GERÇEKTEN İNSAN RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR
Değerli kardeşlerim:
Hayatı ve ölümü elinde olmayan insan kendine ne kadar da çok anlam yükler değil mi? Ancak insan her şeye hükmettiğini sandığı anda yok olurken geride ne kadar da çok hayaller bırakır. Oysa insan Allah’ın ona vermediği neyi elde etmiştir ki?
Bu soruya bir cevap olarak Rabbimiz kerim kitabında bizlere şöyle hitap ediyor:
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنٖٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَثٖيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضٖيلاً
“Andolsun biz Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” [1]
Yarattıklarının en üstünü kılınan insan kendisine verilenlere karşı ne yaptı diye baktığımızda Rabbimizin şu beyanı ile karşı karşıya kalmaktayız:
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ
“Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür.” [2]
Rabbimiz insanın nankör olduğunu ortaya koyarken bunun sebeplerine atıfta bulunarak şöyle buyurmaktadır:
إِنَّا عَرَضْنَا الأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insanoğlu yüklendi. O gerçekten çok zalim ve cahildir.” [3]
Peki! Bizler Allah’ı ve Resulünü kabul eden Müslümanlar olarak cehaletten kurtulup zalimler zümresinden olmaktan sakınmak için ne yapmalıyız diye baktığımızda karşımıza Allah Resulü s.a.v ’in şu iki emaneti çıkmaktadır:
“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sahip çıktığınız sürece sapıtmazsınız: Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünneti.” [4]
Şimdi sizlere sormak istiyorum bu iki emanete sahip çıkabildik mi? Veya bu iki emanetin dışında kendimize rehber edindiklerimiz bizleri Allah indindeki hesaptan kurtaracak mı?
Hurafelerin dini kuşattığı, şahısların ön plana çıktığı, Allah’ın kelamının gerçek manasından uzaklaştırıldığı, Resulünün hükmünün yok sayıldığı bu zamanda kişinin iman dairesinde kalıp kalamayacağına ışık tutması açısından bu sorular bugün o kadar önem arz ediyor ki…
Peki! Bu iki emanette öne çıkan neler var?
- Allah’ın hükmünün her şeyin üstünde olduğu
- Resulünün onun elçisi olup yaşantısı ile bize örnek olduğu
- Helal ve haramların belli olduğu
- Kardeşliğin Müslümanlar için vazgeçilmez bir hüküm olduğu
- İdarenin Allah’ın hükmü ile hükmetmediklerinde zalim olacakları
- Kâfirle iş tutanların onlarla haşr olacağı
- Alimlerin Allah’ın hükmünü gizlemesinin sonuçlarını
- Mal, servet, makam ve çocukların ancak dünyanın ziynetleri olduğu
- Dünya hayatının geçici, ahret hayatının ebedi olduğu
- Dünyada sağlanamayan adaletin mahşerde sağlanacağı
- Allah’ın hükmüne boyun eğmeyenlerin sonlarının ne olduğu
Gibi hayatımıza dair bize yol gösteren birçok emirlerin olduğunu görmekteyiz. Ancak ne hazindir ki, Müslümanlar yolun sahibi dururken yoldan çıkmışların beyanları ile hareket etmek hususunda ısrar ediyor!
Hani Üstat Necip Fazıl’ın da dediği gibi;
“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya”
Müslümanlar ayağa kalkacakta ah şu tamamlanmış dinin tamamlanmaması için çaba sarf eden sahtekârlar olmasa!
Rabbimiz beyan ediyor ki:
فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِؕ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖي وَرَضٖيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دٖيناًؕ
“Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i seçtim.” [5]
Rabbimizin açık beyanı varken içerden ve dışarıdan "dinin içerisine hurafe ve yalanlar sokmak isteyenler bilsinler ki, asla sonuca ulaşamayacak çünkü Allah Resulünün ifadesi ile; “İslam dini kendisine düşmanlık besleyenlere üstün olmaya devam edecektir. İslam’a karşı olanlar ve onu terk edenler ise ona asla zarar veremeyecektir.” [6] hükmü sonuca bağlanmıştır.
Burada asıl mesele bizim Allah Resulünün bize emanet ettiği bu iki emanete ne kadar sahip çıkacağımız sorusudur. Bu soruyu sorduğumuzda bunun ne denli zor olduğunu farkındayız. Zira kolay yoldan cennet vaat edenlere cehennemde var demek hiçte kolay olan bir söz değildir!
Şurası bir gerçek ki, insanın dünya ile buluştuğu andan itibaren de doğruları söylemek hiç kolay olmadı. Bugünde olmayacak, yarında olmayacak ancak Müslüman’ın doğru olanı yapmasından başka çaresi de olmadığını bilmesi gerekir. Zira Rabbimizin şu ifadesi bunun net bir açıklaması gibidir:
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْؕ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِؕ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَرٖيبٌ
“ Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” [7]
Peki! Allah’ın yardımının yakın olduğuna aynel yakin şahit olanlar var mı?
Evet! Dini değiştirmeden yaşayan, inancından taviz vermeden, Allah’tan başkasına boyun eğmeyen Filistinli yiğitler var!
Onlar kendilerinden öncekilerin çektiğini çekerek Allah’ın yardımını dilediler ve kazandılar. Üstelik kardeş bildiklerinin ihanetlerine rağmen!
Çünkü onlar Allah Resulünün şu ifadesinden biliyorlardı ki bedelsiz hiçbir zafer yoktur!
“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü, fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır); demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da bu işkenceler o mümini dininden çevirmezdi. (Sahâbîlerim!) Size yemin ederek söylüyorum ki, Allah bu işi (İslâm dinini), mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvârî San'â'dan Hadramevt'e kadar (tek başına) yolculuk edecek de Allah'tan ve bir de (yolcu koyun sahibi ise) koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!..” [8]
Burada sorulması gereken soru şu:
- Biz bu imanın neresindeyiz?
- Bu yolda nelere katlandık?
- Dinimizi gerçek mana yaşamak için ne yaptık?
- Tercihlerimiz bizi nereye vardıracak?
- İslam adına tezgâh açanların düştükleri rezilliklere daha ne kadar katlanacağız?
Bu sorulara cevap bulmadan ne zafere erişmek, ne de cennete ulaşmak mümkün olmayacaktır.
Rabbim geç olmadan var edilme sebebini kavrayıp İslam ile gerçek manada şereflenen kullardan olmayı hepimize nasip eylesin!
Rabbim bizleri hurafelere kanıp da Allah’ın gazabını çekecek ameller yapmaktan muhafaza eylesin!
Rabbim Gazze’de zalimlere diz çöktüren mücahit kardeşlerimizin zaferini daim eylesin!
[1] İsra 70
[2] Adiyat 6
[3] Ahzab, 72
[4] Muvatta’, Kader, 3.
[5] Maide 3
[6] İbn Hanbel, V, 100
[7] Bakara 214
[8] Ahmed b. Hanbel, 5/109; Buharî, Menakıbu’l-Ensar,29