BİLENLER BİLMEYENLERE ANLATSIN
Değerli kardeşlerim:
Teknolojinin gelişip ilmi birikimin arttığı ancak bununla birlikte donanımlı cahilliğin arttığı bir zamanda doğru bilgiyi almak ve hayatına tatbik etmek her Müslüman için mutlak surette olması gereken bir gerekliliktir.
Zira Müslüman ilmi bir yük olarak taşıyan değil onu yaşatan olması gereken bir zümredir. Eğer ki, Müslüman aldığı ilmi amellerine yansıtamıyorsa Rabbimizin ifadesindeki zümrelerden olur. Ne buyuruyor Rabbimiz:
مَثَلُ الَّذٖينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰيةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَاراًؕ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِؕ
“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların (onun hükümlerine göre hareket etmeyenlerin) durumu kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür!” [1]
Bugün maalesef gelinen noktada kraldan daha kralcı Müslümanların olduğu, ilmin iyiye değil şeytana yol olduğu, doğru yolda gidenlere engel olanların doğru yolu göstermesi gereken kimseler olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz.
Allah rızası için yapılması gerekenleri yapmaya çalışanların, o yolda olduklarını söyleyenlerin hezeyanları ile sekteye uğratıldığı bir ortamda her Müslüman’a düşen bazı görevler söz konusudur.
Bu görevleri başlıklar halinde söylemek gerekirse;
- Doğru bilgi
- Uygulanabilir hale getirilmiş ameller
- Örnek hayatlar ile desteklenmiş rol modeller
- Uygulanan metotların gelecek nesillere aktarılması
- Aktarılan metotların uygulanmasında kararlılık
Bu başlıkları açmak istediğimizde ilk başlık en önemli noktayı oluşturmaktadır. Zira gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse ondan sonraki bütün düğmeler yanlış iliklenir.
Düğmenin ilk düğmesinin doğru iliklenmesinin Müslüman için yegâne unsuru Allah Resulü s.a.v’in veda haccında ifade ettiği iki emanetten geçmektedir. O emanetlerde Allah’ın kitabı kuran-ı kerim ve onun resulü Muhammed Mustafa s.a.v’ in sünnetidir.
Ancak ne hazindir ki, kendini ehlisünnet görüp fırka-i Naciye olarak adlandıran birçok zümre kendi görüş ve yaşantılarını bu iki emanetin önüne geçirmektedir. Bu durumda da Müslüman için doğru bir hayatın kurulması mümkün olmamaktadır.
İkinci başlığı ifade eden uygulanabilir hale getirilmiş ameller ifadesinde ortaya çıkan durum ise kuran ve sünnetin baz alınmayarak kişilerin veya kurumların ortaya koyduğu ifadelerin İslam gibi algılanmasından kaynaklı sıkıntıları ifa etmektedir. Öyle ki, bugün yaşanabilir bir din olan İslam bazılarının kendilerini öne çıkarmak adına uydurdukları anlayışlar sebebi ile yaşanması zor olan bir felsefeye dönüşmüş durumdadır.
Hâlbuki Rabbimiz bizlere hitaben:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُبٖيناً
“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil ve apaçık bir nur olarak Kuran’ı indirdik.”
فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِهٖ فَسَيُدْخِلُهُمْ فٖي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْدٖيهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَقٖيم
“Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları, kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine ulaştıran dosdoğru bir yola iletecektir.” [2]
Ayet-i kerimelerden anlaşılacağı üzere Rabbimiz bize dini apaçık bir şekilde Resulünü örnekliği ile sunarken, bunu görmekten uzak olan kimselerin toplumu ne hale getireceklerine dair örnekleri bugün toplumumuzda net şekilde görmekteyiz.
Bu kötü gidişi durdurmak ve toplumu yeniden İslam’ın emrettiği şekilde dizayn etmek adına insanlığa örnek olacak şahsiyetlere ihtiyacımız var.
Bu ifadeyi kullandığımız zaman günümüzün Müslümanları sağa sola bakarak bu kimseleri aramakta olduğuna şahit oluyoruz. Oysa o örnek sensin, benim, bizleriz.
Tabi ifade ettiğimiz bu hususların uygulanabilir olması için önce samimiyet gerekir.
Eğer ki, Müslüman olduğunu söyleyen toplumlar için Allah’ın hükümleri öncelikli değilse, tatiline özen gösterdiği kadar çocuğunun İslam’a göre yetiştirilmesine özen göstermiyorsa, faizin oranına gösterdiği dikkati ondan kaçınmak için göstermiyorsa, modayı baz alıp tesettürü yok ediyorsa bu anlattıklarımız hiçbir karşılığı olmayacaktır.
Hali ile uygulanmayan değerlerin gelecek nesillere aktarılması meselesi ham bir hayalden öteye geçemeyecektir.
Artık İslam’ın emirlerinin bir hayal olarak değil olması gereken gerçekler olarak uygulanması için çaba sarf etmek ve bu uğurda karşılaşacağımız bütün sıkıntılara göğüs germek zorundayız. Aksi taktirde gelecekte okumuş ama cehalet ile bezenmiş ateistler, deistler, ılımlı İslamcılar vs. vs. ile donanmış lanetli kavimlere dönüşmemiz içten bile olmayacaktır.
Bu gerçekleri birçok sefer bu kürsüden aktarmış bir kardeşiniz olarak toplumdan aldığımız geri dönüşüm maalesef son olarak ifade ettiğimiz sona doğru doludizgin gittiğimiz yönündedir.
Bunu değiştirmek adına verdiğimiz çabanın zamanın zevklerine yenildiğini gördükçe üzülüyor ve Nasreddin hoca gibi haykırasımız geliyor:
Merhum Nasreddin hoca ömrünü vaaz etmekle geçirdiği halde gün geçtikçe cemaatinin bozulduğu gördükçe çok üzülüyormuş. Bir gün yine vaaz etmek için kürsüye çıkıp
- Ey cemaat benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? demiş. Camidekiler hep bir ağızdan:
-Bilmiyoruz, demişler. Hocanın buna daha fazla canı sıkılmış ve:
- Mademki bu zamana kadar bir şey öğrenmediniz, bir şey bilmiyorsunuz. Ben size ne söyleyeyim? demiş ve kürsüden inmiş.
Bu sefer cemaat aralarında «Eğer hoca yine aynı soruyu sorarsa biliyoruz diyeceğiz» diye karar almışlar. Hoca ikinci cuma günü kürsüye çıkıp da:
-Ey cemaat benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? diye sorunca… Hep beraber:
- Biliyoruz!, diye bağırmışlar. Hoca:
- Mademki biliyorsunuz, benim konuşmama hiç lüzum yok, deyip kürsüden inmiş.
Bu durum karşısında hoca merhumun vaazını dinlemek isteyen cemaat ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bu sefer cemaatin kararı şöyle olmuş:
- Eğer yine sorarsa bazımız biliyoruz, bazımız da bilmiyoruz, diye cevap veririz, demişler
Hoca yine kürsüye çıkıp sormuş:
- Ey cemaat benim söyleyeceklerimi biliyor musunuz? diye sormuş. Cemaatin içinden bir kısmı:
- Biliyoruz! diye seslenirken, Bir kısım cemaat da:
- Bilmiyoruz!, demişler. Hocanın işi daha da kolaylaşmış:
- Öyleyse iş kolay, bilenler bilmeyenlere öğretsin, deyip kürsüden inmiş.
Söyleyin ey cemaat söylediklerimi ve bundan sonra söyleyeceklerimi anlayacak mısınız, yoksa yine bildiğinizi okumaya devam mı edeceksiniz?
Bizler; sizler ve evlatlarınız yetişsin diye çaba sarf ederken sizlerin öncelikleri hala dünyalık elde edeceği ilimleri, gezeceğiniz deniz sahilleri, ders alacağı spor müsabakalarımı olacak yoksa bunları İslam’ın çizdiği kurallar dahilinde uygulanabilir hale mi getireceğiz?
Bu sorular cevap bulmadan gelecek adına umut beslemek sadece aldanmadan başka bir şey ortaya çıkarmayacaktır.
Rabbim bizleri Nasreddin hoca gibi bilenler bilmeyenlere anlatsın diyecek noktaya gelmekten muhafaza eylesin!
Rabbim kalplerimizi imandan, camilerimizi cemaatten, kurslarımızı evlatlarımızdan ayırmasın!
Rabbim bizlere şuurlu Müslümanlardan olma şerefi ile müşerref kılsın!
[1] Cuma 5
[2] Nisa 174 - 175