İNSAN NEREDE ARAKİ BULASIN!
Değerli kardeşlerim:
Bizler insanı değerlendirirken onun eşrefi mahluk olarak var edildiğinden bahseder ve bahse değer bir varlık olarak yaşaması gerektiğinden dem vururuz. Rabbimizin de insana yüklediği kimlik budur. Ancak insan denen varlık zaman zaman kimliğini kaybettiğinden dolayı ortaya çıkan kimliğin hükümsüzlüğü hepimizce tecrübe edilen acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Oysa insan Rabbimiz tarafından yaratılırken en güzel şekilde yaratılmıştır. Ayet-i celile buna işaret ederek şöyle beyanda bulunmaktadır:
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ فٖٓي اَحْسَنِ تَقْوٖيمٍؗ
“Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.”
İnsanın yaratılışındaki en güzel ifadesi onun ruhen ve bedenen bakanların hissedeceği bir güzelliği ifade etmektedir. Nitekim dünyaya gelen her insan evladı bu güzelliği üzerinde taşımasının bir nişanesi olarak masum ve tertemiz gelir.
Ancak insan tertemiz geldiği dünyada olan kötülüklerin bir sonucu olarak kimliğinden ve benliğinden uzaklaşarak hayvani dürtülerle hareket eden bir canavara dönüşür. Böylelikle Rabbinin onlara verdiği eşrefi mahluk olma şerefini ve kimliğini ayaklar altına almaları sebebi ile de Allah c.c onların saygınlıklarını ve değerli kılınan vasıflarını yerle bir ederek onlar için şu hükmü verir:
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِلٖينَۙ
“Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” [1]
Bizler Rabbimizin emri gereği insanın şerefini korumak adına doğruları haykırsak da bazıları için Allah c.c ‘ nün hükmü tecelli eder:
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟
“Yoksa sen onların çoğunun gerçeği dinlediklerini veya akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvan sürüsü gibidir. Hatta izledikleri yol bakımından hayvanlardan daha şaşkın durumdadırlar.” [2]
Rabbimizin açık beyanları olduğu halde bizler bugün ortaya çıkan bazı hallere şaşırıyor olmamızda kitabımızdan ve onun hükmünden ne kadar uzak olduğumuzu göstermektedir.
Oysa insanlık ne zaman tevhit yolunu seçmişse kurtuluşa erdiğine dair deliller ve kalıntılar önümüzde durmaktadır. Bunun aksine olan delillerde ortada durmaktadır. Burada sorulması gereken soru bizim bu ibretlere ne zaman bakacağımız meselesidir.
Hocam sende neden bahsediyorsun! Köpek gibi havlayarak eğlenen bir toplumdan insan onurunu koruyacak, tevhit yolunu seçecek bir zümrenin çıkmasını mı bekliyorsunuz diyebilirsiniz!
İş bize kalsa böyle bir toplumdan doğru yol için çaba serf edecek birilerinin çıkmasını beklemeyiz de Rabbimizin şu beyanı olmasa:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
De ki: “Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” [3]
Bizler Rabbimizin emri gereğince ümidimizi kesmiyoruz ama şunu da biliyoruz ki, sokak hayvanlarının toplanması için çaba sarf ettiğimiz gibi onlar gibi davranan kimselerinde psikolojik tedavi görerek topluma kazandırılmasının hayati önemde bir görev olduğu gerçeğidir.
Bugün gençlerimiz kumarın kölesi, içki ve uyuşturucu maddelerin bağımlısı, toplumu yozlaştıran eğlencenin müptelası, gayri ahlaki görsellerin uygulayıcısı haline gelmiştir.
Geleceğimizin garantisi dediğimiz nesillerimizin içine düştüğü handikapı bir özgürlük olarak görmeye devam edersek bugün yaşadığımız cinayetlerin, tecavüzlerin, ahlaksızlıkların ve de cani düşüncelerin sebebi olacağımızı aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bunu yaparken de toplumda ortaya çıkan problemleri değerlendirme noktasında doğru teşhiste bulunmak ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi düşünme yeteneğinden uzak varlıklar gibi değerlendirmenin yanlışlığını kavramamız gerekiyor.
Zira bugünün gençlerinin zekadan yana problemleri olduğundan dolayı sıkıntı yaşamıyor, aksine onlara yol gösterecek rol modellerinin olmadığından kaynaklı sıkıntılar yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Bir toplumun âlim ve amirleri Allah’ın koyduğu çizgilerden uzaklaşırsa o toplumun bozulmasının kaçınılmaz olduğunu inancımız ve tarihi vesikalar net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu noktada her birimize görev düştüğü gibi idarecilerimize, öğretmenlerimize ve de hocalarımıza çok iş düştüğü gibi her şeyin başlangıç noktası olan ailelerimize de çok daha fazla iş düşmektedir.
Evlatlarımızın özgürlük alanlarını kısıtlamayalım diye çıktığımız yolun bizi nereye getirdiği gerçeğini görmek zorundayız.
Mesela havlayan birinin sanat diye ortaya koyduğu bir şarkıyı, eğlence olsun diye seyredilen en galiz görüntüleri barındıran dizi ve sinemayı, zaman geçirmek adına müsaade edilen çıplan karakterle bezenmiş oyunları özgürlük diye evladına müsaade eden bir ailenin, ne bu dünyada huzura ermesi, ne de ahrette bu hesabı verip cennete gitmesi mümkündür.
Rabbimiz kendi ve ailesi için geniş bir özgürlük alanı oluşturup kendisine çizilen rolü benimsemeyen ebeveynlere seslenerek şöyle beyanda bulunuyor:
“De ki: Asıl ziyan edenler, asıl hüsrana uğrayanlar hem kendilerini hem de ailelerini kıyamet günü hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran işte budur. Onların hem üstlerinde hem altlarında ateşten kat kat örtüler vardır. İşte Allah böyle bir azabın varlığını bildirerek kullarını bunlardan sakındırıyor. Ey kullarım! Bana karşı gelmenizden ötürü azabıma uğramaktan sakının.” [4]
Hal böyle iken yaşananlar sizi şaşırtıyor mu hocam? Derseniz açıkçası şaşırtmıyor! Çünkü bizler insanlık değerlerinin en önemlilerinden biri olan merhameti kaybetmişken evlatlarımıza acımamızı beklemek zaten pek mümkün gözükmemektedir!
Dünyada bunca zulüm ve kan varken bundan zerre kadar rahatsızlık duymayan bir toplumun halini Allah Resulü s.a.v ortaya koyarak bize haber vermiş olması bizim yaşananlara şaşırmamamızın en büyük sebebidir.
Çünkü; “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” [5]
Merhamet ise yaşananlar karşısında kendi canı yanıyorcasına olaylara bakarak toplumun selahiyetini kendi çıkarlarının önünde tutmakla olur.
Tabi ki, bunca ifade ettiğimiz gerçekler karşısında ne yaparsak yapalım toplumun büyük bir çoğunluğu ifade ettiğimiz gerçekleri anlamayacak veya anlamak istemeyecek.
Bu noktada anlatmak istediğimize bir sokak röportajında kullanılan şu ifadeler tam manası ile tercüman olacaktır.
Erkekler tuvaletine onu göremeyeceğini bile bile “ Sibel seni seviyorum” diye yazan kimselerin olduğu topluma ne anlatabiliriz.
Ancak ne kadar olumsuzluklar olursa olsun bizim görevimiz bahanelerin arkasına sığınmak değil, Rabbimizin rızası için çalışmaktır. Çünkü Rabbimiz bizden sonuç değil mücadele istemektedir. Bunun bir ifadesi olarak da şöyle buyurmaktadır:
اِنَّكَ لَا تَهْدٖي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْدٖي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ
“Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.” [6]
Rabbim bizleri ve neslimizi hidayete erenlerden eylesin!
Rabbim hidayete erecek olanlara bizleri vesile kılsın!
Rabbim bizleri ve neslimizi insanlık onurunu kaybedecek ameller yapmaktan muhafaza eylesin!
[1] Tin 4 - 5
[2] Furkan 44
[3] Zümer 53
[4] Zümer, 15-16
[5] Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16
[6] Kasas 56