BAŞINIZA GELEN NE VARSA MUHAKKAK ONDA BİR HİKMET VARDIR!
Değerli Müslümanlar:
Hayatın akışı içinde birçok olayla karşılaşan insan yaşanan olaylara sıcağı sıcağına yorumlarda bulunur ve birçoğunda da yanılgıya düşer. İnsan aceleci bir varlık olarak böyle yorumlar ve kararlar alırken Rabbimiz bizlere şöyle seslenmektedir:
وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـٔاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْؕ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَࣖ
“Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [1]
Rabbimizin beyan ettiği hususta bizlerin manayı kavrayamamamızdan kaynaklı olarak çoğu zaman öfkeleniriz. Hâlbuki istediğimiz halde olmayan nice arzumuzun daha sonraki zamanlarda bizler için ne kadar da tehlike arz ettiğine şahit oluruz. Birde bunun tersi olan durumlarda istemediğimiz halde gelişen olaylarında bizlerin faydasına olduğunu görürüz.
Her iki durumda da Müslüman’a düşen olaylara sıcağı sıcağına değerlendirme yapmak yerine “olanda hayır vardır” düşüncesi ile hareket etmektir.
Bu noktada Allah Resulü s.a.v’ in şu tavsiyesi her daim aklımızda tutmamız gereken bir hayat dersi niteliğindedir:
“Pehlivan, güreşte insanları yenen değildir. Asıl pehlivan, öfke anında kendisine hâkim olandır.” [2]
Öfkemize hâkim olmak noktasında ifade ettiğimiz bu beyanlar kimler için geçerlidir sorusu da sorulması gereken bir sorudur. Zira bizler yeri geldiği zaman öfke duymak zorunda kalırız. Peki! Bu öfke kime karşı ve ne zaman ortaya çıkar diye akla bir soru gelebilir! Bunun cevabını Rabbimiz şöyle beyan ediyor:
بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرٖينَؗ يُجَاهِدُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍؕ
“Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı katıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar.” [3]
Nitekim Allah Resulü s.a.v’ in Mekkeli müşriklerle yaptığı hudeybiye antlaşmasının taraflarından olan huza kabilesine beni Bekir kabilesi tarafından yapılan saldırı neticesinde huzalı Amr ibn-i Sâlim medineye gelip de Allah Resulü s.a.v’in huzurunda okuyup da yardım istediği şu şiirden sonra öfkesinden alnındaki damarların gözüktüğünü sahabe efendilerimiz hadislerde ifade etmektedir.
Amr ibn-i Sâlim’ in okuduğu meşhur şiirinde Allah Resulü s.a.v’ e şöyle hitap etmekteydi:
"Yâ Rasûlallâh! Kureyşliler, sana verdikleri sözde durmadılar.
Seninle yaptıkları ahdü mîsâkı bozdular. Bizi, Mekke'nin aşağı tarafındaki yerimizde gözetleyip gâfil avladılar.
Halbûki onlar, çok zayıf ve önemsiz, sayıca da çok azdılar.
Benim kimseyi yardıma çağırmayacağımı sandılar.
Bizi Vetir'de, geceleyin uykuda iken bir de baskına uğrattılar.
Bizi, rukû ve secde hâlinde namaz kılarken bile öldürdüler.
Allâh'ın Sana vermiş olduğu selahiyetle bize yardım et, destek ol,
Allâh'ın kullarını çağır, acele gelip imdadımıza yetişsinler.
İçlerinde Allâh'ın Rasûlü de olduğu, yapılan zûlme öfkesinden renkten renge girdiği,
savaşmağa hazırlandığı ve büyük bir ordunun başına geçmiş bulunduğu halde, denizler gibi köpükler saçarak akıp gelsinler."
Ancak bizim burada ifade etmek istediğimiz asıl mesele kâfire karşı öfke duymaktan daha ziyade Müslümanlar için şer gözüken bir olayın aslında Mekke’nin fethine giden yolu açtığı gerçeğini göstermektir.
Bugün de yaşadığımız kan ve gözyaşı kalplerimiz için çok ağır travmalara yol açsa da işin aslında ak ile karanın ayrıldığı ve gerçeklerin gün yüzüne çıktığı bir süreci başlattığına şahit oluyoruz.
Bir tarafta kendini Müslüman olarak ifade edenlerin gerçek yüzleri, diğer tarafta da dünyaya demokrasi ve insan hakları dersi verenlerin aslında ne kadar iğrenç varlıklar olduğunu gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.
Bugün Filistin’de ve doğu Türkistan’da gerçekleşen kan ve gözyaşı ile ortaya çıkan zulüm Müslüman’ım diyen nice topluluk ve bireylerin aslında münafık olduğunu ortaya çıkartırken, aklımıza ifk hadisesinde Hz. Aişe validemize atılan iftira neticesinde Rabbimizin indirdiği ayet-i celileri getiriyor! Rabbimiz:
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
“(Peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.” [4]
Bugün bizler inanıyor ve görüyoruz ki, Filistin’de ve doğu Türkistan’da yaşananlar Müslümanların içindeki beyaz taşları ortaya çıkarmıştır. Bu saatten sonra bu kimselerin söylemlerinin veya eylemlerinin bizlerin gözünde zerrece değeri olmayacaktır.
Aynı zamanda bu olaylar Siyonist çetenin ne kadar iğrenç bir yapı olduğunu, din adına yaptıkları işlerin aslında sapıklıktan başka bir şey olmadığını, Müslüman diye lanse edilen Deaş ve benzeri yapıların sapkın hareketlerini nereden aldıklarını net bir şekilde ortaya çıkarmıştır.
Bugün ekranlarda öyle şeyler duyuyor ve seyrediyoruz ki, insan gibi şerefli bir varlığın sapkın bir objeye dönüştürülmesi, onun azalarının çalınması, gasp ettikleri adalarda sapkın düşünceleri için yaptıkları rezillikleri ve bu rezilliklerin içine dahil olan sözde medeni ülkelerinin, medeni yöneticilerinin nasıl ortak olduklarını açık bir şekilde görmekteyiz.
Peki! Bu yaşananlar Müslümanlar için şaşılacak bir şey midir? Hayır! Çünkü Rabbimiz bize zaten bu sapkın kimseleri haber vermiştir:
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُر۪يدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّب۪يلَۜ
“Bakmaz mısın şu kendilerine kitaptan bir pay verilenlere: Nasıl da sürekli doğru yolu bırakıp sapıklığı satın alıyorlar ve bu yetmiyormuş gibi, sizin de düz yoldan çıkmanızı arzuluyorlar!” [5]
Bu saatten sonra kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kimsenin çıkıp da batının medeniyetinden bahsedip öyle olmalıyız demesi imanının gitmesine ve sapkınlarla beraber olmasına sebep olacak bir sonucu doğuracağını açıkça ifade etmek zorundayız.
Bizler çağ açıp çağ kapatan bir ecdadın torunları, cahiliye toplumundan asrı saadet toplumuna geçişi sağlayan bir peygamberin ümmetiyiz!
Bizler yaşadığımız onca zulüm ve gözyaşına rağmen her olaya Allah Resulü s.a.v’ in bizlere miras olarak bıraktığı şu kaide ile bakanlarız:
“Müminin durumu ne ilginçtir! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; onun için bu da hayır olur.” [6]
Biz inanıyoruz ki, bugün bizleri üzen her kötülük yarın bizlerin zaferi ile sonuçlanacak ve Allah nurunu tamamlayacak!
Bize düşen bu yolda yeise düşmeden olanca gücümüzle gayret gösterip her daim seferde olmaktır.
Rabbim sefere çıkanlardan olmayı, yolda kalmayı ve zafere ulaşmayı hepimize nasip eylesin!
Rabbim bizlere yaşanan her olaya müminin feraseti ile bakabilmeyi nasip eylesin!
Rabbim dünyalıklar peşine düşüp de sapkınlarla beraber olmaktan hepimizi muhafaza eylesin!
[1] Bakara 216
[2] Müslim, Birr, 107
[3] Maide 54
[4] Nur 11
[5] Nisa 44
[6] Müslim, Zühd, 64