ŞEHİT OLMAKLA ŞAHİT OLMAK ARASINDAKİ FARK
Değerli kardeşlerim:
Dünya denen bu değirmen çok insan öğütmüştür de çok azının ismi hatırda kalmıştır. Aslında mesele hatırda da kalmak değil bir iz bırakabilmektir. İz bırakmaktan kastımız ise firavun ve Nemrut gibi isyankârlığın sancağı yükseltenlerden olmak değil, hakkın bayrağını dalgalandıranlardan olabilmektir. Hakkın bayrağını dalgalandırmak için ise iman, azim ve fedakârlık yapılması gereklidir.
Hz. Âdem ile başlayan hakkın sancaktarlığını yapma vazifesi önce peygamberlerin fedakârlıkları ile göndere çekilirken, o bayrağın gönderde kalabilmesi ise o yolda mücadele veren peygamberlerin takipçileri olan ümmetleri ile mümkün olmuştur.
Bu mücadelede olanlar Allah için canından, malından, evlatlarından vazgeçerken, insanlığın çoğunluğu bu mücadeleyi anlamak yerine, onların mücadelesi ile alay etmeyi seçerek şeytanın taraftarları olmuş ve kendilerini var eden Rablerine savaş açmışlardır.
Dünden bugüne devam eden hak ile batılın savaşında mücadele edenler ile seyredenler arasında hep tartışmalar yaşanmış ve kıyamete kadar da yaşanmaya devam edecektir.
Rabbimiz bu hususta beyan ettiği ifade ise tartışmanın sonucunun ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً فٖي قُلُوبِهِمْؕ وَاللّٰهُ يُحْـيٖ وَيُمٖيتُؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
“Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkârcılar gibi olmayın. Allah, bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” [1]
Rabbimizin bu ifadesini maalesef bugünde (sözüm ona adı Müslüman olan) birçok kimseden duyuyor ve kitabının yol gösterici hükümlerine bir kez daha hayran kalıyoruz.
Yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar iş icraata geldiğinde kâfirin gücüne bakıp aldanıyor ve Rablerinin gücünü unutuyorlar. Hâlbuki gerçek Müslüman böylemidir?
Rabbimiz gerçek Müslüman’ın kâfir ve zalime karşı duruşunu ifade ederek bizlere açık bir beyanda bulunmaktadır:
اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ
“Birtakım insanlar onlara, “İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun” dediler de bu, onların imanlarını arttırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” diye cevap verdiler.” [2]
Dün Bedir’de, Malazgirt’ de, Çanakkale’ de , bugün Gazze’ de, Yemen’ de Allah’ın aslanları Rableri için canlarından geçerken dillerinde “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” nidaları ile vuruşurken sayıları 2 milyar olduğu söylenen sözde Müslümanlar ise olanları sadece seyredip afaki sözler ile kendilerini avutmaktadırlar.
Oysa kimliklerinde Müslüman yazan bu kuru kalabalıların iman ettikleri kerim kitabında tüm inananlara asıl korkmaları gerekenin kim olduğu beyan edildiği halde onlar Allah’tan daha çok yarattıklarından korkmaya devam ediyor.
Ancak gerçek Müslümanlar Rablerinin şu sözüne kulak veriyor ve o uğurda her şeylerini feda ediyorlar:
اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
“İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun.” [3]
Şimdi söyleyin dostlar! Allah yolunda şehit olanlar ile onları ölüme getiren zalimleri seyredenler bir olabilir mi?
Tarih Abdullah İbni Selül gibi Hurmalıkların altlarını havalandırmak bahanesi ile cihattan kaçanları da, Cihat çağrısına kulak vererek evlendiği gecenin sabahında gusül almaya vakit bulamadan şahadet şerbetini içen Ebu Hanzalaları da gördü.
Oysa onlar birbirlerinin hısım akrabası idiler ancak biri cehennem’e odun, diğeri cennete hak sahibi oldu.
Yine bu dünya Şimon Peresleri, Ariel Şaronları ve Netanyahu gibi canileri ayakta alkışlayanları da gördü, onların gücüne karşı tekerlekli sandalyesinde mücadele veren şeyh Yasinleri, Rantisileri ve de İsmail Heniyyeleri de gördü!
Sıcak yuvalarında, konforlu makamlarında, süslü camilerinde hiçbir şey yapmadan laf ebeliği yapanlar ile Allah ile cennet karşılığında alış veriş yapanların bir olması mümkün müdür?
Onlar ki;
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَؕ يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِؕ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖي بَايَعْتُمْ بِهٖؕ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ
“Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne bağlı olabilir! O halde yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin. İşte büyük bahtiyarlık da budur.” [4] ifadesi ile Rablerinin rızasına ulaşmak için mücadele vermektedirler.
Peki! Söyleyin ey büyük cümleler kurarak konuşup da ümmet için bir şey yapmayan sözde büyük adamlar siz kiminle ne karşılığında ticaret yapmaktasınız?
Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne güzelde ifade etmiş;
“Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!”
Ne kadarda bilindik bir cümle değil mi? “böyle gelmiş bu dünya böyle gider!”
Hayır! Öyle değil o işler kardeşim! Bak ne var önünde yarın:
“Güneş dürülüp karardığında; Yıldızlar dökülüp söndüğünde;Dağlar sökülüp yürütüldüğünde;Doğuracak develer başı boş bırakıldığında;Yabani hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde;Denizler kaynatıldığında;İnsanlar (amelleriyle) eşleştirilip (buna göre) şekillendirildiğinde;Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda;Defterler ortaya serildiğinde;Gökyüzü sıyrılıp açıldığında;Cehennem ateşi harlatıldığında;Cennet yaklaştırıldığında;O gün her insan kendisi için ne hazırlamış olduğunu görecektir.” [5]
Şimdi sormak lazım kendimize ve tüm ümmete; bunca çokluğumuza rağmen bir avuç Siyonist canımıza ot tıkarken yarın bu hesap nasıl verilecek?
Öldürülen çocukların, parçalanan vücutların, kirletilen kadınların, şehit edilen adamların hakkını bu ümmet nasıl verecek!
Acaba kurtaracak mı bizi övündüğümüz ordularımız, koruduğumuz koltuklarımız, yığdığımız servetlerimiz, kıyamadığımız canlarımız?
Hiç kimse elinde olanlar sebebi ile kurtulacağı zannına kapılmasın zira Rabbimiz ellerimizdekilerin bizi kurtaramayacağını açıkça beyan ederek şöyle buyuruyor:
اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًؕ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ
“Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler yok mu? Onların ne dünyadaki malları, ne de evlatları, Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar ateşin halkıdırlar, orada temelli olarak kalacaklardır.” [6]
Bu dava hep kurban olmaya razı olan İsmail’ler ile yüceldi ve yücelecek!
Bizde bir değil binlerce, milyonlarca İsmail var ve olmaya devam edecek! Onlar istemese de Allah nurunu muhakkak tamamlayacak. Ne mutlu o dava da olanlara, ne mutlu o davada ölenlere, ne mutlu o davada olanlarla yol yürüyenlere!
Rabbim kutlu bir davada şehit olan Filistin’in yiğitleri şeyh Yasin’e, İsmail Heniyye’ye ve tüm şehitlerimize rahmeti ile muamele eylesin!
Rabbim dökülen kanların hürmetine, parçalanan bedenlerin hürmetine, feda edilenler hürmetine bizlere zafer nasip eylesin!
Rabbim kutlu bu davada nefer olmayı, hiç olmazsa bir zerre olmayı hepimize nasip eylesin!
Rabbim sıranın kendisine gelmeden önce uyananlardan olmayı, Allah yolunda olmayı, o yolda olanlarla yol almayı hepimize nasip eylesin!
[1] Âl-i İmrân Suresi - 156
[2] Âl-i İmrân Suresi – 173
[3] Âl-i İmrân Suresi - 175
[4] Tevbe Suresi - 111
[5] Tekvîr Suresi – 1 - 14
[6] Âl-i İmrân Suresi - 116