DÜRÜSTLÜK BİR MEZİYETMİDİR?
Değerli kardeşlerim:
İnsanoğlunun yaşamında doğru veya yanlış olan birçok eylemi görmek mümkündür. Bu fiillere baktığımızda kötü veya iyi eylemlerin meydana gelmesinde toplumun yapısı, örf ve ananeleri etkili olduğu gibi insanın doğuştan gelen ve Rabbimiz tarafında fıtratına işlenen değerlerinde etkili olduğuna şahit olmaktayız.
İnsanın doğuştan sahip olduğu ve fıtratında olan iyi ve güzel eylemlerin sebebi nedir diye baktığımızda Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesi ile karşı karşıya kalmaktayız:
“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” [1]
Bu ifadede bize gösteriyor ki, İslam’ın insana kattığı güzel amel ve fiillerin doğuştan var edildiği, bozulmanın ise insanın çevresel etkilerle meydana geldiği gerçeğidir. Hali ile kişinin doğuştan fıtratında olan iyilik ve dürüstlük gibi olması gereken özellikleri bir meziyet değil gerekliliktir.
Ancak ne hazindir ki yaşadığımız toplumun çivisinin çıkması sebebi ile bugün dürüstlük ve iyilik sanki sonradan kazanılan ve herkesin ulaşamayacağı bir meziyet gibi sunuluyor olması bilinçaltımızın ne denli kirletildiğinin açık bir delili niteliğindedir.
Bugün maalesef üzülerek görüyoruz ki, sosyal medya ve benzeri platformlarda insanın fıtratında olması gereken dürüstlük sanki bir farklılıkmış ve farkındalıkmış gibi sunuluyor.
Ne gibi diye soracak olursanız; pazarcının sattığı mala çürük koymaması, belediye başkanının çalmaması, esnafın tartıda hile yapmaması, öğretmenin öğrencilerine dersin dışında ücretsiz ders vermesi, imamın kuran ve sünnet de olan emirleri korkmadan ve eksiksiz topluma aktarması gibi durumlar sanki meziyetmiş gibi algılanmaya başlandı.
Oysa bunların hepsinin zaten normal olarak insanda bulunması gereken vasıflar olduğunun bilinmesi gerekirken bugün şaşılıyor olması asıl abesle karşılanması gereken haller olduğunu ortaya koymak gerekiyor.
İfade ettiğimiz bu hallerin daha acı olanı ise dürüst davranıyor gibi yaparak ihanet edilmesidir ki, bugün ihanetin en aşağılık halleri ile karşı karşıya kalmış durumdayız.
Evet! Dürüstlük bir meziyet değil ama insan olanda bulunması gereken zaruri bir özelliktir ve bu özellik sadece inanca bağlı olan bir mesele olmayıp varlığımızın bir sebebidir.
Bugün baktığımızda Rabbine inanmadığı halde insanlara ve insanlığa karşı yapılan haksızlıklara, zulümlere, işkencelere karşı duranın dürüstlüğü ile inandığı halde zulme ortak olup, kana ve gözyaşına sebep olanların dürüstlüğü birmiş gibi değerlendirmek ne insani, ne de imani olarak doğru bir tahlil olmayacaktır.
İfade ettiğimiz bu meselenin en iyi Müslümanlar tarafından algılanması gerekirken anlaşılmamış olması bizler açısından çok üzücü ve can yakıcıdır. Zira Allah Resulü s.a.v’ in şu ifadesi iman ettim diyenlerin kalbine bakıp imanını yeniden gözden geçirmeleri gerektiğine en güzel kanıttır:
“İman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir şahsın kalbinde birlikte bulunamaz.” [2]
Allah Resulün bu ifadesinin ardından çarşıda, pazarda, meydanlarda dürüstlükten bahseden sözde Müslümanlara sormak istiyorum siz gerçekten dürüst müsünüz?
Dürüst olduğunuzu ortaya koymak adına yaptığınız işler, çektiğiniz videolar, yaptığınız reklamlar gerçekten samimiyetinizi yansıtıyor mu?
Bu sorunun cevabını onlar vermek istemezler ama biz verelim!
Rahmetli Esad Çoşan Hoca efendinin bir sözü var:
“Hepimiz yalancıyız! Camiler dolusu, ülkeler dolusu, cihanlar dolusu sahtekâr yalancıyız! Yalnız sana kulluk ederiz diyoruz da kaç tane sözünün eri babayiğit var? Kimisi makamın kölesi, kimisi paranın kölesi, kimisi kadının kölesi…”
Kölesi olduğumuz dünyalıklar bizi öylesine şirazemizden çıkardı ki, ihanet içinde olduğumuz halde elimizdekileri korumak adına sanki kardeşlerimizle berabermiş gibi yaparak vicdan sahibi takipçilerimizi kandırmakta ve aynı zamanda Allah’ı da kandıracağımızı zannetmekteyiz!
Bugün İsrail ile, ABD ile, Çin ile, AB ile yol yürüyerek onlara gemiler dolusu, uçaklar dolusu, tırlar dolusu yardımlarımızı ticaret adı altında yaparken, bir damla suya ihtiyacı olan Gazze’ye yardım ulaştırmaktan aciz, Doğu Türkistan’daki kardeşlerinin namusunu göz ardı edecek kadar hain olanların videolu mesajları ile şiddetli kınamalarını duydukça yüzlerine Allah Resulü s.a.v’ in şu cümleleri ile bağırmak istiyorum:
“Bir konuda sana inandığı hâlde kardeşine yalan söylemen ne kadar büyük bir ihanettir!” [3]
Çarşı pazarda dürüstlük videoları çekenlerin bir damla suya ihtiyacı olan Gazze için kılını kıpırdatmadığı veya sosyal medya hesabından editlediği bir video ile mış gibi yaptığı görüntüler ile insanlığı kurtardığını zannetmesi Allah indindeki hesaplarını kolay kılmayacağını hatırlatmak gerekiyor.
Birde kendileri bir şey yapmadığı halde insan olmanın getirdiği vicdan ile yola çıkanlara çeşitli yaftalamalarla laf söyleniyor olması da Müslümanım diyen bazılarının ne kadar sahtekâr olabileceklerine dair rakam vermenin ne denli zor olduğunun açık bir delili gibi gözler önüne serilmektedir.
Tabi ki, hiç inananlar ile inanmayanların bir olmayacağı gerçeğini bilmekle beraber vicdanın ortaya koyduğu değerleri inanmamış olmak kötü kılmayacağı gerçeğini de kabul etmek gerekiyor.
Bugün insan olmanın verdiği vicdan ile Gazze için yola çıkanlara, dua ederek her şeyin çözüleceğini söyleyenlerin çemkirmeleri bu minvalde değerlendirilmesi gerekiyor.
Sıcak yataklarından, konforlu alanlarından, büyük sandıkları postlarından kalkamayanların sırf konfor alanlarını terk edemedikleri için vicdan sahibi kimselerin yaptığı fiilleri sulandırmaya çalışmaları aklımıza şu ayet-i celileyi getirmektedir:
وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَرٖيقًا يَلْوُ۫نَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِۚ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Onlardan bir grup, kitapta olmayanı ondan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler ve Allah katından olmadığı halde, “Bu Allah katındandır” derler. Onlar bile bile Allah hakkında yalan uydurmaktadırlar.” [4]
Kimden bahsediyoruz? İsrail’de masum kimselerin olduğunu söyleyerek oraya giden gemileri savunmaya kalkıp da, Gazze’ ye yardım edenleri ajanlıkla suçlayan sözde hoca kılıklı sahtekârlardan bahsediyoruz!
Mazlumun yanında olanın dini, ırkı, rengi, vasfı beni ilgilendirmez, ben durduğu tarafa bakarım! Bunu yaparken de tabiî ki dini değerlerimden, inancımdan taviz vermem ancak ihanet edenle, ihanete karşı duranı ayırt etme noktasında Müslümanın feraseti ile olaylara bakmak gerektiği gerçeğinden de uzaklaşmam!
Zira bizler ne söylediğimizden çok kalbimizde ne taşıdığımız ile hesaba çekileceğiz!
Onun için artık numaradan dürüst pozları vermek yerine gerçekten dürüst olmak için çaba göstermemiz gerektiğine işaret ederken Allah Resulü s.a.v’ in şu uyarısı ile sizlere seslenmek istiyorum:
“Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip, yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.” [5]
Şimdi Bütün Müslümanlara seslenerek diyorum ki: artık karar verme vakti ya doğrulardan olarak cennete, ya yalancılardan olarak cehenneme yuvarlanacağız!
Söz sende Müslüman! Dürüst ol! Karar ver! Hangisine gitmek istiyorsun?
Unutma Müslüman Allah için söylediklerin değil niyetlerin belirleyici olacak:
وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
“Söylemek istediğinizi ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun hiç fark etmez. Çünkü O, göğüslerde saklanan en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir.” [6]
Rabbim dürüstlüğü meziyet sayan değil, onu gerçekte yaşayan ve yaşatanlardan olmayı bizlere nasip eylesin!
Rabbim doğru tarafta yer almayı, imanın gereklerini yapmayı, kardeşinden yana olmayı, batılın karşısında saf tutmayı bize ve neslimize nasip eylesin!
[1] Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.
[2] İbn Hanbel, II, 349
[3] Ebû Dâvûd, Edeb, 71
[4] Âl-i İmrân Suresi - 78
[5] Müslim, Birr, 105
[6] Mülk 13