KIZMA EY MÜSLÜMAN BU SENİN ESERİN!
Değerli Müslümanlar:
Dünya denen bu yalancı ve geçici mekânda insanın serüveni Âdem a.s ile başladı ve nesilden nesil’e kıyamete kadar devam edecek. Her fani bu dünyadan göçerken geride iki çeşit miras bırakır. Bunlardan biri maddi miras, diğeri ise manevi olan ahlakını, inancını, benliğini bıraktığı, onu tanıyanların evlatlarında onun özelliklerini bulduğu ana babanın aynası olan mirastır.
İslam’ a göre inançlı ve ahlaklı bir nesil yetiştirmek her ana babanın görevi olduğu gibi, aynı zamanda da kişinin öldükten sonrası için kazanç sağlayan önemli bir yatırım olduğunu Allah Resulü s.a.v şöyle ifade ediyor:
"İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat."[1]
Peki! Bizler kendimize sorduğumuzda hayırlı evlat yetiştiriyoruz diyebiliyor muyuz?
Bu soruya cevap verebilmek için sosyal hayatın içerisine kısa bir göz atmak yeterli olacaktır. Önce basit olanlardan başlayıp asıl olana doğru tersten bir yolculuk yapalım!
Bizler asırlardır İslam’a hizmet etmiş bir zümre olarak İslam ile yoğrulmuş, örf ve adetleri olan bir topluluktuk.
- Yolda gördüğümüze selam verirdik, yolda kalmışa yardım eder, düşene el verirdik. Çünkü İslam bize:
“Ey insanlar! Selâmı yayınız [2] , Yapacağınız harcama çaresizler ve yolda kalmışlar için olsun [3] “ emrini vermişti de onun için.
- Yaşlılarımıza saygı gösterir onları bir çınar ağacı gibi görürdük. Onlara saygı göstermenin Allah’a saygı göstermek olduğunu kabul ederdik Çünkü Allah Resulü s.a.v bize:
“Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet eder ise, yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halk eder.” [4] Beyanı gereği hürmet göstermenin hürmet gösterilmeye sebep olduğunu bilirdik.
- Ticaret yaparken yalandan ve yeminden kaçar, bizden başkasına geçsin ama başkasından bize geçmesin çabası içinde olurduk, çünkü Allah Resulü s.a.v ‘in beyanı ile bilirdik ki haram bereketi kaçırır:
"Yemin, malın sürümünü artırır; fakat kazancın bereketini giderir." [5]
- Allah’ın haram kıldığı hususlardan kaçtığımız gibi şüpheli şeylerden de kaçardık çünkü bilirdik ki:
“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır. Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir korunun etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu koruya girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi/korusu vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi/korusu da haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir”[6]
- En önemlisi ise ilmin Allah’ın kelamı olan kuran-ı kerim olduğuna iman ederdik, dünyevi ilimleri onun ışığında öğrenmenin gerekliliğini savunurduk çünkü bilirdik ki:
“Sizin en hayırlılarınız, Kuran’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” [7]
Şimdi söyle ey Müslüman ne oldu sana? Kitabın mı değişti, sen mi değiştin?
Haramla abad olacağını zanneden bu halin nedir?
Sokaklarında gezen bu kimseler kimlerdir?
Mukaddesatına hakaret eden, kitabına tekme atmaya cüret eden bu nesillerde kim?
Soru sorulunca sağa sola bakarak, başkasını arayarak Rabbini kandıramazsın! Bunların bütün suçlusu sensin!
Rabbin sana geçmişte yaşadığın çilelerin karşılığında bunca imkânı vermişken bahanen nedir?
Dün bütün zulme rağmen samanlıklarda kuranı öğrenen ve hayatına tatbik eden dedenin evlatları olarak düştüğün bu acziyetin sence bir bahanesi var mı dır?
Sırf elinde ki imkânlar yok olmasın diye verdiğin bunca tavizin sonucunu ne zaman göreceksin?
Öyle hale geldin ki;
- Sokaklarında gezen lud kavminin artıklarına kucak açtın
- Zina yapana imkânlar sunup ondan menfaat elde ettin
- Allah’a savaş açmak pahasına naslarla oynadın.
- Makamları kaybederim korkusu ile en azılı düşmanlarına kucak attın.
- İmkânların elinden gider diye yıllardır yanlarında durduğun Müslümanlara sırt döndün.
- Savunduğun İslami eğitimi Avrupa’nın çürümüş kültürüne peşkeş çektin
- İslam adına yollar ortaya koyduğun ne kadar topluluk varsa hepsini dünyalıklara esir ettin.
- Dün haram dediğin ne varsa bugün kazanımlarını kaybetmemek adına hepsine cevaz verdin.
Söyle şimdi ey Müslüman kurana o tekmeyi atan sen misin, yoksa o çocuk mu?
Bu ifade ettiklerimiz bir kızgınlık değil, siyaset hiç değil, çünkü bizler Müslümanlar olarak Allah Resulünün şu emrini yerine getirmekle mükellefiz:
“Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter. " [8]
Bizler sizi seviyor ve Allah için uyarıyoruz! Ne olur geç olmadan gittiğiniz yoldan dönün ve tövbe edin!
Ne kadar kötü ameller yapmış olsak da Rabbimizin af ve mağfiretinden umudumuzu kesmeyelim. Rabbimizin şu beyanına kulak verelim:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعاًؕ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” [9]
Rabbimizin bu beyanına ek olarak ta Allah Resulünün şu müjdesi ile sevinelim:
“Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.” [10]
Rabbim bizleri içimizde ki akılsızlar yüzünden helak eylemesin, bize hidayet nasip eylesin!
Rabbim bizlere hatalarımızdan dönecek iradeyi ortaya koymayı nasip eylesin!
Rabbim hatalarından ders çıkarıp nesillerinin de aynı hataya düşmesini engellemek için çaba serf eden kullardan olabilmeyi nasip eylesin!
[1] Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.
[2] Tirmizî, Kıyâmet 42. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 174, Et’ime 1
[3] Bakara 215
[4] Ebu-Davud Edeb 58
[5] Buhârî, Büyû‘ 26; Müslim, Müsâkât 131. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû‘ 6; Nesâî, Büyû‘ 5
[6] Buhârî, Îmân 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3; Tirmizî, Büyû’ 1; Nesâî, Büyû’ 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14.
[7] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 349; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; İbni Mâce, Mukaddime 16
[8] Ebû Dâvud, Edeb, 39
[9] Zümer 53
[10] İbn Mace, Zühd, 30.