SEVGİDE AŞIRILIK
Muhterem Müslümanlar:
Rabbimiz kâinatta her şeyi bir denge üzerine var etmiş ve bizleri de bu dengeye riayet etme hususunda uyarmıştır. Kimliğimiz ne olursa olsun Rabbimizin koymuş olduğu bu hükümleri dini yaşamak ve yaşatmak adına dahi olsa çiğnenmesini Hak Teâlâ hoş görmemiştir.
Buna bir örnek olarak Hilafeti döneminde Hz. Ömer efendimizin şu olayını misal olarak verebiliriz:
Medine'de bir gece yarısı, Hz. Abdullah bin Mesud ile Hz. Ömer beraberce dolaşıyorlardı.
Bir evden ses duydular. Hz. Ömer sesin duyduğu eve doğru yürüdü. Evin avlusunda ihtiyar bir adam bir yandan şarap içiyor, öteki taraftan yanında oturan bir kadın da şarkı mırıldanıyordu.
Belli ki ortada onaylanmayacak bir durum vardı. Hz. Ömer eve baskın yaptı. Kapıdan değil. Bahçeden içeri girdi. Sarhoş olan ihtiyara da çıkıştı: "Bu yaşta, yanında bu kadınla utanmıyor musun da içiyorsun." Sarhoş ise şöyle dedi: "Ey müminlerin devlet başkanı. Ben bir günah işliyorum.
Siz ise birkaç hatayı bir anda yaptınız.
Tecessüs ettiniz. Gizli halimi ortaya çıkardınız. Evime kapıdan değil bahçeden girdiniz. İzin istemediniz." Bu sözleri duyan Hz.Ömer karşılık vermedi ve sessizce dışarı çıktı.
Hz. Ömer, daha sonraları bu adamın camiye geç geldiğini ve kendisine görünmemeye çalıştığını gördü. Bir namaz sonrası Hz. Ömer adamı yanına çağırdı. Adam tereddüt içinde Hz. Ömer'in yanına gitti. Belli ki halifeden korkuyordu. Hz. Ömer'in tepkisini tahmin etmek kolay değildi.
Hz. Ömer adamı yakınına oturttu ve kulağına eğilip şöyle fısıldadı: "O geceyi ben de Abdullah da unuttuk. O gece ile ilgili kimseye bir şey söylemedik. Senin özel halini deşifre etmedik." Bunu duyan adam Hz. Ömer'in kulağına eğilip şöyle dedi: "Vallahi ben de o geceden sonra hiç şarap içmedim. Yanlış işlerimden vazgeçtim ve Allah'a tevbe ettim." Bunu duyan Halife Ömer (r.a.) sevincinden tekbir getirerek "Allahu Ekber" dedi. Bu karşılıklı fısıldaşmayı ve sonra Hz. Ömer'in tekbirini duyanlar şaşkın bir şekilde sadece bakıp kaldılar.
Çünkü onlar biliyorlardı ki, İslam aşırılıkları hoş görmez!
Nitekim Rabbimizin şu beyanı biz Müslümanlara açık bir uyarıdır:
وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمٖيزَانَۙ اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمٖيزَانِ
Allah semayı yükseltip ve mizanı koydu. Öyleyse, sakın taşkınlık edip ölçüyü bozmayın. [1]
Şeytan, insanları iki yolla kandırmaya çalışır. Bunlardan hangisinde muvaffak olursa olsun onun için fark etmez. Çünkü neticesi aynıdır. Birisi aşırılık diğeri de gevşekliktir.
Mesela;
Kişinin ibadetinde aşırı gidip sonunda bıkkınlıkla ibadeti bırakması ile hiç yapmaması arasında şeytan için bir fark yoktur. Onun için önemli olan kulun Rabbinden uzaklaşmasıdır.
Müslüman bir kimseyi veya topluluğu çok sevip aşırı yüceltmesi ile onları hiç sevmemesi arasında da şeytan için bir fark yoktur. Kişi ilahlaştırmakla Rabbine şirk koşar ve şeytanın yoluna girer veya onlardan hiç hoşlanmayıp İslam kardeşliğine ihanet eder bu da onu şeytanın yoluna sokar.
Unutulmaması gereken bir gerçek var ki, bugün Yahudi ve Hıristiyanlar bu yanlışın sonucunda Allah'a isyan edip kâfirler olmuşlardır.
Allah Resulü s.a.v bu yanlışın farkına varılması ve aynı hataya düşülmemesi için şu uyarıda bulunmuştur:
Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'yı aşırı surette methettikleri gibi, sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki, ben sadece bir kulum. Onun için bana (sadece) Allah'ın kulu ve Resulü deyiniz. [2]
Ancak üzülerek görüyoruz ki, sevgimizde aşırı gitmenin sonucunda çok sevdiğimiz ve izini takip ettiğimiz hocalarımızı veya liderlerimizi olması gerekenden fazla yüceltmenin sonucunda geçmiş ümmetlerin düştüğü hataya düşme ile karşı karşıya kalıyoruz.
Rabbimiz bu hususta bizlere açık beyanda bulunarak izlememiz gereken yolu bizlere şöyle ifade ediyor:
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّهٖ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖٓ اَحَداً
De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve ahrete yararlı iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” [3]
İslam'ın itidal dini olduğunu ve her durumda orta yolu seçmeyi emrettiğini Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
“Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında ibadet edin, ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır” buyurdu.“Sen de mi (amelinle cennete gidemeyeceksin) ey Allah’ın Resulü?” dediler “Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!” [4]
Peki! Orta yolu tutmayıp, sevgide aşırıya kaçarsak kime benzeriz sorusuna cevabı da Allah (c.c ) kerim kitabımızda şöyle beyan ediyor:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسٖيحُ ابْنُ اللّٰهِؕ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُ۫نَ قَوْلَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُؗ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar! [5]
Allah Resulü s.a.v Rabbimizin bu beyanına şu eklemeyi yapıyor:
Söz ve davranışlarında ileri gidip hadi aşanlar helak oldular. [6]
Peki! Sevgi de sınır nedir?
Bu sınırın çizgilerinin ne olduğunu Allah Resulünün şu beyanında görmekteyiz:
Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir. [7]
Allah Resulünün bu beyanını bugün çok net şekilde yaşıyor olmak çok üzücü...
Bu durum bizlerin ne kadar da kitap ve sünnet ten uzak olduğumuzu ortaya koyarken yaşadığımız zamanı değerlendirirken Kazım Karabekir'in şu beyanını hatırlıyoruz:
"Öyle puslu ki hava şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor."
Bizler belki farkında değiliz ama birileri bizim aşırılıklarımızdan yararlanıp dini gerçek mecrasından çıkarıp kendilerine hizmet ettirecek bir mecraya sürüklüyorlar.
İşin aslına bakarsak bizlerin aşırılıklarının altında elde etmeyi umduğumuz menfaat ve çıkarlarımız olduğunu da görürüz.
Rabbimiz bizim gizli hedeflerimizi bildiği için " arzularını ilahlaştıranlar " olarak bizleri değerlendiriyor.
Mesele arzu ve isteklerini ilahlaştıranlardan olmamaktır.
Bizler o topluluk, bu cemaat, bu siyasi hareket diye kapı kapı menfaatlerimiz için dolaştıkça, Allah'ın dinini çıkar aracı olarak kullandıkça, gerçekte kendi nefsimizi ilah edinmiş oluyoruz.
Sonuç olarak;
Bizler kelime-i tevhid'i kabul ederek Allah (c.c ) bir kabul eden kimseler olarak, samimiyetle bile olsa Allah Resulünü dahi aşırı yüceltemeyeceğimiz gibi, Peygamber efendimizden sonra gelen sahabenin ve âlimlerinde bir beşer olduğunu idrak etmek zorundayız.
Unutmamamız gerekir ki! Peygamberlerin dışında herkesin günah işleme durumu olduğunu ve bu sebeple kimsenin masum kalamayacağını aklımıza ve fikrimize yazacağız.
Sevdiğimizi Allah için seveceğiz, buğz ettiğimize de Allah için buğz edeceğiz ve bileceğiz ki bizler orta yolu seçmesi gereken bir ümmetiz.
Rabbimiz bu gerçeği bize haber vererek aşırılıklardan bizi men etmektedir:
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ
Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız. [8]
Öyleyse bizler kişilerin makamına, ilmine, kabilesine değil Allah'tan ne kadar korktuğuna bakacağız. Bileceğiz ki, makam ve kabile önemli olsaydı;
“Siyah bir köle olmak Bilal-i Habeşi olmaya engel olur, Peygamberin amcası Ebu Lehep olmak kurtarırdı.”
Değerli dostlar!
Bu dünyada olan her şey bir gün hiçlik girdabında yok olacak. Hiç olacak bir dünya ve onun içindeki sevgiler bizi Allah'a gerçek manada iman etmekten ve Resulünün yolunu izlemekten alıkoymasın.
[1] Rahman 7-8
[2] Buhari, Enbiya, 48
[3] Kehf 110
[4] Buhârî, Rikak 18
[5] Tevbe 30
[6] Müslim, İlim,7
[7] Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60
[8] Bakara 143