27. DERS | UHUD SAVAŞI 2.BÖLÜM
Değerli Kardeşlerim:
Müslüman toplumlar şunu bilmelidir ki, rehavet en büyük düşmandır. Bunun en açık göstergelerinden biride Uhud Savaşı’ndaki gösterilen zafiyettir.
Bir önceki dersimizde ifade ettiğimiz gibi Müslümanların hücuma kalkması karşısında hezimete uğrayan müşrikler kaçarken, Ayneyn tepesine tedbir için yerleştirilmiş okçular ganimet kaygısına kapılıp, diğer Müslümanların ganimetleri toplayıp kendilerinin bundan mahrum kalma endişesiyle tepeyi terk etmeye başladılar.
Okçuların başına Allah Resulü s.a.v tarafından komutan olarak atanan Abdullah İbni Zübeyir:
“Etmeyin peygamberin emret çiğnemeyin” dediyse de sözünü dinletemedi. Az sayıda kişi dışında tepede kimse kalmadı.
Bu fırsatı bekleyen Halid Bin Velid hücuma kalkıştı. Tepede kalan okçular sonuna kadar mücadele ettiyseler de şehit düştüler. Halid tepedeki okçuları etkisiz hale getirdikten sonra ganimet peşine düşüp tepeyi terk eden kimselerin zafiyeti sebebi ile Müslümanlar iki ateş arasında alarak hücuma kalktı.
Az önce düşmanı bozguna uğratan Müslüman ordusu neye uğradığını anlayamadan dağıldı. Artık birçok Müslüman can derdine düşmüştü. Hal öyle kötü bir hal almıştı ki yanlışlıkla Müslümanlar birbirlerini öldürür hale gelmişlerdi.
Bu kargaşa’da Müslümanların sancağını taşıyan Musab Bin Umeyr Kureyş’ten Abdullah İbni Kamiye tarafından şehit edildi. Peygambere çok benzeyen Musab zırhın içinde olduğundan tam yüzünü seçemediğinden Kamiye onu öldürmekle Allah Resulü s.a.v’ i öldürdüğünü zannederek “Muhammed’i öldürdüm” diye etrafta haykırmaya başladı.
Peygamberimizin ise bu esnada etrafında bulunan 10 kişilik bir ekiple mücadele veriyor, azmi ve kararlılığı ile büyük bir destan yazıyordu.
Peygamber öldü haberi Müslümanlar arasında yayılınca Müslümanların bir kısmı savaşı bıraktı öyle ki,
İbni Nadr r.a Hz. Ömer ‘i yere oturmuş kılıcını da bırakmış şekilde görünce:
- Ey Ömer bu ne hal?
Hz.Ömer:
- Peygamber ölmüşken niye savaşalım!
İbni Nadr:
- O ölmüşse biz niye yaşayalım! diyerek düşmanın üzerine atıldı.
Müslümanlar bir yandan dövüşüyor bir yandan da peygamber arıyorlardı. Kab İbni Malik Allah Resulü s.a.v’ i görünce:
“Ey Müslümanlar peygamber yaşıyor ve savaşıyor. Buraya gelin!” diye bağırınca bütün dikkatler o tarafa yöneldi. Müşrikler peygamberin yerini tespit edince tüm gücüyle o tarafa yöneldiler.
Hz Ali ve arkadaşları göğüslerini siper ederek peygamberi koruma çabasındayken Utbe Bin Ebi Vakkas adındaki müşrikin attığı taşta peygamberin dudağı yarılmış Abdullah Bin Kamiye’nin kılıç darbesiyle de miğfer ikiye ayrılmıştı. Sanki bütün savaş o alana sıkışmıştı.
Kılıç ve ok sesleri arasında Ebu Dücane ve az sayıdaki yiğit Allah Resulünü korumak için canlarından geçiyorlardı.
Bu kadar saldırıya karşın Allah Resulü s.a.v “Onları affet çünkü onlar bilmiyor” diye dua ediyordu.
Allah Resulünün olduğu yerde çatışma öyle şiddetliydi ki, Ebu Talha kalkanı ile yüzünü muhafaza ediyor “Ya Resulallah kalkanın arkasında kal” diye sesleniyordu.
Sad Bin Ebi Vakkas durmadan ok fırlatıyor, Peygamberimiz “At ey Sad anam babam sana feda olsun” diyordu. Katâde bin Numân r.a Allah Resulüne gelen okları engellemek adına yüzünü siper ediyor ve gözünü kaybediyor. Katade bu olayı şöyle anlatıyor:
Rasûlullah’a bir yay hediye edildi. O da Uhud savaşında bu yayı bana verdi. Bu savaşta Rasûlullah’ın önünde, yay kullanılmaz hale gelinceye kadar ok savurdum.
Bir taraftan ok atarken, diğer taraftan Rasûlullah’ın yüzüne isabet edebilecek olan okları yüzümle karşılıyor, onu koruyordum. Başka yönlerden gelen okların da Rasûlullah’a isabet etmemesi için, yüzümü o taraflara çeviriyordum.
Son ok gözüme isabet ederek, gözbebeğimi avucuma düşürdü. Bu halde iken Rasûlullah’a koştum. Allah’ın Rasûlü gözbebeğimi avucumda görünce gözleri yaşardı ve:
Allah’ım! Katâde yüzüyle Peygamberini korudu. O’na daha güzel ve daha keskin bir göz ihsan eyle” diye dua Allahü Teâlâ, Rasûlü’nün duasını kabul etti. Katâde’ye radıyallahu anh daha güzel ve daha keskin bir göz ihsan etti. [1]
Ümmü Ümare diye anılan yiğit kadın Müslümanların dağıldığını görünce eline kılıç ve ok alarak peygamberi korumak için canından vazgeçiyordu. Peygamber Uhud dağı’na doğru çekilmeye başlayınca Ebu Süfyan onları takip etmek istese de Müslümanların ok yağmuru karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Hz peygamberin uhud dağında sığındığı mağarada kanıyan yüzünü Fatıma bezleri yakarak külleriyle kanını durdurdu.
Müşrikler Şehit düşen Müslümanların azalarını kesecek kadar azgın bir toplumdu. Bunların en ağırı ise Hz. Hamza’ya reva görülendi.
Özgür olma vaadi ile savaşa özel olarak götürülen vahşi Hz. Hamza’nın boşbir anını yakalayıp onu mızrağı ile şehit ettikten sonra Hint’in isteği üzerine uzuvlarını kesmiş kalbini çıkarttırıp onu çiğnemişti.
Ama ne gariptir ki, bunu yapan ve yaptıran iki kişide daha sonra samimi bir Müslüman olarak İslam için var gücü ile mücadele vermişlerdir.
Onun için kişi son anına kadar hidayet bulma ihtimalini göz önünde bulundurarak insanlara karşı aşırıya kaçmamak gerektiğini tekrar hatırlatmak gerekir.
Ebu Süfyan “Muhammed aranızda mı?” diye sordu cevap alamayınca “ Demek öldü! deyince hayatta ve sağdır cevabını aldı.
Bunun üzerine Ebu Süfyan:
- Bir siz kazandığınız, bir biz kazandık! diyen Ebu süfyan’a
Hz. Ömer:
- sizinkiler cehenneme bizimkiler cennete gitti! diye cevap verdi.
Kureyş ölülerini gömüp çekilince, Müslümanları şehitlerini defnetmek için geldiklerinde kulakları ve burunları kesilmiş, karınları deşilmiş bir hali görünce çok üzüldüler.
En Hüzünlüsü ise Hz. Hamza’ya reva görülendi. Allah Resulü bu görüntü karşısında “Bundan büyük musibet olmaz!” diyerek ağlamış ve aynısını yapma hususun da yemin etmişti.
Bunun üzerine ayet-i celile nazil olmuş ve Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ
Size yapılan bir kötülüğe karşılık verecekseniz, size yapılan muâmelenin aynısıyla mukâbele edin. Yok, eğer sabrederseniz, böyle davranmak, sabredenler için elbette daha hayırlıdır.
وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ
Rasûlüm! Sabret; şunu bil ki sabretmen de ancak Allah’ın yardımıyla olur. Dâvetini kabul etmiyorlar diye üzülme; kurmaya çalıştıkları tuzaklar sebebiyle de telâş edip sıkıntıya düşme. [2]
Bu ayet üzerine peygamber efendimiz verdiği yeminden vazgeçerek Müslümanlara ölülere saygısızlık yapacak her türlü hareketi yasaklanmıştır.
Allah Resulü s.a.v Hz. Hamza’nın üstüne kendi hırkasını örtmüş ve cenazesini kaldırmıştı. Müslümanlar bu savaşta 70 şehit verdiler.
Bu savaşta birçok hüzünlü sahne meydana gelirken bunlardan biride Musab r.a’ın şehadeti sonrasında defin edilmek istediğinde ortayaçıkmıştı.
Musab Bin umeyr in yanına varanlar onu defnetmek istediklerinde üzerindeki elbisesi bedenini örtmeye yetmediği için Allah Resulünün yanına geldiler
“Ya Resulallah Musab’ın elbisesini ayaklarına örtüyoruz başı açıkta kalıyor, başını örtüyoruz ayakları açıkta kalıyor.” Dediler.
Bunun üzerine Allah Resulü s.a.v elbisesini başını örtmelerini, açıkta kalan ayaklarını da yapraklarına örtmeleri ve bu şekilde defnetmelerini emretti.
Emre itaatsizliğin sonucunun ne olduğuna en belirgin örneklerden biri olan Uhud zafer’den hüzne dönüşen bir savaş olmuştur.
Uhud’tan 8 sene sonra Allah Resulü s.a.v Uhud’dan geçerken hüzünlenerek şöyle buyurmuştur:
“Uhud bizi sever biz uhud’u severiz”
Rabbim bizi yolunda emirlerine şeksiz şüphesiz olarak itaat eden kullardan olabilmeyi nasip eylesin!
[1] Taberânî
[2] Nahl 126 - 127