CAHİLLERDEN YÜZ ÇEVİRMEK
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu Rabbinin ona bahşettiği aklı ile hayatını kolaylaştıracak imkânlara kavuşurken, bu imkânların verdiği şımarıklıkla da kendi değerlerine yabancılaştığına şahit olduğumuz bir zamanı yaşıyoruz. Hâlbuki tarih değerlerini, inançlarını kaybeden toplumların yok oluş hikâyeleri ile dolu iken, içinde bulunduğumuz çağın insanlarının da aynı yolunu izliyor olmaları, onların da akıbetinin aynı olacağının ipuçlarını bizlere veriyor.
Gidişatın böylesine tehlike arz ettiği bir zamanda, bizlerin hala birbirimizle mücadele ediyor olmamız ne kadar duyarsız bir toplum haline geldiğimizin belki de en açık göstergesidir.
Bize düşen Rabbimizin kitabına, peygamberinin sünnetine kulak verip, toplumda oluşan kavga ve gerilimi azaltacak hal ve hareketi sergilemek ve buna yol açan davranışlardan uzaklaşmaktır.
Daha düne kadar çok farklı görüşlere sahip olsalar bile aynı masa etrafında toplanıp konuşabilen insanlar, bugün birbirlerini görmeye bile tahammül edemiyorlar. Bu bir toplumun yıkılması için düşmana gerek kalmadığın açık bir tezahürüdür.
Hâlbuki İslam’ın ortaya koyduğu anlayış bu değildir. Bunun bir göstergesi olarak Rabbimizin şu ifadesi bizlerin davranışının nasıl olması gerektiğine açık delildir:
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ
“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” [1]
Ayetin ilk emri affetmeyi ifade ederken, bizler Müslüman olduğumuzu söylediğimiz halde bir konu konuşulacağı zaman karşımızdakine söz hakkı tanımıyor veya onun söylemini çürütmenin cihad olduğunu zannediyoruz.
Bizlerin öncelikli görevi karşımızdakinin de bizim gibi günaha açık bir insan evladı olduğunu gerçeğini kavramak, onun yapacağı yanlışını yanlışla kapamamak ve affedici olma yolu ile onu hatasından döndürme çabası içinde “ İyiliği emret “ ilahi fermanı gereği hakkı ona tavsiye etmemiz gerektiği gerçeği kavramaktır.
Ve son noktada bugün maalesef yapmayı bir türlü beceremediğimiz Rabbimizin ilahi emri olan “Cahillerden yüz çevir” hükmü görüyoruz!
Bu konuda öylesine inatçıyız ki, tartışmayı kavgaya, kavgayı da fiili saldırıya dönüştürüp toplum huzuru bozar hale geldik.
Hani Yunus Emre’nin de dediği gibi:
“Biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik”
Gönle giremeyen bir kimsenin Müslümanlık adına aldığı sadece dini İslam yazan bir kimlik kartından başka bir şey değildir. Gerçi bugün o kadar uzaklaştık ki kimliğimizden, dini İslam’dır ibaresi bile kalmadı!
İşte bu noktada bir Müslüman’ın cahillerden yüz çevirip, fayda vermeyecek tartışmalardan kaçınması aynı freni patlamış bir kamyonun önünden kaçınmakla eşdeğer bir sonucu doğuracaktır.
Bunun da iki faydası vardır. Biri manevi açıdan Rabbinin emrini yerine getirmek sebebi ile kişinin derecesinin artması, diğeri de sözlü tartışmanın sonucunda çıkacak fiili bir harekette tarafların zarar görmesine sebep verecek olan maddi sonuçtur.
Bizler tartışmaktan kaçınmayı, hadsizlik karşısında susmayı, eyvallah etmeyi belki bir yenilgi olarak görüyoruz ama gerçek müminin vasfını Rabbimiz şöyle ifade ediyor:
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ
“Onlar, boş ve çirkin bir söz duydukları zaman ondan yüz çevirirler ve bu sözleri sarf edenlere: “Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Biz sizin için de ancak iyilik ve selâmet dileriz. Ama biz kendini bilmez cahillerle düşüp kalkmak da istemiyoruz” derler.” [2]
Rabbimizin sözü ne de güzel ifade ediyor. Cahile ve hadsize en güzel cevap ancak bu olabilir!
Şimdi söyle değerli kardeşim!
Sen iyi bir kul olmak ve rızaya giden yola hizmet etmek mi istiyorsun? Öyle ise Rabbinin kelamına kulak ver:
يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
“Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanır, iyiliği teşvik edip kötülükten sakındırır ve hayır işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar, salih kullardandır.” [3]
Bizlerin yarışı hayırların fethi, şerlerin def’i içindir.
Bu noktada akla şu soru gelebilir! Cahillerden yüz çevirmek adına hakkı anlatmayacak mıyız?
Bizim burada ifade ettiğimiz hakkı gizlemek değil, aksine onu etkili şekilde ifade etmek adına münakaşadan uzak tutarak onu değersiz hale getirmemektir.
Bu noktada Rabbimiz tebliğ metodunda olması gerekeni şöyle beyan etmektedir:
اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
“İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Bir mücadeleye girmen gerektiğinde, söz ve davranışında daima daha güzel olanı tercih et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları çok iyi bilir. Doğru yolu bulanları da en iyi bilen O’dur.” [4]
Rabbimizin ifadesine bir örnek olması açısından Hz. Ömer efendimizin hilafeti zamanında cereyan eden şu olaya göz atmak bizler için güzel bir ibret olacaktır:
İbn Abbas (ra.) şöyle bir olay naklediyor:
“Uyeyne İbn Hısn bir ara Medine’ye gelmiş, kardeşinin oğlu Hurr İbn Kays’e konuk olmuştu. İbn Kays ise Hz. Ömer’in yakın adamlarındandı. Hz. Ömer’in meclisinde genç, yaşlı bir takım kurra ve fakihler bulunurdu. Halife önemli kamu işlerini bunlarla görüşür ve tartışırdı.
Uyeyne kardeşi İbn Kays’e: “Ey kardeşim oğlu, Halifenin yanında yüksek mevkiin var. Benim için bir izin alsan da ziyaret etsem, dedi. O da izin aldı.
Uyeyne huzura girdiğinde, ,halifeye hitaben:
- Ey Ömer, bize ne bol dünyalık verirsin ne de aramızda adâletle hükmedersin, dedi.
Hz. Ömer, kendisine bu şekilde hitap edilmesinden öfkelenerek Uyeyne’nin üzerine yürüdü. Bu sırada, kardeşi oğlu İbn Kays araya girerek:
- “Ey müminlerin emiri, Allah Teâlâ Peygamberine: “(Ey Muhammed) halkın kusurlarını affet, ma’ruf ile emret, kendini bilmez cahillerden de yüz çevir” buyurdu. Uyeyne de o cahillerdendir, dedi.
İbn Abbas diyor ki: İbn Kays bu âyet-i okuyunca o heybetli halife olduğu yerde çakılmış gibi irkildi, vallahi bir adım ileri gitmedi.” [5]
Bizler Allah’A hamd olsun ki, Müslüman olarak doğduk ve Müslüman olarak yaşamaya çalışıyoruz! İnşaallah da Müslüman olarak öleceğiz diye umut ediyoruz!
Ancak Müslüman’ca yaşamak ve Müslüman’ca ölmek istiyorsak Allah Resulü s.a.v’ in şu sözüne kulak vermek zorundayız:
“Süfyan İbnu Abdillah r.a. anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, uyacağım bir amel tavsiye et bana!" dedim
Bunun üzerine Allah Resulü s.a.v şu cevabı verdi:
"Rabbim Allah'tır de sonra doğru ol!"
"Ey Allah'ın Resulü dedim tekrar, benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" diye sordum
Eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu. “ [6]
Rabbimizin rızasına varacak bir hayat ve sonunda cennete ulaşacak bir son istiyorsak dilimize sahip çıkmak zorundayız!
Rabbim cahillerle tartışmaktan kaçınan ve diline sahip çıkan kullardan olabilmeyi bizlere nasip eylesin!
Rabbim azgınlaşıp da Rabbine isyan eden kullardan olmaktan bizleri muhafaza eylesin!
[1] A’raf 199
[2] Kasas 55
[3] Al-i İmran 114
[4] Nahl 125
[5] Buhârî, Tefsiru’l-Kur’an, A’râf, 5.
[6] Tirmizî, Zühd 61, (2412).