]
Siz değil miydiniz bu ayetle saatlerce bize şuur vermeye çalışan?
İbretle seyrediyoruz ve şaşırıyoruz?
Kızlarımız ve erkeklerimiz, başlarında ki başörtüsünden, yüzlerinde ki sakaldan utanmadan kol kola dans ediyor, halay çekiyor, bunu yaparken de üzerlerindeki üniformalar arkasına saklanıp sonra da marifetmiş gibi kayda alıp yayınlıyorlar!
Beyler kendinize gelin bu cadde çıkmaz sokak!
Yıllarca çile ile yoğrulmuş mücadelemiz ellerimizden kayıp giderken elde ettiğimiz dünyalıklarla sevinmek de nedir?
Kim kalmış bu dünya da ki, elde ettikleriniz sebebi ile öğünüyorsunuz?
Bazı Müslüman kardeşlerimizi bu hususlar da uyardığımızda:
“-Ne olacak onlar gibi kutlamalar yapsak veya onlar gibi yesek!.. Biz onlara benzemek niyetiyle veya onlara yardım etmek için yapmıyoruz ki!..” diyorlar.
Böyle diyenlere Mekke’nin fethi öncesinde yaşanan ve yukarıda zikrettiğimiz ayet-i celilenin inmesine sebep olan olayı anlatmak gerekiyor:
Mekke fethine hazırlık yapıldığı zamanlardı. Peygamber Efendimiz, bu fethin gizli tutulmasını istiyor ve bu hususta çok sıkı tedbirler alıyordu. Mekke’ye ansızın baskın yapıp onların teslim olmasını, böylece o mübarek topraklarda kan dökülmeden fethin gerçekleşmesini arzu ediyordu. Eğer kan dökülmezse, kin olmayacak ve bu fetih ile gönüllerin fethi de gerçekleşerek oradaki müşriklerin iman etmeleri kolaylaşacaktı.
Ancak Mekke’deki ailesini koruma endişesi ile muhacirlerden Hâtıb bin Ebî Beltea, Allah Resulü s.a.v ’in bu seferini ihbar eden bir mektubu, gizlice Mekke’ye götürmesi için bir kadına verdi. Peygamber Efendimiz, bu durumdan vahiyle haberdar edildi. Hemen yol üzerindeki kadın bulundu ve mektup ortaya çıktı.
Mektupta şunlar yazılıydı:
“Ey Kureyş! Allah’ın Resulü, sizin üzerinize öyle muazzam bir kuvvetle geliyor ki, gece karanlığı gibi korkunç olan bu ordu, sel gibi akacaktır. Allah’a yemin ederim ki, Resulullah üzerinize tek başına da gelse Allah, O’nu size galip kılacak, vaadini yerine getirecektir. Şimdiden başınızın çaresine bakın!” [3]
İyi niyetli olmanız, makamlarınızı korumanız, kazanımları el tutmanız için yaptıklarınız Allah katında sizleri ne ile muhatap edeceğini bizler ortaya koyuyoruz.
Çünkü Rabbimiz yoldan çıkan Müslümanlara açık bir tehdit de bulunuyor:
وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Bir de zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah 'dan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız. [4]
Ey Müslümanlar!
Ne olur dininize dönün! Davanıza sarılın! Verdiğiniz mücadeleyi hatırlayın!
Gelin! Kızlarımıza hakkın emri olan tesettürü öğretelim!
Gelin! Evlatlarımıza dinin gereklerini öğretelim!
Gelin! Yeniden hakkın emrine uygun yaşamak için çaba sarf edelim!
Ömür bitiyor, giden sermayemizden gidiyor! Selamız okunmadan, pişmanlıkla dizlerimize vurmadan önce hakka dönelim ve hakkı yaşayalım!
Bizler İslam’ a asırlardır bayraktarlık yapmış bir milletin evladıyız. Bizler hakkın sesi olmuş bir milletin devamıyız.
Öyle ki istiklal marşımızda şu ifadeyi kullanıyoruz:
Hakkıdır hakk'a tapan milletimin istiklal!
Rabbim hakka tapmayı, hakkın emri olan emirleri yapmayı ve nesillerimizi de buna göre yetiştirmeyi hepimize nasip eylesin!
Rabbim bizleri kâfire benzemekten, onları sevmekten ve onlarla haşr olmaktan muhafaza eylesin!
[1] Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031
[2] Mümtehine 1
[3] İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IV, 278
[4] Hud 113