Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

37.DERS | DAVET MEKTUBLARI 1.BÖLÜM

Değerli kardeşlerim:

İslamiyet hak sözün teslimiyete dönüşmüş halidir. Bu söze önce ashap cevap vermiş ve onların teslimiyeti ile İslam bütün Arap yarımadasına yayılmıştı.

Hudeybiye barış antlaşması ile sağlanan sukuneti Allah Resulü s.a.v davet mektupları göndererek değerlendirmek istemekteydi. Çünkü İslam bir kavme, bir topluluğa gelmiş bir din değildi. Aksine bütün insanlığa gelmiş evrensel ve son mükemmel dindi.

İslam daveti için peygamberimiz 9 tane mektup hazırlatmıştı. Bunlar Bizans Kayserine, İran Kisrasına, Habeş Necaşisine, ve Arap reislerine gönderilmek üzere hazırlanmıştı.

Bunları tek tek ele alacağız ama bunlardan biri var ki onun şahitliğini o sıra henüz müşrik olan Ebu Süfyan yapmıştı.

Bu davet mektubunun sahibi Bizans Kralı Herekliyüs idi. Daha önce İran Sasani devletine yenildiği için Müslümanların üzüldüğü, putprest olmaları sebebi ile müşriklerin sevindiği Bizans Sasani savaşının Rabbimizin haber verdiği üzere zaferle çıkan Herekliyüs Kudüs’ü ihtişamlı bir karşılama ile ziyaret ediyordu.

Burada şu notu düşmek gerekiyor. Müslümanların üzülmesinin sebebi ilahi vahye muhatap olan bir topluluğu putprest bir topluluğa yenilmesi ile Allah,2ı inkâr edenlerin sevinmesi sebebi ileydi.

İşte böyle bir ortamda Dihyetül Kelb r.a Allah Resulü s.a.v’ in mektubunu Humus’ta Herekliyus’a iletti.

Allah Resulü s.a.v mektuba şöyle başlamıştı. Besmeleden sonra Allah’ın kulu ve peygamberi Muhammed’den Rumların büyüğü Herekliyus’a!

Sizi İslam’a davet ediyorum. Müslüman olunuz ve selamet bulunuz. Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan bütün halkın vebali size yüklenir. Ey ehli kitap geliniz sizinle aramızda öyle bir kelime üzerinde birleşelim ki, hepimiz onu kalben kabul edelim. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

Hz. Muhammed hakkında bilgi edinmek için Arap tacirlerden birilerini bulma emrini alan askerler Gazze’de ticaret için bulunan Ebu Süfyan’ı Herekliyüs’un huzuruna çıkardılar.

Bundan sonrasını Ebu Sufyan’ın dilinden dinleyelim:

Yanında Rumların ileri gelenlerinin bulun­duğu bir sırada, Herakliyüs onları huzûruna kabûl etti ve bir tercüman getirilmesini emretti. Herakliyüs’ün emri üzerine, tercüman:

“–Peygamberim diyen bu zâta neseben en yakın olan hanginizdir?” diye sordu. Ebû Süfyân:

“–En yakını benim!” dedi. Bunun üzerine Herakliyüs:

“–Onu ve arkadaşlarını yanıma getirin! Yalnız, ben onunla konuşurken, arkadaşları yanında bulunsunlar!” dedi. Sonra tercümana dönüp dedi ki:

“–Bunlara söyle; ben O zât hakkında bu adama bâzı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse; «Yalan söylüyor!» desinler!”

Nitekim; “Vallâhî, arkadaşlarım yalan söylediğimi ötede beride söylerler diye utan­masaydım, O’nun hakkında yalan söylerdim!” diyen Ebû Süfyân, sonraki konuşmaları şöyle nakleder:

Bundan sonra Herakliyüs’ün bana sorduğu ilk suâl şu oldu:

“–İçinizde O’nun nesebi nasıldır?” Ben:

“–O’nun içimizde nesebi pek büyüktür!” dedim.

“–Sizden, bu sözü (Peygamberlik iddiâsını) ondan evvel söylemiş hiç kimse var mıydı?” dedi.

“–Yoktu.” dedim.

“–Âbâ ve ecdâdı içinde hiç melik olan var mıydı?” dedi.

“–Hayır!” dedim.

“–O’na tâbî olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa alt tabakası mıdır?” dedi.

“–Alt tabakasıdır.” dedim.

“–O’na tâbî olanlar artıyorlar mı, yoksa eksiliyorlar mı?” dedi.

“–Artıyorlar...” dedim.

“–İçlerinde O’nun dînine girdikten sonra beğenmemezlik edip de dîninden dönen var mı?” dedi.

“–Yoktur!” dedim.

“–Bu iddiâda bulunmazdan evvel, O’nu hiç yalancılıkla ithâm etmiş miydiniz?” dedi.

“–Hayır!” dedim.

“–Hiç sözünde durmadığı olur muydu?” dedi.

“–Hayır! Verdiği sözü tutar, ancak biz şimdi O’nunla bir müddet antlaşma hâlinde­yiz. Bu müddet içerisinde ne yapacağını bilmiyoruz!” dedim. O’nu kötülemek için araya sokuşturacak bundan başka söz bulamadım!

“–O’nunla hiç savaştınız mı?” dedi.

“–Evet.” dedim.

“–Bu savaşlar nasıl sonuçlandı?” dedi.

“–Bâzen O bizi mağlûb eder, bâzen de biz O’nu!” dedim.

“–Peki, size neler emrediyor?” dedi.

“–Bize; «Yalnız Allâh’a ibâdet ediniz, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayınız; atalarınızın ibâdet ettiği putları terkediniz!» diyor. Namazı, doğruluğu, iffetli ve nâmuslu olmayı ve sıla-i rahmi emrediyor.” dedim. Bunun üzerine Herakliyüs, tercümana dedi ki:

“–Ona söyle; O’nun nesebini sordum, içinizde soyunun pek yüce olduğunu söyledin. Peygamberler de zâten böyle, kavimlerinin soyluları içinden gönderilir.

İçinizden, O’ndan evvel bu iddiâda bulunmuş başka kimse var mıydı, diye sordum. Hayır, dedin. O’ndan önce bu iddiâda bulunmuş bir başka kimse olsaydı, onu örnek alı­yor, derdim.

Âbâ ve ecdâdı içerisinde hiç melik olan var mıydı, diye sordum; hayır dedin. Eğer ecdâdından melik olan biri olsaydı, babasının mülkünü geri almaya çalışıyor, derdim.

Bu iddiâda bulunmadan önce, hiç O’nun yalan söylediğini gördünüz mü, diye sor­dum; hayır dedin. Ben bilirim ki, insanlara karşı yalan söylemeyen bir kimse, Allâh hakkında da yalan söylemez!

O’na tâbî olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa alt tabakası mıdır, diye sordum. Alt tabakası olduğunu söyledin. Zâten başlangıçta peygamberlere tâbî olanlar da bu tip kimselerdir.

O’na tâbî olanlar, artıyorlar mı, eksiliyorlar mı, diye sordum; artıyorlar dedin. Hak dinlerin bir husûsiyeti de tâbîlerinin artmasıdır.

İçlerinde O’nun dînine girdikten sonra beğenmemezlik edip de dîninden dönen var mı, diye sordum; hayır dedin. Îman sâyesinde meydana gelen inşirâh da kalbe girip kökleşince böyle olur.

Hiç sözünde durmadığı oldu mu, diye sordum; hayır dedin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.

O’nunla hiç savaştınız mı, diye sordum. Savaştığınızı ve bâzen O’nun sizi yendiğini, bâzen de sizin O’nu mağlûb ettiğinizi söyledin. Zâten peygamberler de böyledir: İbtilâlara uğratılırlar, sonunda güzel âkıbet onların olur.

Size ne emrediyor, diye sordum. Yalnız Allâh’a ibâdet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara tapmaktan nehyettiğini, kezâ namazı, doğruluğu, iffet ve nâmusu emrettiğini söyledin.

Eğer bu dediklerin doğru ise O zât, çok yakın bir zamanda şu ayaklarımın bastığı yerlere bile hâkim olacaktır. Zâten ben bu Peygamber’in zuhûr edeceğini bilirdim, fakat siz­den olacağını tahmîn etmezdim. O’nun huzûruna varabileceğimi bilsem, kendisiyle görü­şebilmek için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, ayaklarını yıkardım.”

Bu cevaplar Rahipleri kızdırması sebebi ile koltuğunu kaybetmeme adına Herekliyüs İslam’a girmemiş olsa da davet’e kötü bir karşılıkta vermemiştir.

 

 

 

 

 

 

 

Dosyalar

DAVET MEKTUBLARI 1
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş